Daily Archives: 29 Şubat 2016

ASIL BEN SANA NELER YAPARIM

Bizim okuduğumuz yıllarda şehirlerde inanılmaz bir terör sarmalı vardı. Her gün  sokaklarda  insanlar öldürülüyordu. Artık bu cinayetler, o kadar alışıldık bir hal almıştı ki, haber değerini bile kaybetmişti. Öldürülen insanların sayıları günde 20-35 arasında  değişmeye başlamıştı.  Hal böyle iken, insanlar iş çıkışı yel yepelek yelken kürek otobüs duraklarına koşar ve alelacele evlerine kapanır, kapılarını da sıkı sıkıya kilitlerdi. Akşam 5.30-6.00’ dan sonra sokaklarda değil herhangi bir insan, bir taksi, hatta sokak hayvanı bile görmek mümkün olmazdı.

Bu şartlarda 12/eylül/1980  ihtilali olmuştu. Evet bu dönemde bir çok demokrasi ihlalleri oldu, ama şurası da bir gerçek ki,  sokak cinayetleri de birden bire son buldu.

Sanırım 1981 yılının mayıs ya da haziran ayı idi.  Bir gurup arkadaş toplanıp sinemaya mı gittik ne yaptık tam hatırlamıyorum, ama akşam saat 9.00-9.30 civarında yurda dönüyorum, yanımda da bana eşlik etmek üzere bir erkek arkadaşım var.

İhtilalin üzerinden aylar geçmiş ve erken sayılabilecek bir saatte, üstelik de Kızılay’ın göbeğinde yürüyor olmamıza rağmen sokaklar  bomboştu. Hala insanlar geç saatlere kadar dışarıda kalmayı göre alamıyordu. Ben de bir an önce yurda gitmek istiyorum, arkadaşıma hadi geç oldu,  hızlıca yürüyelim, üstelik sen bir de beni bıraktıktan sonra bomboş sokaklarda yalnız kalacaksın  diyorum.  Ama arkadaşım nedense hiç acele etmiyor, belki de bana inat gittikçe daha yavaş yürüyor, konuştukça konuşuyor. Halısı kelam, bir türlü yol alamıyoruz. Hiç sabırlı bir insan değilimdir, normalde 3 adım atacağım sürede 1 adım yürüyoruz, ben de bunaldıkça bunalıyorum. Koca cadde sadece insanlardan ıssız değil, arabalar bile tek tük geçiyor. Açıkçası ürküyorum.

Derken bir anda,  o bomboş caddede yanımızdan ölümcül bir hızla ilerleyen bir taksi belirdi ve  bizim sadece 3-4 metre  önümüzde, lastiklerini yaka yaka ani bir fren yaptı.  Arabanın durmasıyla, arka sağ kapının menteşelerinden koparcasına sonuna kadar  açılması bir oldu.

Bundan sonra olanlar ise şu anda bile, film şeridi gibi gözlerimin  önündedir.

Arabadan önce, ön kısmı tek bir banttan ibaret, bilekten incecik bir bantla bağlı, son derece  yüksek topuklu, beyaz ve içinde muhtemelen 45 numara bir ayak olan bir ayakkabı çıktı. Ve sertçe asfalta bastı.  Arkasından upuzun kaslı bir bacak çıktı. Son olarak da en az 1.80 boyunda, geniş omuzlu, sarı kısa peruklu,  beyaz elbise giymiş bir kadın/ adam çıktı. Adamın giydiği elbise ve ayakkabısı Marlyn Monreo’ nun meşhur boyundan bağlı, uçuşan etekli elbise ve ayakkabısının aynısı.

O sıralar henüz Ankara sokaklarında travestilere  pek alışık değiliz. Biz daha ne olduğunu anlayamadan,  arabadan inen adam, o ince topukları üzerinde doğruldu ve eteklerinin ön kısmını  kaldırıp, mevcutları şoförün gördüğünden iyice emin oldu. Ardından da bas bariton bir sesle sıkı bir tehdit savurdu. Söylediklerinden  anladığım kadarı ile şoför ona uygunsuz bir teklifte bulunmuştu, bizimki de sinirlenip,  şoförü kendisi ve bütün sülalesi  dahil olmak üzere aynı teklifle onurlandırmıştı(!). Sözü bitince de kapıyı gene kırarcasına çarparak kapattı. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi, küçük çantasını koltuğunun altına sıkıştırıp, o ince topuklar üzerinde, çevik adımlarla, ama güzelce kırıtmayı da ihmal etmeden, önümüzden hızla uzaklaştı.

Bu olay nedense yanımdaki arkadaşımı pek utandırdı, o andan itibaren o  şen sesi kesildi, koşar adım, bir nefeste beni yurda bıraktı. O günden sonra da bir daha yüzüme bakamadı.

Bütün bu etek sahnesi muhtemelen en çok 1-2 dakika sürmüştür, ama hiç unutamam, aklıma geldikçe gülerim.

 

images
Elbise ve ayakkabı buydu, tek fark içindeki idi
Show Buttons
Hide Buttons