Esseniler MÖ 500 yıllarından itibaren var oldukları söylenen bir Yahudi tarikatidir. Bazıları Vaftizci Yahya ve İsa peygamber de bu tarikatin üyesi olduğunu düşünürler, ancak bu konu genel olarak kabul görmez.
Bu tarikatin üyeleri dünya nimetlerinden uzak yaşayan, kendilerini dinsel yaşama adamış mistiklerdi. Kendi içlerine kapalı olarak yaşıyor, kendilerine yetecek kadar çiftçilik yapıyor, bekar kalmaya özen gösteriyor ve günün büyük bir kısmında inziva dini kurallara uygun yaşıyorlardı.
Eski ahidin ancak kendileri tarafından doğru yorumlanabileceğini iddia ediyorlardı. Kendilerini bir çeşit kutsal kitap katipleri olarak da betimlemiş olma ihtimalleri vardır. Çünkü anlaşıldığı kadarı ile Eski Ahit yani o güne kadar bilinen bütün kutsal kitapları yazmaya adanmışlardı.
Esseniler belki dışa kapalı bir tarikat oldukları ve dışarıdan kimseyi aralarına almadıkları için haklarında efsaneler çıkartmak kolaydı. Belli ki o dönemde gerçekten tehlikeli olduklarını düşünenler de vardı. MS 68-70’li yıllarda Romalılar tarafından baskı gördüler ve sistematik bir şekilde tamamen yok edildiler.
Romalılar döneminde Esseniler muhtemelen kutsal metinleri saklamak için daha da tutkulu bir hale gelmiş olmalılar. Yazılarını testiler içerisine güzelce yerleştirdiler, testileri de mağaralara sakladılar, çöl iklimine uygun koşullarda saklanan yazıtlar 1900 yıl hemen hiç bozulmadan ilk günkü gibi kaldı. Testilerin sarılı olduğu keten kumaşlar MS 68’inci yıla tarihlenmektedir. Ancak o kadar çok metini kısa sürede yazmış olduklarını düşünmek mümkün değil.
Bin dokuz yüz kırklarda, Eriha şehri yakınlarında, Lut Gölünün batı kıyısında Muhammed al-Dhib isimli bir Müslüman çoban, sürüsünden kaçan bir hayvanın bir mağaraya girdiğini görüyor, hayvanı dışarı çıkartmak için mağaraya taş atınca içeriden bir kırılma sesi duyuyor. Bu olaydan sonra arkeologların ilgisini çeken mağaralarda kil testiler içerisinde binlerce parşömen bulunuyor. Toplam 11 mağaraya saklanmış, çok azı tahrip edilmiş halde bulunan bu tomarlar tam olarak 40000 adet idi.
Bu tomarlardan tam 500 adet kitap oluşturuldu. Parşömenlerin çoğu İbranice yazılmış olmasına karşılık Aramice olan tomarlar da mevcuttu. Dünyadaki en önemli arkeolojik buluntulardan biri sayılan Ölü Deniz tomarları, şu anda Musevilik ve Hristiyanlık dinine ait Eski Ahit kitaplarının bilinen en eski yazılı halidir. Bu mağaralar bulunmadan önce bilinen en eski yazı MS 1000 yılına ait idi. Kumran yazıtlarının bulunması Eski Ahit bilgilerinin pek de değişmeden günümüze kadar ulaştıklarının bir kanıtı olarak görüldü. Ayrıca o güne kadar hiç bilinmeyen Musa’nın sözleri kitabı, belki de Yeni Ahit’e ait en eski birkaç parça yazı da keşfedildi.
Üzerinde hala bilimsel çalışmalar yapılan Ölü Deniz parşömenlerinin bulunuşunun, İsrail devletinin kuruluş tarihine denk gelmesi de ilginçtir.
Yahudi dinine inanan insanların sayısı dünya nüfusunun binde ikisi ya da belki sadece biraz daha fazlası, bu kadar az nüfus ile hem dünya hem de Orta Doğu politikaları üzerinde bu kadar etki sahibi olmaları aslında çok ilginç değil mi? Ancak yazmayı öğrendikleri andan itibaren tarihe kayıt düşmüşler, ve bu kayıtları hak sahibi olduklarının kanıtları olarak görüyor ve gösteriyorlar. Oysa bu gün, o tomarların yazıldığı devirlerde, aynı topraklarda yaşayan yazısız çoğunluğun sesini duymak ne derece mümkün?
Kumran Mağaralarını gezerken birden kafama dank etti ki yazmak lazım. Birileri okur mu diye pek de dert etmeden, ya okuyan olursa diye yazmak lazım. Bu bloğu yazmaya başlamamdaki en önemli motivasyonlardan biri de bu oldu.
Belki bilgiler bin yıl saklı kalabiliyor, ama günün birinde belki de yeri gelince gün yüzüne çıkıyor.
Mutlaka politik tarih yazmaya da gerek yok. Bu dönemde, bu ülkede, bu hayatı yaşayan insanların anılarının toplamı bu ülkenin sivil tarihi oluşturuyor. Tarih de ancak kanıt bırakınca yani yazı yazınca gerçek oluyor, yazılmayan kişisel tarih anı olarak kalıyor. En etkili anılar bile birkaç yıl içinde unutulur gider.
Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür (insan hafızasının eksikliği unutmaktır).
Söz uçar yazı kalır.
Kişisel anılar kimin ne işine yarayacak diye bir düşünce de doğru olabilir. Ancak Kumran mağaralarında farkına vardığım önemli noktalardan biri de şey kutsal metinlerin bile yazılı referansı ne kadar sağlamsa o kadar güvenilir olduğu gerçeği.