Eylül ayı Anadolu’nun her yerinde kışa hazırlanma ayıdır. Tarhanalar, salçalar, turşular, reçeller yapılır. Kışa hazırlanır. Çocuklar okula gönderilir. Geleceğe hazırlanır.
Şehirlerde yerleşince zaman döngülerini zihnimizde artık, tatil/yazlık zamanı, okul zamanı, kaloriferlerin yanma zamanı gibi fonksiyonel ama yapay bölümlere ayırdık. Oysa hala doğanın döngüleri işliyor ve biz Karadeniz’de zamanı doğanın döngülerine göre Anadolu’nun diğer bölgelerinden biraz daha farklı bölümlüyoruz. Mesela burada zeytin zamanı, üzüm hasadı, buğday biçme zamanları, tarhana zamanı yok.
Buna karşılık çay zamanı var. Çay ilk sürgünü mayıs ayında vermeye başlar. Mayıs, eylül/ekim arası aralıklarla birinci, ikinci hatta üçüncü sürgün zamanları olur. Yani 5-6 ay çay zamanıdır. Fındık zamanı var. Fındık ayı Ağustos başında toplama işlemi ile başlar, toplama, kurutma, çotanaktan ayırma derken ay boyu sürer. Eylül ayında işin ağır kısmı bitmiştir.
Karadeniz’de Eylül patlıcan inciri ve kokulu üzüm ayıdır, palamut zamanıdır, atmaca mevsimidir. Eylül klasik sarı yaprak, çiseleyen yağmur romantizmi ile de, açık ara en sevdiğim aydır.
Ama son birkaç yıldan beri, Eylül ayı, sel ayı haline geldi. Evet, sonbahar Karadeniz’de en çok yağışın düştüğü mevsimdir. Evet yağmuru çok, sel ihtimali çok bir bölgeyiz. Ama Karadeniz’i Karadeniz yapan da bu bol bol yağan yağmurlar değil mi? Bu yağmurlar olmasa bu doğal yaşlı ormanlar, yağmur ormanları, sis ormanları, muhteşem Milli parklar, Maçahel biyosfer alanı nasıl meydana gelsin?
Çocukluğumdan hatırladığım kadarı ile bölgeye düşen yağmur miktarı son 50 yılda belirgin bir artış göstermedi. Evet bir yıl diğerinden fazla yağar, öteki yıl biraz daha az yağar. Ama ben bildim bileli bölgeye yılda 2000-2500 mm yağmur yağar. Çok uzun süreli bir yağmur istatistikleri var mı bilemiyorum, ama son on yıllar boyunca olduğundan eminim.
Evet bölgede her zaman seller olmuştur, eskiden de her sene bir iki dere taşar, birkaç yamaç akardı. Ama son yıllarda sellerin verdiği zarar çok arttı. Neden yağmur miktarı artmadan seller arttı işte bunu oturup ciddi ciddi düşünmek, akılcı önlemler almak lazım. Karadeniz bölgesi neredeyse cennet köşesidir, sellere teslim etmemek lazım.
Son 50 yılda çay tarımının başlama nedeniyle bölge bitki örtüsünde önemli değişiklikler oldu. Hemen bütün çay tarımı yamaçlarda yapılıyor. Çay tarımı yapılan bu alanlarda belli aralıklarla zaten sığ olan toprağı tutmak için daha derin, kavrayıcı köklü ağaçlara mı ihtiyaç vardır?
Her bir yaylaya açılan yollar, bir çok vadiye kurulan HES’ler dağlarda yapay erezyon alanları oluşturuyor. Bir yolun yapılması sadece araçların geçeceği düzlük açıp, araziyi açarken çıkan toprağı yamaçtan aşağı yuvarlamaktan mı ibarettir? Bu kadar engebeli bir arazide yol yaparken araziyi korumanın hiç bir yolu yok mudur?
Dağ yamaçlarına yollar açılırken topoğrafyası bozulan o yamaca yağmur yağdığı zaman ne olacak? Artık yamaçta toprak yok. Toprak varsa da suyu tutacak ağaç yok. O halde yağan yağmur ne yapacak? Elbette ki yamaçta hala kalmış olan ama artık kayaya tutunamayan toprağı da içine kararak, aşağıdaki vadiye doğru akacak. Peki suyun akış yolu olan dere yatakları da inşaatlarla dolu ise su ne yapsın?
Karadeniz’de sahilden içerilere doğru giden yollar da dere yataklarını takip eder. Derelerin hemen içinde kurulu camiler, evler vardır. Yamacı da içine katarak gelen çamurlu sel suları, dere yatağındaki yolları, binaları da yutarak denize doğru ilerler. Son yıllarda artık denize kavuşacağı sırada, son olarak bir de Sahil yolu engeli ile karşılaşıyor. Bu yol yapılırken deniz dolduruldu. Ama bu dolgu deniz almasın diye olacak, pek çok yerde gerçek sahilden çok daha yüksek olarak dolduruldu. Şimdilik sahil yolunu deniz almıyor, ama bu kez de pek çoğu sahilde kurulmuş, ancak şimdi sahil yolunun gerisinde kalmış kasabalar, yukarıdaki yamaçlardan beri önüne geleni içine kata kata gelen sel suları altında kalıyor.
Ben mimar ya da çevre mühendisi değilim, ama anladım ki, bu sellerin yarattığı zarar insan eliyle çoğaldı. Acilen bölge doğasını korumak için kapsamlı bir plana ihtiyaç vardır.
Bir arkadaşımız en son selden sonra çektiği resimler aşağıda. Açıkça dimdik yamaca kurulmuş evler ve inşaatlara rağmen hiç ıslah edilmemiş yamaç görülüyor. Akan kısımlar çay tarlaları.