Geçtiğimiz iki buçuk haftayı yollarda geçirdim. Bu süreç içerisinde hem Hacettepe’den sınıf arkadaşlarımla, hem de Elazığ’da geçen mecburi hizmet günlerindeki arkadaşlarımla buluştuğum için sadece gerçek yollarda değil, hayatın geçmiş yollarında zihinsel bir yolculuk da yaparak bir çok anıyı canlandırmış oldum.
Geçtiğimiz hafta sonu ise benim üniversite arkadaşlarım Olcay, Gülçin ve Nuran, Sermin’in üniversiteden arkadaşı Ayşen ve Kızı hülya da Çanakkale’ye gelmişlerdi, gelmişken şehitlikleri de yeniden gezmek istediler. Buraya taşındıktan sonra şehitliklere gitmemiş olduğum için, hevesle kızlara kısa fakat öz bir şehitlik gezisi düzenledim. Tahmin edebileceğiniz gibi her birimiz yoğun duygularla dolu geri döndük.
Bu güne kadar şehitlikleri ne zaman gezdiysem ağladım, her kimi gezdirdiysem onlar da ağladı. Dünya tarihinin en kayda değer savaş alanlarından biri olan Gelibolu, herkesi duygulandırıyor ve hepimizi gururlandırıyor.
Bundan iki yıl önce aynı olaya farklı açıdan bakmanın insanlara nasıl farklı duygular uyandırdığını anlatan çarpıcı bir olay yaşamıştım. Çanakkale’de yılın her gününde Yeni Zelandalı ya da Avusturalyalı turist olur. Nisan ayındaki o kalabalık dışında turist olarak gelenler genellikle yaşlı ve hali vakti yerinde çiftler olur, yılın hangi mevsiminde gelirseniz gelin, otelinizde mutlaka bu tip bir çiftle karşılaşırsınız.
Gelibolu’ya gelmek onlar için bir çeşit haç ziyaretidir, sanırım ölmeden önce görmeleri gereken bir yer olarak düşünüyorlar.
Gene bir otelde kalırken, böyle bir çiftle karşılaşıp bayağı ahbaplık yaptık, kahvaltı biter bitmez Gelibolu’ya gitmek üzere ayaklandılar. Ben de kendimce belki savaşta kaybettikleri aile bireyleri vardır, duygusal olurlar bir de hani savaştan sonra ‘’Onlar bu topraklarda öldükten sonra artık bizim evlatlarımız olmuştur’’ diyen Atatürk’ün evladıyım ya, onları teselli etmek için ‘’şimdi gittiğiniz savaş alanları çok duygusal yerlerdir, kendinizi üzgün, heyecanlı ve gururlu hissedeceksiniz’’ dedim.
Sanki savaşı kazanan, vatanlarını savunan onlarmış gibi kadın bana ‘’siz de kendinizi gururlu hissetmelisiniz’’ demez mi? Yok yahu, Çanakkale savaşından gurur duymayı senden öğrenecektim. Biz kazandık be, sizin zaten burada ne işiniz vardı dememek için kendimi zor tutmuştum.
Sonra düşündükçe onların da yenilgiye rağmen bu savaştan gurur duymalarına hak verdim. Öyle ya neden geldikleri belli olmayan ama yenildikleri net olan bu savaştan sonra onlar da kendilerini bir ulus olarak tanımladıklarına göre, burada ölen Yeni Zelandalı ve Avusturalyalı gençler de bir çeşit milli savaş vermişler. Ondan önce İngiltere’den sürülen suçlular olarak kendilerini İngiliz Kralının tebaası olarak görüyorlardı. Gerçi hala Commonwealth ülkesi olarak, İngiltere’ye bir çeşit göbek bağı besliyorlar, ama artık kendilerini, İngiliz değil Avusturalyalı ya da Yeni Zelandalı olarak tanımlıyorlar. Yani Çanakkale savaşının etkisi dünyanın diğer yanında da hala hissediliyor, şimdi cephedeki ‘’Lone Pine’’ (Yalnız Çam) ağacından ürettikleri fidanları bütün okulların bahçelerine dikiyorlarmış. Yani bu savaş sadece bize değil onlara da bir ulus bilinci yaratan bir savaştır.
Çanakkale savaşı her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşanmış da olsa, Türkiye Cumhuriyetinin tohumlarını atmış olan bir savaştır. İşte, her sabah uyandığımızda artık bu kutsal topraklara baktığımız yeni evimizdeki ilk Cumhuriyet Bayramını idrak edeceğimiz bu günlerde köyün girişindeki evin pencerelerine kocaman bir bayrak asarak bu gururu ilan ettik.
Bu manevi yollar ve yolculuklar dışında bu Cumhuriyet bayramı biraz da bizim köyün gerçek ama mütevazi yolundan söz etmeyi de gerekli hale getirdi.
Şehirden uzaklaşmayı isteme sebeplerimizin başında trafikten uzaklaşma isteği yatıyordu. Tam da uygun bir yer bulduğumuzu düşünmüştük. Bizim köye gelmek için Çanakkale’den Lapseki’ye giden güzel yolda, Lapseki’ye doğru 7-8 km ilerledikten sonra, garip bir alt geçitten geçip, bir köye geliyorsunuz. Köyün tam ortasından her evin önünden kıvrım büklüm ilerleyip, köyü geçiyorsunuz.
Lapseki tarafından da benzer şekilde gelip, nihayet bizim köyün sapağına varıyorsunuz. Bundan sonra da orman yollarında gündüz ormana, gece de karanlığa karışarak 4 km daha ilerliyorsunuz ve bizim köye geliyorsunuz.
Köye gelen bütün yollar sonunda tek bir yola indirgenip, bizim evin önünden köye giriyor.
Köyden daha ilerilerde ise sadece 20-25 haneli bir köye daha ulaşılıyor, bizim köy ise sadece 50 hane. Bütün yollarımız orman içlerine ilerliyor.
Böyle tarif edince evin tam önünden geçen köy yolumuzun bizim gibi şehir kaçkınlarına trafik gürültüsünden uzak bir huzur adası sunuyor olması sanırsınız, ama çok yanılırsınız.
Çanakkale, Lapseki yolu o kadar düzgün ve bakımlı bir yol ki rivayete göre Demirel, Doğru yol partisinin adını bu yola bakarak koymuş. Bu yol aynı zamanda Çanakkale’nin İzmir’e giden yol. Ama yeminle özellikle de geceleri bizim köy yolundaki trafik bu ana yoldan daha fazla oluyor.
Birincisi bizim köyde ve ilişkili köy ve mahallelerde herhangi bir toplu taşıma servisi yok, böylece herkes kendi aracı ile şehre iniyor. Köyde her evde en az bir binek aracı, bir motosiklet, birkaç adet de tarım aracı var.
Köy yolunda her an orman işletmesinin tırlarını, iş makinelerini, süt kooperatiflerinin tankerlerini, elektrik idaresinin tamir araçlarını, türlü çeşitli tarım araçlarını, toplu halde motosikletli gençleri, en eskisinden, en lüksüne kadar binek araçlarını, gezici satıcıları, mutfak tüpü satan servisleri ve daha sayamadığım, bildik, bilmedik bilumum taşıtı görmek mümkün.
Hatta bizim evin tam karşısındaki düzlük, orman işletmesinin dev tırlarının durduğu ve manevra yaptığı bir alan. Bu tırlarla, bölgeye hayatımda hiç görmediğim çeşit çeşit iş aracı getiriyorlar. Zaten tarım aracı olarak da daha önce traktörden başkasını bilmezdim. Yani bu 6 ayda daha önce varlıklarını bile bilmediğim, bir çok araç gördüm.
Bu günlerde de ise gözlerimize inanamayacağımız şekilde of road araçları görmeye başladık. Meğer Cumhuriyet bayramı nedeni ile Çanakkale Belediyesi bir off road yarış düzenlemiş, bizim yol, bu yarışın güzergahı değil ama araçların dönüş yolu imiş. Bütün arabalar yarış pistine gitmek ve dönmek için bizim yoldan geçiyor. Hadi hayırlısı bakalım daha neler göreceğiz?