Son günlerde özellikle çok küçük çocuklara yönelik cinsel saldırganlıklarla ilgili, çok acı örneklerle sarsıldık. Bu olaylar son dönemlerde artmış gibi görünüyor (bir istatistik bilmediğim için iddia edemem) ama yeni başlamadığı kesin.
Önce bu konulardaki genel düşüncelerimi sonra da meslek hayatımda karşılaştığım ve bir türlü aklıma sığdıramadığım bir çok acı olaydan birkaçını paylaşmak istiyorum.
Tasavvuf felsefesinde, insanın olgunluk bakımından bir birine denk olmayan, 7 varoluş mertebesinde (katman, seviye, düzey) yaşadığına inanılır. İlk varoluş düzeyi; nefsi emare, yani hayvansal varoluş biçimi, yedinci düzey ise fenafillah (nefsi kamile), yani artık sırra ermiş, yaratanla birlik haline gelmiş, üstün bir varoluş olarak tanımlanır. Diğer beş oluş katmanı (inanç, düşünce, vicdan, rıza, iyilik) da bu iki seviye arasında sıralanır.
İnternete yazan, ya da televizyonda bu konu üzerinde konuşan herkes, ‘’nefsi emare’’ yani hayvansal nefis olarak cinsel dürtülerine bir türlü sınır getiremeyen kişileri tanımlar ve bu benlik düzeyinin mutlaka tamamen kurtulunması, hatta öldürülmesi gereken bir katman olduğunu iddia eder. Hatta nefis kelimesi, dizginlenmemiş cinsel istekle veya evlilik dışı ilişki ile eş anlamlı kullanılmaya başlandı.
Oysa tasavvuf felsefesinde nefis kelimesi ile tanımlanan şey benliğimiz, bu evrendeki madden varoluşumuzun ifadesidir. Nefis mertebeleri diye tanımlanan her katman, her insanda mutlaka vardır, olmalıdır. Ancak her katmanda tanımlanan fonksiyonlar bir birinden farklıdır ve o katmanın işlevlerini yanlış ya da doğru gerçekleştirmek olanak dahilindedir.
Herhangi bir benlikten tastamam sıyrılmak mümkün değildir. Hayvansal benliğimiz (nefsi emare) bizim biyolojik bedenimizdir, yani açlık, tokluk, uyku, barınma, üreme işlevlerini, kısaca fiziksel olarak varoluşumuzun bütünlüğünü ve devamlılığını gözeten işlevleri barındıran katmandır. Ve, insan bedeni, öyle küçümsenecek, hor görülecek bir şey değildir. Bir doktor olarak bence, hayvansal (insan) beden, hayran olunacak, saygı duyulacak, muhteşem bir varlıktır. Eğer tasavvuf açısından bakılacak olursa, bu dünyaya gelişimizde bize verilen ‘’can’’ı taşıyan varlıktır. Bu nedenle, hiçbir koşulda, hiçbir düşünce sisteminde bedeni hor görün, bedene kötü bakın, ondan vaz geçin denmez. Aksine bütün semavi dinler, bütün yaygın ahlak öğretileri, insanı sahip olduğu bedene iyi bakmakla görevlendirir. Hatta kendi canına kıymak en büyük günahlardan biri kabul edilir.
Bir doktor olarak, bedenimizi elimizden geldiği kadar sağlıklı tutmaya çalışmanın ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyorum. Hayvansal beden (nefsi emare) katmanının işlevlerini doğru dürüst yerine getirmek için, uyku düzenine, sağlıklı beslenmeye, düzenli spor yapmaya, sağlıklı bir cinsel hayata sahip olmaya özen göstermek gerekir. Ama bu katmanın işlevlerini yanlış değerlendiren bir kişi, bütün bunların tersini yapar. Bu bakış açısı ile hayvansal bedenden kurtulmak ancak öldükten sonra mümkündür. Bence yaşarken nefsi emareyi öldürmek değil, sağlıklı yaşatmaya gayret sarf etmek gerekir. Sonuç olarak birine tecavüz ettiğinizde, bunun adı tecavüzdür, nefis değil. Çünkü varoluşunun bundan sonraki katmanlarında sana kendi varlığının sınırlarının, başkalarının varlığı ile kısıtlı olduğunu bildiren denetim mekanizmaları var.
Hayvansal bedenin sadece cinsel ihtiyaçlarını ele alacak olursak, işte bu kısmın, kişi tarafından yanlış değerlendirilmesi, kendi cinsel doyumunu başkası üzerinde tahakküm kurmak, onun canını yakmak, beden bütünlüğüne zarar vermek üzerine kurması ile sonuçlanabilir. Hiçbir insanın kendi cinsel doyumu için, bir hayvanı, bir çocuğu, zihinsel özürlü bir insanı kullanması ya da herhangi birine karşı zor kullanması kabul edilemez.
Eğer nefsi emareden sadece böyle bir cinsellik anlaşılıyorsa, evet bu katmanı yok etmek lazımdır. Tabii ömrünü insan sağlığına adamış bir hekim olarak, sapıkları asalım, keselim demek benim yapabileceğim bir şey değil, ama bir endokrinolog olarak kimyasal (ilaçla) kastrasyonun (hadım etme) pek ala kullanılabilecek bir yöntem olduğunu biliyorum. Bir çok ülkede bunun hukuk kurallarına uygun olduğunu biliyorum, umarım yakında bizim kanunlarımızda da yer alır. Ayrıca Amerika’da cinsel suçlular eğer bir mahalleye taşınıyorsa, devlet o mahallenin sakinlerine bunu bildirmekle yükümlüdür. Bunun da gerekli olduğunu düşünüyorum.
Gelelim, meslek hayatımda karşılaştığım ve çocuklara karşı işlenmiş cinsel suçlardan birkaç örneğe ve ailelerin tutumlarına;
Pediatri asistanlığımın ilk ayı idi, yani 1982, Haziran ayı. İlk ay, yeni doğan servisindeydim. İlk nöbeti Tezer Kutluk ile birlikte tuttuktan sonra serviste ve nöbetlerde tek doktor kaldım. O ilk nöbet Tezer’in son gün aşırı nöbetiydi, ertesi gün yıllık izne gidecekti. Aklına estikçe deli gibi camlara çıkıp ‘’ Bu nöbet son nöbetim, gelin Ankara’nın bütün sarı bebekleri gelin’’ diye bağırıyordu.
O bağırınca, sanki duymuş gibi, kapıdan içeri kan değişimi yapılması gereken sarı bir bebek giriyordu. Kan değişimi biter bitmez Tezer gene cama çıkıp sarı bebek çağırıyor, servise yeni bir sarı bebek daha geliyordu. O gece sabaha kadar 5-6 kan değişimi yaptık. Saat sabahın beşi olmuş sonuncu kan değişiminden çıktık, Tezer gene cama çıktı. Beyaz zıbınının eteğinden çekip, aman sus gözünü seveyim, ilk kan değişimi yaptığımız bebeğe yeniden kan değişimi yapacağız diyerek Tezer’i camdan indirdim. Ama anlaşılan Tezer bütün bir ay için de çağrı yapmıştı. O ay hiç yapmadıysam 30-40 kan değişimi yaptım.
Asistanlığa başladığım daha ilk haftada hiç unutamadığım, sarı bir bebek getirilmişti. Ama ailenin tuhaf bir tavrı vardı, kan istiyorum, bulup getiriyorlar, ama nedense ayakları ters ters gidiyor, bu çocuk için belli ki, aslında hiçbir şey yapmak istemiyorlar. Bu gözlemimi aileye anlatınca, beni bir köşeye çekip bu çocuğun ölmesinin daha hayırlı olduğunu, çünkü onun bir ensest bebeği olduğunu söylemişlerdi. Bu itiraftan sonra aile, daha da garipleşti, bana açıkça bu bebeğin eve geri dönmemesi gerektiğini, eğer başına bir şey gelirse bana ne istersem vereceklerini söylemeye başladılar. Madem bu bebeği istemiyordunuz neden tedavi olması için hastaneye getirdiniz diye sordum. Bana vicdanlarının elvermediğini söylediler, ama ilginç bir şekilde bana bebeği yok etmemle ilgili baskı yapmaya devam ettiler. Onlara göre ben doktor olduğum için bana göre böyle bir şey yapmam normaldi. Sanki doktor değil de kiralık katilim. Bebeğe birkaç kez kan değişimi yapmam gerekmişti, ilginç bir şekilde aile her seferinde bir koşu kan buluyor, ama değişim sırasında başına bir şey gelmesi için ısrar ediyorlardı. Sonunda aileye konuşmalarınızı teybe aldım, bu çocuğu takip edeceğim eğer başına bir şey gelirse sizi polise şikayet edeceğim diyerek kurtuldum.
Aile bebeğin anne ve babasına tamamen kol kanat gerdi, olay hiç ortaya çıkmadı. Yani sonuçta kendi kardeşini doğuran çocuk, tecavüzcü babası ile aynı evde yaşamaya devam etti. Minik bebekten ise yuvaya verip kurtuldular, o da kim bilir nasıl bir hayat sürdü?
Fark ettiniz değil mi, tecavüzcüye hiçbir şey olmadı, evliliği bile sona ermedi, aksine muhtemelen artık kızına daha da rahat tecavüz etmiştir. Öyle ya yakın çevreden onay almış oldu.
Yıllar sonra KTÜ’de çalışırken bir bebek, doktor odasında terk edilmişti. Bebeği muhafaza ederken, hemşireler diğer annelerden anne sütü vermesini istemişlerdi, kadınların çoğu ona süt vermeyi reddetmişti. Sonunda bir kadın razı oldu, ama ertesi gün kocası gelip, hastaneyi bir birine kattı ve kadını bir daha bu piçe süt verirsen seni boşarım diye tehdit etti.
O adama neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda o çocuğun ensest çocuğu olduğundan kuşkulandığını ve kendi çocuğuna böyle bir süt kardeşi istemediği söyledi. Çocuğun ensest olup olmadığını bilmiyorum, ama öyle bile olsa onun ne günahı var dediğimde, adam benim de üzerime yürüdü. Merak edip, diyelim ki bu çocuk ensest bebeği, sana adamın adresini versem gidip ona da saldırır mısın diye sordum. Bu sefer de öyle bir şey olmaz, onun anasına bakmak lazım, hoca efendi dedi ki bir adamın kendi kızına nefsi uyanmazmış, bakalım o kız o adamın kızı mı diye gene bana celallendi. Peki dedim madem ki bir adamın kendi kızına nefsi kalkmaz o halde bu bebek de ensest değil, bırak da karın süt versin dedim. Hayır, olur mu, anası orospu bunun, kim bilir bu piçi nereden peydahladı dedi.
Bu toplumun genel bakış açısını yansıttığı için etkileyici, yani ne olursa olsun, her durumda anne suçlu, o da olmadı anneanne suçlu, ortada erkek fail hiç yok.
Bu arada farkındaysanız hala bebeğin kim olduğunu ve doğum koşullarını bilmiyoruz. Ama bildiğim bir şey var ki, onu doğuran her kimse, bütün bu ön yargıları göğüsleyecek cesarete ya da isteğe sahip değil.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun, terk edilmiş bir yeni doğan duyunca hemen içinizden, madem bakamayacaktın, neden doğurdun, böyle anne olmaz olsun diye geçiriyorsunuz değil mi?
Ya anne, bu çocuğu en yakın akrabasından, kendine tecavüz eden, nefret ettiği birinden sahiplendi, gebelikten kurtulmayı da başaramadığı için, doğurdu da görmek bile istemiyorsa?
Yine KTÜ’de çalışırken yeni doğan servisine 13-14 yaşındaki bir kızın bebeğini yatırmıştık. Çocuk anne, 5-6 kişinin tecavüzüne uğradığını bebeğin babasının kim olduğunu bilmediğini söylemişti, bir ay sonra bebeğinin babasının, kızın kendi babası olduğu ortaya çıktı.
Bu bilgi ortaya çıkmadan önce, aile küçük bebeği devlet korumasına bırakıp çocuk anneyi eve geri götürdü. Demek lohusalık dönemi sona ermeden babası yeniden musallat oldu ki, kızcağız artık dayanamayıp, evden kaçıp, komşuya bütün olayı anlattı. Bundan sonra olay ortaya çıktı, baba önce kaçtı sonra tutuklandı, yerel gazeteler günlerce yazdı, falan filan. Rezillik yani.
Bu küçük bebek devlet korumasında kaldı. Bir çok genetik problemi olduğundan bu çocuğu yıllarca takip ettim. Yuva görevlileri bile ona belli bir ön yargı ile yaklaştıkları için çocuk açıkça kendini dünyaya suçlu olarak gelmiş biri olarak hissediyor, bu dünyadaki varlığından utanıyordu. Yıllar boyu takip ettiğim bu çocuk, bütün bu zaman içinde, otistik olmadığı ve o kadar da onunla iletişim kurmaya gayret etmeme rağmen, hiçbir zaman başını kaldırıp benimle göz göze gelmedi.
Ben şahidim, bütün günah, zavallı çocuğun küçücük omuzlarında idi.
Bu kızın annesi de, daha sonra aynı durumda olan bir kadın da aynı hikayeye anlattı; kızlar olay ortaya çıkmadan çok önce annelerine babalarının kendilerini taciz ettiğini anlatmışlardı, ama anneler kızlarına inanmamayı seçmişti. Sonunda kızlar babalarının yaptıklarını komşuya ya da akrabalardan birine anlatınca, anneler feryat figan kocalarının sapıklığını kabul etmek zorunda kalmışlardı.
Ne kadar acı olsa da ensest durumunda evdeki kurban aile bireylerinden yeterli destek ve yardımı alamıyor. Bu durumdaki annelerle bir çalışma yapabilmek isterdim. Onları susturan sebep nedir? Acaba korku mu, maddi bağımlılık mı, çevreden çekinme mi, aldırmazlık mı, yoksa aile içerisindeki dinamiklerle artık bu ilişkinin normalleştirilmesi mi? Nedir?
Birkaç kez de zihinsel özürlü ergenlerin, evlilik dışı doğum yaptığına şahit oldum. Bunlardan birini unutmak mümkün değil. Kızcağız gebelik zehirlenmesi olmuş, haftalarca yoğun bakımda yatmış, ölümlerden dönmüştü. Toplamda 30-40 kelime ile konuşabilen bu kızcağız, hamile olduğunu bile anlamamış olmasına rağmen, içgüdüsel olarak, bebeğin kendi bebeği olduğunu anlamıştı, ama bebeğin babasını sorduğumuzda, bir baba figürünün de olması gerektiğini bile anlayamamıştı. Zavallı kız, o kadar ağır zihinsel özürlü idi ki, cinsel ilişki ile bebeğin ilintisini kuramıyordu.
Sonradan öğrendiğimize göre cinsel açıdan çok istekli olan bu kızcağız sürekli evden kaçıp birkaç saat ortadan kaybolurmuş, köyde bu kızla seks yapmayan kalmamış. Bütün köyü kısırlaştıramayacağıma göre, pratik olmak adına, aileye bu kızcağız için kimyasal kastarasyon önermiştim, ama kızdan sadece birkaç kelime daha fazla konuşabilen baba, kabul etmedi. İşte sosyal devlet, bu özel konulara ait özel kanunlar, bu durumlarda gerekli. Bir hekim olarak elin kolun bağlı kalıyor.
Tabii bir de tecavüze uğrayan erkek çocuklar meselesi var. Onlar hamile kalmadıkları için muhtemelen ortaya çıkma olasılıkları daha az oluyor. Ama işin bu kısmını da hiç göz ardı etmemek lazım.
Bütün bu olaylardan çıkardığım birkaç ders var.
Hayvanlar arasında cinsel ilişki en yakın akrabalar arasında bile mümkündür. Bu durum insanlar için de böyledir, hatta firavunlar soyları bozulmasın diye kardeşleriyle, kızlarıyla evlenmiştir. İnsanlara bu ilişkileri yasaklayan dindir. Kuran’da firavunlardan bu kadar nefretle bahsedilmesinin sebebi bu yakın akraba evlilikleridir. Ama görünen o ki bir semavi dine mensup olmak, insanları ıslah etmeye yeterli olmayabiliyor.
Ensest ilişkilerde suç hemen daima en masum olanın üzerine yıkılıyor. Ya tecavüze uğrayan kızın (ya da erkek çocuğun), ve tecavüz sonucunda dünyaya gelen garibin. Ama genellikle güçlü ve suçlu olan kişi (sapık) toplum içinde, çoğu zaman da rahatça dolaşıyor.
Çocukların uğradıkları cinsel istismarın çok büyük bir kısmı, aile içerisinde olur. Yani ensesttir. Ensest olsun olmasın, çocuklara karşı yapılmış bütün cinsel davranışlar istismardır. Çocuğun rızası olmaz. Olamaz. Nokta.
Çocuk istismarcılarını görünce tanımanız mümkün değildir. Sakalı göbeğine kadar uzanan, dilinden dua düşmeyen bir hacı da olabilir, bir üniversite öğretim üyesi de olabilir, en yakın komşu da. Bu sapıkların tek ortak özellikleri yaptıkları ile ilgili hiçbir suçluluk hislerinin olmamasıdır. Onlara göre çocuk istemiştir, şartların kurbanı olmuştur, nefsine karşı gelememiştir, iftiraya uğramıştır vs vs. Hiçbiri ben ne bok yemeye böyle bir halt işledim demez. Şartlar mümkün olduğu anda tekrar işe koyulur.
Ensest ilişkilerde, büyük bir olasılıkla bütün olayı anne ve hatta başka aile bireyleri de bilir, ama ya rezil olmamak adına, ya adamdan korktuğundan, ya da ne bileyim, bu çarpık ilişkinin aile dinamikleri içine gömülü kalması gerektiğini düşündüğünden susar. Ne zaman ki çocuk anneden ümidini kesip, aileden ya da etraftan birine söylerse olay ortaya çıkabilir. Anne artık olayın üstünü örtemeyeceğini anladıktan sonra, çocuğunun yanında yer alır. Yani ensest kurbanı iseniz annenizden pek ümitli olmayın başka yerden, ev dışından, devletten destek arayın. Çünkü ne yazık ki ensest kurbanı çocukların çok azının annesi kendinde, çocuğunun arkasında durabilecek gücü buluyor.
Zihinsel özürlü insanlar, cinsel ergenliğe ulaştıkları zaman, bu duygularını fazlasıyla açığa vurabilirler. Çünkü insan beyninde, utanma, düşünme, konuşma, sosyal durumlara, toplumsal normlara uyum sağlama gibi fonksiyonlar, üst beyin tarafından kontrol edilir. Eğer üst beyin fonksiyonları yetersizse, orta beyin (sürüngen beyni; yani acıkma, uyuma, nefes alma, cinsel dürtüler gibi hayatta kalma ile ilgili fonksiyonları kontrol eden beyin bölümü) beyin fonksiyonlarına hakim olur. Yani zihinsel özürlü kişiler, cinsel isteklerine ket vuramazlar.
İşte bu nedenle, zihinsel engelli bir insana yapılan cinsel davranışların hepsi cinsel istismardır. Bunun da tartışılacak bir tarafı yoktur. Zihinsel engelli bir insan size seks için yalvarsa dahi, siz onunla seks yapamazsınız. Yaparsanız bunun adı tecavüzdür, bunun tartışmaya açık bir tarafı yoktur. Öyle ya, karşındakinin üst beyni çalışmıyorsa, SEN üst beynini çalıştıracaksın, orta beyinin fonksiyonlarına teslim olmayacaksın.
Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar ise, sadece insanlara özgüdür. Hayvanlar, cinsel olgunluğa ermeyen bir hayvanla cinsel ilişkiye girmeye çalışmazlar. Yani benim aklımda, yüreğimde çocuklara, zihinsel özürlülere karşı cinsel davranış gösterenler, nefsi emarelerini hayvanlardan çok daha aşağılık şekilde kullanan yaratıklardır, onlara hayvan demek hayvanlara hakarettir.
Dört değil de iki ayağının üzerinde yürümek insanlık değerlerine sahip olmak anlamına gelmez. Kötü bir davranışla karşılaşınca insan olan bunu yapmaz diye düşünmeyin, zaten insan olduğu için o kötülüğü yapmıştır.
Gene de insanlardan ümit kesmemek lazım, ben insan kılığında aramızda dolaşan, kanatsız melekler de tanıdım. Boşuna değil nefsin 7 mertebesi olması, her seviyeden insan var etrafta.
Önemli olan kendini hangi seviyede konumlandırmaya gayret ettiğin.
Ayşenur Hocam,
elinize sağlık. Yazınızı sonuna kadar dikkatle okudum. “Hayvanlar arasında cinsel ilişki en yakın akrabalar arasında bile mümkündür. Bu durum insanlar için de böyledir, hatta firavunlar soyları bozulmasın diye kardeşleriyle, kızlarıyla evlenmiştir. İnsanlara bu ilişkileri yasaklayan dindir.” fakat nedense çocuk tecavüzleri en çok kapalı dini gruplarda hemde topluca rastlanıyor. Çocuk istismarını ancak bu fiili yasaklayan kurallar değil ahlak önleyebilir. Bu konuda Japonları taktir etmemek elde değil. Büyük çoğunluğu, dinsel inançları olmaması rağmen güzel ahlak sahibi insanlardır. Ve o nedenle insanlara ve insanlığa saygıları sonsuzdur. Son söz olarak: Din eşit değildir Ahlak.
Çok haklısın. Ben de aynı fikirdeyim. Belli bir dine körlemesine inanmak insanı ahlak sahibi yapmıyor. Hatta, ‘nefis’ diyerek ‘benim yaradılıştan gelen zaaflarım var asıl suçlu beni böyle yaratandır’ kast ediliyor. Böylece yaptıklarına bir mazeret olarak gösterilebiliyor. Nefsini, yani benliğini terbiye et, ‘bunu sanan inandığın din de böyle emrediyor’ demek isteğiyle o kadar çok tasavvuftan bahsettim.
Mesleğin dolayısıyla bu kadar çok çocuk istismarı ile karşılaşınca her türlü argümanı kullanmak istiyor insan.
DİN islam dini öyle emretmiyor.Müslüman ülkesinde yaşanıyor.müslümanım deniliyor ama kur anı kaç kişi okumuş.belkide sadece ben okumuşumdur.kuranda evlilik.(cinsel kısıtlama):”size şunları nikahlamak haram kılındı: anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. ancak cahiliyyet devrinde geçen geçmiştir. şüphesiz ki allah gafur (çok bağışlayıcı) ve çok merhamet edicidir.” nisa suresi/23
DİN İNSANLARA ENSEST İLİŞKİYİ YASAKLIYOR. Ben de böyle yazdım zaten. Kuranı Kerimde sürekli işledikleri günahla suçlanan Mısır Firavunlarının yaptıkları kötülük de ensest ilişkidir.
Acaba yazdığım yanlış mı anlaşıldı?
1950 li yıllarda Ankara samampazarında ,eski adliye binası yanında ,halka açık olarak İNSANLAR İDAM EDİLİRLERDİ. Bende anamın elinden tutarak bu idamların 2 tanesini gözlerimle izledim.Emin olun birkaç ay ,bazen yıl ,hiçbir suç işlenmezdi.Mutlak sapıklık olarak kabul edilen bu ensest ilişkiye girenleri idam etmeyip yıllarca beslemeyi göze alan toplumlar , hiçbir neticeye varamazlar.Bu sapıkları toplumun dışına çıkartmak şarttır.ANCAK ,ahlaksızlık diye bütün KERHANELERİ KAPATMAYA BAŞLADILAR.Şu an ANKARA’da kerhane yok.(Resmi olmıyan çok var) O zaman ensest ilişkiye çare bulmak üzere bilimsel konuşmalara devem edersiniz.Havanda su dövüp durun.Siyaset hiçbir zaman kesin çözüm üretemez.Siyaset ancak güzel laf ve sloganlar üretebilir.