Konuştuğumuz dil ne kadar Türkçe bilemiyorum. Ancak bütün dillerde başka dillerden geçmiş kelimeler vardır. Bunları eğer kullanacaksak yerli yerinde kullanmak ve mümkünse doğru telaffuz etmeye çalışmak gerekir.
Birkaç kelimenin kaderi yanlış vurgu yapılması gibi görünüyor. Kare yerine kaaaare, demokrasi yerine demokKRAAASİ, ekonomi yerine ekönomi denmesi artık normal kabul edilir hale geldi. Hadi cahil adamdan geçtim, koca koca adamlar televizyona çıkıp da ekönomiden söz etmiyorlar mı, resmen ifrit oluyorum. Biraz bari konuşma isteğinden ekönomi yap da sus be adam.
Birkaç kelimenin kaderi de farklı dillerden Türkçeye adapte edilmiş sözcükleri Türkçesi ile peş peşe kullanmak gibi görünüyor. Benim gençliğimde, hemen herkesin mesela ve örneğin kelimelerini artarda kullandığını hatırlıyorum. Bu günlerin modası da ilgi ve alaka kelimelerinin peş peşe kullanılması. Hadi cahil kız evlilik programına çıkıyor, ben ilgi ve alaka bekleyen bir kızım diyor. Peki ya okumuşa ne demeli, ‘sayın valimizin eşleri iş yerimizi ziyaret ederek yakın ilgi ve alaka gösterdiler’ diyor mesela.
Zaten bu protokol için birinci tekil şahıslarla çoğul konuşma tamam da bazı şeyler Türkçede biraz garip kaçıyor. Evet protokolde bu şekilde kullanılıyor ama sayın valimizin eşleri deyince sanki valinin birkaç eşi varmış gibi anlaşılabiliyor.
Benim gibi bir sivri çıkar, sayın valimizin eşleri ilgi ve alaka gösterdi cümlesinden, mesela valinin birkaç eşi var hep birlikte iş yerine geldiler diye anlar, biri ilgi gösterirken, biri alaka gösteriyor, biri camdan bakıyor, bir diğeri kapının ardında acaba toz kalmış mı diye kontrol ediyor.
Alaka; Arapçadan Türkçeye geçmiş ‘’İLGİ, gönül bağı’’ anlamında bir sözdür. Yani İLGİ ve ALAKA gösterdi demek İLGİ ve İLGİ gösterdi demek oluyor.
Eğer mesele gösterilen ilgiye vurgu yapmak ise, çok ilgi gösterdi, ya da daha resmi konuşmak istenirse nazik ilgisini esirgemedi, denilmesi daha hoş olmaz mı?
Birkaç kelimenin de birbirinin yerine kullanılmak gibi daha da trajik bir kaderi var.
Beni en çok rahatsız eden örnekler. Bilhassa ve bilakis ve mazur ve maruz kelimelerinin karıştırılması. Artık nasıl karıştırmaksa doğru söyleyen son derece azınlıkta.
Bilakis, ‘tam tersine’, bilhassa ise ‘özellikle, her şeyden önce, bile isteye’ gibi anlamlarına gelir.
Yani özellikle size teşekkür etmek istiyorum demek için özellikle kelimesi yerine bilhassa kelimesi de doğru bir kelimedir. Ben yanlış anlamışım, size kızgınlık gösterdim aslında size teşekkür etmem lazım demek isterken ‘aslında’ yerine bilakis kelimesi de kullanılabilir. Örnek ‘’Bu konuşmayı hazırlarken bilhassa filanca kitaptan faydalandım’’, deyince bu konuda birkaç kaynak var ama , özellikle birinden fazlaca faydalandım anlamına geliyor.
‘’Bu konuşmayı hazırlarken bilakis filanca kitaptan faydalandım’’, deyince ise aslında bahsi geçen kitabın bu konu ile ilgisi yokmuş gibi bilinse de bu konuşmayı hazırlarken bana oldukça ilham verdi gibi bir anlam çıkıyor.
Bir başka talihsiz kelime çifti de mazur ve maruz. Kelimeleri aslında ikisi de Türkçe değil. Gerçek anlamını bilmeyen kullanmasın yeter. Mazur görmek mazeretli görmek anlamına gelirken, maruz kalmak, bir şeyin etkisi altında kalmak anlamına gelir.
Mesela birisi randevuya gelmedi, onun hastası var diye mazur görürsün. Sana karşı bir hata işledi, henüz bu konuda tecrübesi yok diye mazur görürsün.
Maruz kalmak ise bambaşka bir şey, mesela sigara dumanına maruz kalırsın, cereyana maruz kalırsın ne bileyim, bir şekilde alan işgaline maruz kalırsın.
Yani ben sizinle buluşamayacağım, demek yerine beni mazur görün demek mümkündür. Ama beni maruz görün denmez.
Bu kelimeleri yerli yerinde kullananlara saygılarımı gönderiyorum.
Bu tip yanlışlıklara komik birkaç örnek vereyim.
Bunlardan birincisi beni biraz olsun tanıyan hemen herkesin en az bir kez benden dinlemiş olduğu, eş anlamlı kelimeleri ardı ardına kullanmaya örnek bir hikayedir.
Pazar’da son derece nev-i şahsına münhasır bir kişilik yaşar. Onu anlatmak pek de mümkün değildir. Hani denir ya anlatılmaz yaşanır. Ben onun kadar kendi fikrinden başkasınınkini önemsemeyen, asla dediğinden dönmeyen çok az insan tanıdım. Hikayemiz bu kadınla ilgili.
Bu kadının kızı, kendine çok da uygun, meslektaşı olan bir adamla evlenmek istemişti. Artık annesinin aklında her kimle evlenmesi uygun görülüyorsa, kızına evlenme izni vermedi. Kız, en sonunda herkesin bilgisi dahilinde, annesinden kaçarak sevdiği adamla evlendi. Kadın yıllarca kızı ile küs kaldı.
Bu küskünlük yıllarında, teyzelerimden birine, bağıra çağıra, tam bir Rize lehçesiyle durumu anlatıyor. ‘’BENUM KİZUM KOCASİYLE, TARAFLARIYLE EYİDU, MESUTTU. AMA MUTLİ DEYİLDU ÇÜNKİ BENUM İLE EYİ DEYİLDU.’’
Bu sözler yıllarca dilime pelesenk olmuştur. Biraz karmaşık bir durumda hemen ‘’eyiyim mesutim ama mutli deyilim’’ derim.
Yanlış anlamlarda kullanılan sözcüklerde özellikle doktorların çok dikkatli olması gerekir. Birkaç örnek verecek olursam.
Mesela kuru kelimesi sadece, tek başına gibi anlamlarda da kullanılır. Kuru ekmekle karın doyurmak örneğinde olduğu gibi. Ancak galiba Karadeniz bölgesinde kuru kelimesinin bu anlamı çok daha sık kullanılıyor. Örnek ‘’ kadın kuru başına ne yapsın’’ deyince kadının muhtemelen dul olduğu anlaşılır. KTÜ Tıp Fakültesine bölge dışından gelmiş öğrenciler çocuğun ‘’kuru ishal’’ olmasını pek anlaşılmaz bulurlar. Benim gibi bir Karadeniz ehline göre çocuğun sadece ishali var, eşlik eden, kusma, ateş vb başka bir belirti yok demek oluyor.
Bir de idrar (çiş) meselesi var. Bu konuda anısı olmayan hekim olmaz sanırım.
Asistanlığımda çok uzun süre endokrin departmanında çalıştım. Bir Cuma günü saat 16;30 da poliklinikten bir konsültasyon geldi. Adamın elinde bir dosya bir de çocuk var. Çocuğun şikayeti ise fazla idrar yapmak. Adama ne kadar fazla yapıyor, mesela birkaç su şişesini doldurur mu diye sorunca, 4-5 tane doldurur dedi. Aklım sıra tamam diabetes insipidus hastası diye düşündüm. Şekersiz şeker hastalığı da denilen bu hastalıkta çok su içme ve çok idrar çıkartma şikayetleri vardır. Önce gerçekten diabetes insipidus hastası mı diye araştırılır. Daha sonra da eğer gerçekten çok idrar yapıyorsa buna sebep olan esas hastalık araştırılır. Çünkü bir çok nedenle fazla idrar yapmak mümkündür.
Adamın elindeki dosyada sadece muayene var, çünkü oldukça geç bir saatte gelmiş, henüz hiçbir tetkik yapılamamış. Ben de acil olabilecek baş ağrısı, görme bozukluğu filan gibi şeyler sorup olmadığını öğrenince hafta sonu boş geçmesin diye adamdan pazartesi sabahı gelmesini, bu arada da 2 kez 24 saatlik idrar toplamasını söyledim. Uzun uzadıya idrar nasıl toplanacak, sabah ilk idrar atılacak, ondan sonraki bütün idrar toplanacak, ertesi sabahın ilk idrarı birinci güne yazılacak. İkinci günün idrarları toplanacak, pazartesi ilk idrar toplanınca da getirilecek. Eğer gece yatağa işerse onu da kaydedin. Tam yarım saat anlattım ve adama da anladın mı diye defalarca sordum. Anladım dedi.
Pazartesi günü elinde bir şişenin dibinde birkaç cc gaita ile geldi. Ben dışkı değil idrar istemiştim deyince adam ama benim çocuk büyük idrarını (çiş) fazla yapıyor demesin mi?
Bu olaydan birkaç sonuç çıktı tabii. Birincisi Nurşen Yordam hocam beni şiddetle ciddiyetsizlikle, hasta ile ilgilenmemekle suçladı. Buna pek alışkındım.
İkincisi daha bilinçli bir hikaye ile çocuğu laktoz intoleransı ön tanısı ile gastroya gönderdim, ön tanım doğru çıktı. Hocama anlatıp, biraz hava attım.
Sonuncusu ben, idrar ( çiş) diyen hasta sahibine, büyük mü, küçük mü diye sormayı öğrendim.