Daily Archives: 25 Ekim 2019

SÜT ANNELİK, SÜT KARDEŞLİĞİ, BAŞKA BİRİNİN ANILARI BENDE NELER CANLANDIRDI

Bizim toplumumuzda süt annelik, süt kardeşliği gibi konular gayet ciddiye alınır. Düşününce bebek mamalarının olmadığı dönemlerde süt anneliğinin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu anlamak çok kolay. Geleneksel olarak bu konu o kadar önemsenmiştir ki, dinimizde aile hukuku ile ilgili konular arasında süt annelik de geçmektedir.

Ben birkaç kez, kadınların kendi bebeği ile cinsiyeti farklı bir bebeğe süt annelik yapmaktan kaçındıklarını ve gerekçe olarak da ya ileride bu çocuklar birbirleri ile evlenmeye kalkarlarsa diye düşündüklerini gözlemledim. Tam karşıt olarak ise mesela iki kardeşin eşleri çocukları kuzen evliliği yapmak zorunda kalmasınlar diye bir birlerinin bebeklerini emzirdiklerini biliyorum. Burada aile büyüklerine söylenen hikaye bebeğin annesi yanında yokken çok acıktığı ve beslemeye mecbur kalındığı şeklinde olur. Bir yanlışlık yapılmasın diye de bu hikaye herkese hemen anlatılır.  İlginç olarak diğer anne de kendi bebeğini emziren kadının bebeğini emzirip süt kardeşliğinin tamamlar.

Çok sevdiğim ve benim gibi anılarını yazmaya meraklı bir hekim abim, kendisinin bir süt kardeşi olduğunu henüz öğrenmiş ve bu hikayeyi paylaşmış. Bu abimizin hikayesinde de her iki annenin karşılıklı olarak bir birinin bebeklerini emzirdikleri anlatılıyor. Ama nedense yıllarca sır olarak saklamışlar. Kim bilir ne sebeple sır olarak saklanmış bu hikaye bilemedim. Belki de süt akrabalığı her aile içerisinde hoş karşılanmayan bir şeydi.  

Bizim aileden ise anneannemizin (Anneler) hemen her sene doğum yaptığını ve sütünün de pek bol olduğunu biliyoruz. Bazen bebekleri öldüğü için, bazen de sadece başka bir annenin sütü yetersiz olduğu için pek çok süt çocuğu vardı, mesela benim annemin de bir süt kardeşi vardı. Üstelik bu süt kardeş genel eğilimin dışında bir erkekti. Demek ki Anneler bu bebekler günün birinde büyür de bir birine gönül düşürür mü acaba gibi bir kaygı taşımıyormuş. Annemin bu süt kardeşinin çocukları ve torunları ile ilişkimiz hala devam ediyor.

Anneler bütün Pazar ahalisinin Sare Hala’sıydı. Kimsenin onu ana diye çağırdığını hatırlamıyorum, ama bir sürü süt çocuğu olduğunu biliyorum.

Biz çocuk hekimleri için anne sütü ne kadar değerlidir, kimse tahmin bile edemez. Bir bebeğin, annesi öldü, ya da sütü yok diye anne sütünden mahrum bırakılmasını engelleyecek bu uygulama bizim için inanılmaz değerlidir.  Bir çok kez, sırf tedavi için anne sütü kullandığımız olmuştur. Ancak dini açıdan toplumsal açıdan önemini bildiğimiz için her annenin sütünü kendi bebeğine vermeye özen gösterirdik. Sağılan her sütü mutlaka anne yanında etiketlerdik. Bir kadının sütünü çok mecbur kalmadıkça ve izin almadan asla kendi bebeği olmayan bir bebeğe vermezdik.

Bu hassasiyetimizin ne kadar yerinde olduğunu anlatan bir hikaye anlatacağım.

Hastaneler, kimsenin aklına gelmeyecek sürprizler barındıran mekanlardır. Yıllar önce bir sabah hastaneye gittiğimde beni acele bir şekilde servise çağırdılar. Kim bilir nasıl bir felaketle karşılaşacağımı düşünerek koştum. Gece nöbetinde asistan arkadaş  nöbet odasında  kimsesiz bir bebek bulmuş. Bu odada daha yarım saat önce yatağın üzerinde uzanıyor olduğu için bu bebeği son yarım saat içerisinde bırakıldığını anlamış. Fakat ilginç olan gecenin bu vaktinde servise giren çıkan birini hiç kimse görmemiş. hastane kapısındaki görevliler de o saatte servis binasına giren kimseyi görmemişler.

Bizim servis ekibi, kadın doğum ekibine sormuş, fakat bebeğin sahibi olabilecek hiç kimseyi bulamamışlar.

Sonuç olarak hastane odamızda terk edilmiş bir bebek vardı. Bu durumda hemen ilgili birimlere haber verilir ve resmi prosedür işlemeye başlar. Görevliler bize, bebeğin sahibi bulunmazsa çocuk esirgeme yuvasına alacaklarını ve nasılsa hastanede olan bu bebeğin işlemleri tamamlanana kadar  birkaç günlük bakımını yapmamızı istediler.

Bebek tamamen sağlıklı olduğu için, hastalık kapar endişesiyle normal servise ve yeni doğan yoğun bakıma almak istemedim. Acil serviste uygun imkanlar vardı, küçük bir yatağa yatırdık ve orada bebeği beslemeye başladık. Ne kadar büyük bir hata yaptığımı çok kısa bir sürede anladım, çünkü hikayeyi duyan, elini kolunu sallayarak bebeği görmeye geliyordu. O kadar ki acil serviste kalabalıktan iş yapamaz hale geldik. Bir de çocuksuz birisi acilin yoğun bir anında bebeği çalar endişesi yaşamaya başladım. Bu kez de kapalı kapılar ardında olması için yeni doğan yoğun bakıma devrettim.

Ancak acilde yattığı o kısa sürede bizim hemşire arkadaşlar bebeciğe pek acımışlardı. Başka sebeplerle gözlem için yatan çocukların annelerinden bu bebeği beslemelerini istemişler. Annelerin neredeyse hepsi bu bebeğe süt vermeyi şiddetle ret etmiş. Sadece genç bir anne, o da kendisi bebeğe acıdığı için süt vermeye kalkışmış, fakat bu kadının da kocası bunu görünce servisin ortasında kıyamet kopartmış. Karısına sen bu piçe nasıl süt verirsin diye bas bas bağırmış, yüzü gözü morarmış, kadının üzerine yürümüş, kadıncağızı kocasının elinden zor zahmet  almışlar.  Adamı bin bir dil döküp yatıştırmışlar. Adam sonunda uykusu gelince karısına Kuran ve ekmek üzerine yemin ettirmiş, eğer bu piçi emzirirsen seni boşarım tehditleri ile evine gitmeye razı olmuş. Bu olayı duyunca bu genç anne ile konuşmak istedim. Kadın da düşününce kocasına hak vermişti, kendi düşüncesizliğine kızıyordu. Ancak bebeğe süt vermesinin neden bu kadar büyük sorun olduğunu bir türlü anlatamadı. Sadece olmaz işte, kim bilir babası kimdi demekle yetindi.

Demek ki, kim bilir babası kim olan bebeğe süt anne olmak doğru değil.

KEFİR; NASIL SAKLIYORUM, ÇOĞALTIYORUM, MAYALIYORUM VE TÜKETİYORUM

Kefir, Orta Asya’da oldukça sık tüketilmesine rağmen bizim memlekette çok yaygın olarak kullanılmaz.

Tıpkı yoğurt gibi fermente edilmiş bir süt ürünüdür. Burada fermentasyon için kullanılan maya minik bir karnabahara ya da patlamış mısıra benzeyen kompleks bir yapıdır. Bu yapının içerisinde bazı bakteriler ve mayalar sembiyotik bir halde bulunurlar.  Bu bakteri mayaların sütü fermente etmesi sonucunda ekşi tatlı, yoğurda benzeyen içinde laktoz içerik bulunmayan bir ürün meydana gelir. Bütün bu faydalı bakteri ve mantarların bir çok çeşit probiyotik barındırdığı ve kefirin pek çok hastalığa iyi geldiği bildirilir.

Tıbbi olarak en önemli faydası barsak içeriğinde faydalı mikroorganizmaların egemen olduğu bir mikrobiyata yaratmaktır. Tıp dünyası son 20 yıl içerisinde barsak sisteminin sadece boşaltım sistemi olmadığının farkına vardı.

Örnek olarak bağırsaklarda muazzam miktarda bağışıklık hücreleri bulunur. Yani bedenin bağışıklık sisteminde çok önemli rolü vardır. Bunun dışında mezenterik sistemde bulunan inanılmaz miktardaki sinir hücresinin de önemi yavaş yavaş ortaya çıkmaya ve bedenin ikinci beyni olarak isimlendirilmeye başlandı.

Bunun dışında bağırsak içerisinde 2 kilo civarında bakteri mevcuttur. Bu bakteriler de mikrobiyata olarak adlandırıldı ve son yıllarda artık ayrı bir organ olarak kabul görmeye başladı. mikrobiyata içerisindeki sağlıklı bakterilerin azalıp, zararlı bakterilerin artması mikrobiyata hastalığı olarak tanımlandı ve pek çok hastalığın oluşumunda mikrobiyata hastalığının önemi fark edildi.  O kadar ki bir çok hastalıkta sağlıklı gaita nakli ile gayet başarılı sonuçlar alınmaya başlandı.

Türk toplumunda erişkin yaş gurubunda nüfusun yarıdan fazlasının değişik derecelerde laktoz intoleransı olduğu için laktozsuz süt ürünlerinin kullanılması çok önemlidir.

Yani kefir mutfaklarımıza daha fazla sokmamız gereken önemli gıdalardan biri.

Kefir mayasını satan çeşitli yerler mevcut, ancak en kolayı benim yaptığım gibi maya bakan bir arkadaştan ilk mayayı almak.

Kefir süt içerisinde kolayca büyüyen  bir yapı. Yani siz kefir mayaladıkça aynı zamanda mayayı da büyütüyorsunuz. İhtiyaç olmadığı zamanlarda ise güzelce yıkayıp su içerisinde buz dolabında haftalarca bekletebiliyorsunuz.

Kefiri artırmak için daha fazla bir şey yapmaya gerek yok. Birkaç hafta içerisinde çevreye dağıtacak kadar kefir sahibi oluyorsunuz. Eğer bu kadar artırmak istemezseniz, bir kısmını buz dolabında bekletebilirsiniz.

Kefir mayalarken dikkat edilmesi gereken noktalardan biri kefire metal değdirmemek. Ayrıca mayalanma sırasında ışıktan ve fazla ısıdan da korumak gerekiyor.  Ben bunun  için üzerinde kapağı olan bir toprak kap kullanıyorum. Eğer cam kavanoz kullanılacak ise dışını bir bezle sarmakta fayda var.

Mayayı ve sütü oda ısısında buluşturup, hava ısısına göre 12/24 saat bekletilince kefir hazır oluyor.

Benim en fazla huylandığım şeylerden biri kefir yoğurt kıvamını aldıktan sonra içerisinde minik minik yeni oluşmuş kefir parçacıklarının bulunması oluyor. Bu şekilde fazla tüketince de bebeklerin pişiklerine benzer lezyonlar meydana gelebiliyor.

Bunu engellemek için benim bulduğum yöntem bir plastik sepet kullanmak. Bu sepeti kırılan bir çaymatikten aldım. Kefiri sepetin içerisinde koyup, sütü üzerine döküyorum. Kefir mayalanınca bütün maya sepet içerisinde kalıyor. Tahta bir kaşıkla yavaşça karıştırarak sepet içerisindeki mayalı sütü de süzdürüyorum. En son olarak da sepetin içindeyken, su dökerek mayayı yıkamak çok kolay oluyor.

Yıkanmış olan mayayı da kavanoza alıp, içine su koyarak buz dolabına yerleştiriyorum.

Kefiri tüketmek için şimdilik ayran gibi içmek dışında pek bir yöntem bulamadım. Çünkü kefire pişirme gibi ısıl bir işlem uygulamak istemiyorum. Bazen kefir mayalanırken yoğurt gibi değil de peynir gibi mayalanıyor. Bu durumda bir tülbent içerisinde suyunu süzerek peynir gibi tükettiğim de oldu.


Show Buttons
Hide Buttons