Daily Archives: 28 Nisan 2020

MECBURİ SOSYAL İZOLASYON BİZİM NESLİ BİLE DİJİTAL ÇAĞA GEÇİRDİ, ARTIK ISLAH OLMAYIZ

Bilgisayarlar  ilk çıktığında ben otuzlu yaşlardaydım, bilgisayarların her masaya hatta her kucağa konması, internetin icadı ve yaygınlaşması bir 15-20 yıl daha aldı. Fakültenin amfilerinin alt yapılarının da tamamlanmasıyla, ancak 40’lı yaşlarımda derslerimi bilgisayarda hazırlamaya başladım.

Bizden sonraki nesil çok daha erken yaşlarda sanal dünya ile tanıştı, onların çocukları olan şimdiki bebeler daha doğdukları andan itibaren akıllı telefonlardan müzik dinliyorlar. Bütün haberleşmeler, bankacılık işlemleri, alışveriş internet üzerinden yapılıyor. Hatta evcil hayvanlar için bile dijital oyunlar var.

Doğaldır ki, bizim nesil bu kadar geç yaşta tanıştığı sanal dünyayı bir türlü yeterince verimli kullanamıyor. Hatta biraz da ürküyor.

Ben doçentliğe hazırlanırken bütün kaynaklarımı üniversitenin kütüphanesinden bulmak zorundaydım. Bunun en büyük artısı, tıp dergilerinde basılmış bütün bilgilerin hakemler kurulundan denetlendiğini bilir, literatürden aldığımız bilgilere güvenirdik. Ancak bu olumlu madalyonun diğer yüzünde, kütüphanede, hem de iş saati içerisinde saatlerce literatür tarayıp, tam da bulmayı istediğin sayı dışında binlerce dergiyi karıştırıp, hüsran içerisinde geri dönmek, üstüne işinde bulunmadığım saatlerde biriken işleri yetiştirmek için fazla mesai yapmak vardı.

Şimdi evinde otururken, kucağındaki bilgisayardan, hatta telefonundan bütün dergilere ulaşmak mümkün. Bu durumun olumsuz tarafı ise bir sürü yalan yanlış, denetimsiz bilgiye de bu kolaylıkla ulaşabiliyor olmak.

Evet, sanal ortamda çok kötü ve zararlı şeyler de oluyor,  anladığım kadarıyla, uyuşturucu satabiliyor, fuhuş yapabiliyor, hatta istersen kiralık katil bile bulabiliyorsun. Bu kadar ileri gitmesen bile hiç anlamsız oyunlara takılıp, gerçek dünyadan kopabiliyor, zamanını büyük çoğunluğunu ekran karşısında harcayabiliyorsun. İnternet bağımlılığı artık uyuşturucu bağımlılığı kadar önemsenen bir davranış bozukluğu halini aldı,  tedavisi de hiç kolay değil.

Benim bu dijitalleşmeye başlayan dünyada bir türlü ayak uyduramadığım şey ise dijital kitap okumak. Genç nesil kolayca bilgisayar ekranından kitap okuyor, ama bizim nesil, gözü görse de ekrandan okuyamıyor, okumaya çalışsa da elinde tuttuğu kağıda yazılı kitaptan okuduğu gibi anlayamıyor. En azından ben böyleyim, konuştuğum akranlarımın çoğu da böyle.

Bizim zamanımızda evet, basılı kitap okurduk. Hatta, kitaplarımla aramda tuhaf bir bağlılık vardır, defalarca okumuş olduğum bir kitapta bile asla bir yıpranma, altı çizilmiş satır, yaprak kenarlarında, cildinde bozulma göremezsiniz, gözüm gibi dikkat ederim çünkü. Fakültedeyken, ders kitaplarımı okurken uykuya dalar, sabaha kadar kitabım koynumda uyurdum, gene de hiçbir kitabımı yıpratmadım, hiçbir satırı, kurşun kalemle bile çizmedim. Eğer dikkatimi çekmek istediğim bir bilgi varsa, küçük kağıtlara notlar alır, o notları kitap arasında saklardım. Mutlaka altı çizilmesi gereken bir yerler varsa, kitaptan fotokopi çektirir, fotokopileri çizerdim. Bir başkasının satır altlarını çizdiği kitabı asla okuyup da aklıma sokamazdım. Çünkü dikkatimi çizilen satılar çeler ve diğer bir cümlede yazılan daha önemli bilgiyi gözden kaçırırım diye düşünürdüm. Bu alışkanlığım hala devam ediyor, tekrar okumayacağım kitapları, ikinci el kitapçılara vermek gibi bir huyum vardır, kitabı alan her ne kadar yeni göründüklerine şaşırır.

Benim için sanal dünyadan çekinmek için iki önemli sebepten biri, ekrandan okuduğumu, özellikle de uzun metinleri tam olarak kavrayamamak. İkincisi ise ne zaman internet üzerinden alışveriş yapmaya kalksam ya yanlış ürün aldım, ya da banka kartımın numarasını çaldırıp, bir sürü zarar ettim.

Bütün çekincelerime karşın, gene de sanal dünyayı yaşıtlarıma göre çok daha verimli kullandığımı düşünüyorum.

Birden bire, dünyayı corona virüs pandemisi sardı, bildiğimiz hayat değişti. Aniden evlere kapandık.  Bir çok iş yeri, okullar kapatıldı. Toplu halde sanal dünyanın nimetlerine her zamankinden daha çok muhtaç kaldık.

Okullar derslerini online yapmaya başladılar. Böyle bir şeyin olacağını rüyamda görsem hayra yormazdım, ancak oldu işte.  Aslında birkaç yıl Sağlık Bakanlığının tedavi hizmetleri için 10 yıllık bir plan hazırlamıştık. Ben de sosyal pediatri masasında moderatör idim. O çalıştayda, hastanelerde yatan çocuklar için, tek merkezden yönetilen, online hastane okulu projesi yapmış ve sağlık bakanlığına sunmuştuk. Bu kısıtlı programın bile gerçekleşeceğini hayal sanırken, bir anda bütün ülkede bütün okullardaki eğitim online hale geldi.

Sadece okullar değil, bütün işletmeler de online derse başladı, örnek olarak ben de piyano derslerini online almaya başladım. Ne kadar yoga stüdyosu varsa hemen hepsi online eğitime başladı, ya da evde yapabileceğiniz videolar yaptı. Ben de Trabzon’daki hocalarımın videolarını ile evde yoga yapmaya başladım. Böylece bahçede paraladığım kaslarımı gevşetiyorum.

En çok zorlayan mesele ise eğlence mekanları kapalı, evlerde de buluşamıyoruz. Resmen insansız kaldık. İnsansız yaşam sahası da pek tatsız tuzsuz oldu. Durum böyle olunca sosyal ilişkiler de sanal dünya üzerinden yürümeye başladı. Aynı anda bir çok kişi ile görüntülü konuşabileceğiniz programlar anında yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Herkes kendi evindeyken telefondan kına gecesi yapan bile oldu.

Bir çok kişi, konuk davet ederek seri sohbet programları yapmaya başladı. Geçen gün Trabzon Devlet Tiyatrosu sanatçılarından biri olan Duygu Urhan bana telefon edip instegramda  böyle bir canlı sohbet programı başlattığını söyleyerek beni de davet etti.  Tabii hemen kabul ettim. SİS’li günler (Salgın, İzolasyon veya İlham ve Sanat) isimli bir söyleşi yaptık. Ben Çanakkale’de yatak odamda, o ise İstanbul’da evinde iken karşılıklı konuştuk. Dinleyiciler de istedikleri soruları yazarak sordular. Hem biraz bilimsel olarak bu günkü ve tarihteki salgınlardan, salgınların toplumsal düzeni nasıl değiştirdiğinden söz ettim. Daha sonra da bu izolasyon günlerinin aslında bizi istenmeyen sosyal ilişkilerimizden de kurtardığını, bu sessizliğin ruhumuzu ilhama açtığını, bir çok sanatçının benzer izolasyon günlerinde ürettiği sanat eserlerini , herkesin sanat eseri üretemeyecekleri gerçeğinden yola çıkarak en azından kalplerini iyilik yapma ilhamına açmalarını konuştuk.

Aslında 1saat süreceğini planladığımız sohbet genel istek üzerine 2 saate uzadı.

Belki bu yazdıklarımı yıllar sonra okuyan olur, ve ne kadar basit bir teknoloji kullandığımızı düşünür.  Daha önce bir çok canlı radyo ve TV programı yapmıştım, ancak sosyal medya üzerinden interaktif bir program gerçekten çok ‘yeni’ ve farklı oldu.

Galiba bizim nesil de ister istemez sanal dünyayı daha fazla benimsemek zorunda kalacak.

Show Buttons
Hide Buttons