Daily Archives: 22 Temmuz 2020

YÜREĞİM ŞİŞTİ, HER GÜN BİR ORMAN YANGINI, HER GÜN BİR KADIN CİNAYETİ, NE OLUYOR YA HUUUU?

Bu son 2 hafta içinde, yakın çevremde 2 ayrı orman yangınına şahit oldum. Önce, Gelibolu yarımadasında,  neredeyse tüm gün süren bir yangında, toplamda 450 hektar orman alanı yandı. Bu yangın, bizim evin tam karşısında çıktı, güneye ve batıya doğru genişledi. Çaresizlik içerisinde, bütün öğleden sonra dumanların yayılışını, gece olunca alevleri ve bütün bu süreç boyunca yangın helikopterlerinin çalışmasını seyrettik.

Dün ise bize 10 kilometre uzaktaki köyde, 10 hektar alan yandı. Bu kez yangın değil ama yangın uçağının manevra alanı görüş alanımızdaydı. Galiba, Rusya’dan alınmış bir uçakmış, görünüşte normal bir ufak uçağa benziyor, fakat fonksiyonu çok faklı, bir martı gibi denize iniyor, karnını kıyıdaki sığ sulara iyice yaklaştırıp, belki de suyla direk temas ederek içine su alıyor. Hızla denizden kalkıp, suları havada saça saça yangın alanına gidiyor ve bir seferde, birkaç yangın helikopteri kadar suyu alana boşaltabiliyor. Bu uçak ve birkaç tane de yangın helikopteri çalışarak, birkaç saatte yangını söndürmeyi başardılar.

Bu ikinci yangın büyük olasılıkla, tarladaki otların yakılması sonucunda çıktı, çünkü yanan bölgenin çoğu buğday tarlasıydı. Normalde buğdayların önce başakları toplanıyor, sonra sapları hayvanlar için balya haline getiriliyor. En sonunda tarlalar neden yakılıyor pek anlayamadım, çünkü zaten geride çok fazla bir şey kalmıyor. Gerçi burada otlar benim alışık olduğum şekilde çürüyüp toprağa karışmıyor, neredeyse fosilleşip urgan gibi toprakta kalıyor, ama yakmanın mantığını gene de çözemiyorum, çünkü kimse toprağı elle kazmıyor, makineler kullanılıyor, bu durumda bir sonraki mevsimde kalan saplar da toprağa karışır diye düşünüyorum.

Bölgede kızılçam ormanları var. Çam ağaçlarının reçineleri güneşte prizma gibi davranıp kendiliğinden yanabiliyorlar,  üstelik kozalaklar birer el bombası ya da maytap gibi patlayarak yangını aniden çok uzaklara fırlatabiliyor. Gelibolu’daki yangında bu kozalak patlamalarını videoya çekip, gökten yangın bombası atıldı diye yayınlayanlar oldu. O yangın insan eliyle mi çıktı, yoksa kendiliğinden mi bilemiyorum.

Sonuç olarak çam ormanları zaten yangına karşı çok hassas, bir de insan eliyle çıkan yangınlar olmamalı. Gördüğüm ve bildiğim kadarıyla, kendiliğinden çıkan yangınların ekosistemde çok da büyük bir hasar bırakmıyor, yere düşen kozalaklardan ağaçlar kısa sürede yeniden büyüyor. Yani doğal yangınlar bir çeşit ormanın yenilenme mekanizması gibi de görev yapıyor. İşte bu noktada da yanan orman alanına insan eli değdirmemek, açılan alanda tarım ya da yerleşim yapmamak gerekiyor.

Benden sonra Trabzon’dan, Çanakkale’ye yerleşen bir arkadaşıma, esprili bir slayt gösterisi hazırlamıştım. İlk slayt Trabzon’dan, Çanakkale’ye gelmek 61den 17ye diye başlayıp, her bir slaytta mesela hamsiden, sardalyaya/ Sümeladan Truvaya/ karalahanadan, karalahnaya gelmektir gibi devam ediyordu. O slaytlardan birinde de köknar ormanlarından, meşe/kızılçam ormanlarına gelmektir gibi bir şey yazmıştım. O slayt, ne yazık ki, zihnimde yağmur ormanlarından, yangın ormanlarına gelmektir diye değişti, çünkü her yaz büyük küçük birkaç orman yangını çıkıyor.

Bizim köy bir orman köyü. Yüksekçe bir tepede orman işletmesinin gözetleme yeri var. Duman izliyorlar ve en ufak bir duman görünce hemen helikopter kaldırıyorlar. Bu durumda nasıl oluyor da bu kadar sık yangın çıkıyor, anlayamıyorum.

Bir de bu memlekette nasıl oluyor da bu kadar sık kadın cinayeti işleniyor, bunu da anlayamıyorum.

Bugün gene bir kadın cinayeti haberi aldık. Hemen her gün bir kadın cinayeti işlendiği için artık bu cinayetlerin haber değeri kalmadı. Gene de bazı cinayetler bir şekilde daha çok dikkat çekiyor, bugünkü de onlardan biriydi.

Çok genç ve hayat dolu bir kız öldürüldü. O kızın yaşındaki halimizi düşünüyorum da biz kendine güvenen, tuttuğunu koparan, aklına koyduğunu başaran, kendini ifade etmekten asla çekinmeyen, mağrur bir nesildik. Şimdi, nasıl oldu da ya da ne oldu da, kadınları maktul, erkekleri katil bir nesil meydana geldi? Kadın cinayetleri her nesilde vardı, şimdi sadece daha kolay duyuluyor da olabilir. İyi de, toplumda her konuda değişiklik oluyor, bir tek bu konuda mı işler hiç değişmeyecek?

Aslında geçen hafta çok daha dikkatimi çeken başka bir cinayet haberi vardı. İki kız kardeş, kendi öz abileri tarafından öldürüldü. Bu kızlar yıllar boyunca abilerinin cinsel tacizine maruz kalmışlar, sonunda biri hamile kalıp da işi annelerine söyleyince de öldürülmüşler. Kızın karnındaki çocuğa DNA analizi yapıldı, babası annesinin abisi çıktı. Yani bebeğin dayısı olması gereken adam, babası çıktı. Aslında galiba dünyanın çivisi çıktı.

Kadın öldürmek, içinde ne tür bir duygu barındırıyor, ne tür bir itki ile gerçekleşiyor bilemem, ama çok açıktır ki hayata, geleceğe karşı bir düşmanlıktır. Nedense failleri haklı çıkarmaya yönelik (yok tahrik var, yok açık giyindi, yok tutku, yok öyle böyle) söylemlerin hiç birine itibar etmek mümkün değildir.

Bu yazıları geleceğe bir mektup olarak yazıyorum. Biraz daha gayretle kadınları toptan yok edersek, zaten okuyacak kimse kalmayacak. O zaman mesele yok, biz olmasak zaten gezegen kendi yaralarını sarar. Peki, ya dünyayı ormansız bırakırsak? Gelecek nesiller, bizden, bizi neden ormansız, oksijensiz bıraktınız ve tertemiz bulduğunuz koskoca gezegeni, nasıl bu kadar kirlettiniz diye hesap sormaz mı?

Show Buttons
Hide Buttons