Category Archives: Aile ağacı ve biyografiler

TÜLİN’İN HABERCİ RÜYALARI, MUKE’YE KARŞI SON GÖREVLER, MUKUT EKİBİ VE HAFİFÇE REVİZE ETTİĞİMİZ AİLE GELENEKLERİ

Bundan 5 yıl önce bir sabah kuzenim Tülin Basa bana telefon etti. Rüyasında denizin kabarıp, benim Boztepe’deki evimin balkonuna kadar ulaştığını gördüğünü söyledi. Ben genellikle rüyamda deniz görmenin bana çok iyi geldiğini söylediysem de, o hayır, bu güzel bir rüya değildi, deniz Trabzon’dan Pazar’a kadar kabarmıştı, ben çok korktum, umarım senin söylediğin gibi olur  dedi.

Bu konuşmamızın üzerinden iki hafta geçmeden Trabzon’da oturan Nasuh eniştem  vefat etti. Onun kırkı çıkmadan Pazar’da oturan Mukaddes teyzem kalçasını kırdı. Bunun üzerinden 6 ay geçmeden  Pazar’da yaşayan Mualla teyzem aniden öldü. Tülin’in rüyası onun söylediği gibi çıktı.

İşin ilginç yanı Mukaddes teyzem ölmeden 2 hafta önce de benzer bir sıkıntılı rüya gördü. Öyle ki tam teyzemin öleceği günün tarihini bile verdi.

Continue reading… →

MUKE, SÜLALEDEKİ HERKES GİBİ O DA NEV-İ ŞAHSINA MÜNHASIR BİR İNSANDI

Asıl adı Mukaddes’ti.  Ama benim bildiğim çoğu kimse ona Mukaddes demezdi. En çok  Muke denilirdi. Ama Mukedes, Mukades hatta Mükeskes diyeni de bilirim.

Biz yeğenleri ona hep ‘’teyzecim’’ dedik, dolayısıyla bizim vasıtamızla onu tanıyan herkes de ‘’teyzecim’’ dedi. Kendisi de herkesin kendisine teyzecim demesini isterdi.

Continue reading… →

DEDEM CEVDET EFENDİ, MAVİ GÖZLÜ, SUKUNET PAŞA

Benim annemin babası Cevdet Efendi bildiğim kadarı ile zamanına göre iyi tahsilli (şimdiki lise muadili olan bir okuldan pek iyi dereceyle mezun olmuş) ve yıllarca memuriyet  yapmış bir adamdı.  Ancak benim çocukluğumda çoktan emekli olmuştu, dolayısı ile onu  hep evdeki hali ile hatırlıyorum.  Her gün yelekli takım elbisesini giyer, kravatını takar, evde bile öyle resmi otururdu.

Belinde herhangi bir sakatlık olmamasına karşılık yaz kış her sabah büyük bir özenle beline en az 3 metre uzunluğunda 10-15 santim eninde, beyaz renkli,  yün bir kuşak sarardı. Bu kuşağı o kadar usturuplu sarardı ki, dışarıdan hiç belli olmazdı.

Onu düşününce  gözümün önüne derhal yelek cebinden çıkarıp baktığı köstekli saati ve kulaklığı da geliyor.

Continue reading… →

BÜYÜK BABA, BÜYÜK ANA

Bu yazı geçen yazının devamı ve tamamlayıcısı olacak. Geçen hafta sülalenin Balta kısmı ile ilgili Harika Balta’dan bazı bilgiler almıştım. Bu hafta da soluğu Güneş Teyzemde aldım. Aslında kendisi Trabzon’un meşhur ‘’Hakim Güneş Hanım’’ıdır.

Güneş Dobrucalı annemin yaşça en küçük kız kardeşi ve uzun süre Trabzon’da hakimlik yapmış bir hanımdır.

Continue reading… →

SARE HANIM’IN OKUMA AŞKI NEREDEN GELMİŞ?

Geçen hafta ‘’Anneler’’ namlı anneannem Sare hanım’ı anlatmıştım. Bu yazı özellikle akrabalar arasında hoş bir heyecan yarattı. Bazı arkadaşlarım da Anneler’in okumaya karşı merakını çok ilginç ve hatta kendi yaşadığı devre göre, çağ ötesi buldular.

Ben  onun okuma merakının kendi sülalesinden geldiğini biliyordum, ancak şecere konusunda hiç de iyi sayılmam. Sermin (uzun yıllar Pazar’da yaşadığı için hemen herkesi tanıyan ve Annelerden teyzelerimden bizzat kendi kulağı ile bir çok hikayeyi duymuş olan ablam),  bu işleri bilir düşüncesi ile ondan yardım istedim. O da asıl hazine sandığının Harika Balta olduğunu söyledi. Sırf onunla konuşmak için geçen gece Pazar’a gittim. Harika hanım, gerçekten de inanılmaz derecede konuya hakim görünüyor, hatta daha önceki tecrübelerinden anlaşılmanın zor olduğunu bildiği için, bana sözel olarak anlatmayı reddetti ve bir de şema çizdi.

Continue reading… →

ANNELER

Bütün Pazar ahalisinin ‘’Sare Hala’’sı, ev halkının ‘’Anneler’i olan anneannem,  gerçekten kayda değer bir şahsiyetti.

Zamanına göre devrimci, savaşçı,  sosyal olaylara, yerel politikaya yön vermek isteyen, ama aynı zamanda vesveseli, meraklı, özel hayatında ise  kurnaz, çalışkan ve elinden her iş gelen tuhaf bir kadındı.

Devrimci, yenilikçi yönüne örnek vermek gerekirse mesela kıyafet devrimi olduğu günün ertesinde, Pazar’da, sokağa şapka ve paltolarla çıkmaya başlayanlardan biri imiş.

Yeni harf devrimi olup da Türkiye’de okuma yazma seferberliği yapıldığında da derhal Millet Mektebine katılıp yeni harfleri öğrenmiş. O belge şimdi Sermin’de, tarihler özellikle de Anneler’in yaşının yanlış yazılmış olduğunu düşünüyoruz.

Sermin’le motosiklete binmenin zevkli olacağını konuştuğumuzu duyup, bize ‘’binmayun, çok rüzgar ufuriyi’’ dedikten, sonra kendisinin ‘’düzlere’’ motosiklet ile gittiğini itiraf etmek zorunda kaldığı zaman da 75 yaşının üzerinde idi.

Devrimci, savaşçı ve tuttuğunu koparan hallerine en önemli örnek ise annemin orta okul tahsili bitince onu İstanbul’da öğretmen okuluna göndermesidir. Sadece bu konudaki ön görüsü ve inadı bile onu özel biri sınıfına sokmak için yeterli bence.  Annemin gerçek doğum tarihi şaibeli olmakla birlikte, resmi olarak 1923 yılı görünüyor. Düşünün ki 1930’lu yıllarda Anneler onu İstanbul’a okula gönderebilmek için dedem dahil bütün sülale ile aylarca mücadele veriyor. Okuyan kız ‘’O…’’ olur diyorlar, Anneler ‘’benim 5 tane kızım var, bu da O.. olsun’’ diyerek sonunda mücadeleyi kazanıyor.

O zamanlar bir sınıfta şimdiki gibi iki yarı yıl yokmuş, 3 kez karne alınırmış. Annemin anlattığına göre ilk karnenin alınmasına bir hafta kala (yani eğitim yılının üçte birinin bitmesine bir hafta kala) sonunda annemi İstanbul’a gitmek üzere vapura bindirebilmiş. Vapur Pazar iskelesine yaklaşamadığı için, iskeleden vapura kayıkla gidilirmiş. Annemi iskeleden vapura götüren kayığa bindirirken, ya da kendisi de onu yolcu etmek üzere kayıkta iken, heyecandan denize bile düşmüş. Daha sonra annemden daha küçük olan iki teyzemin de hukuk fakültesine gitmek üzere yolunda engel kalmamış böylece.

Politik bir kadındı, bence gençlik zamanında keşke Pazar’da belediye başkanı olsaymış.  Benim bildiğim kadarı ile Pazar’ın belediye başkanı seçimlerine, kendi çapında her zaman  burnunu sokmuş, kendi tuttuğu adayı desteklemeleri için insanları etkilemeye çalışmıştır. Hatta artık son  dönemlerinde hasta yatağında yatarken, ziyarete gelen, başkan olmasını istemediği adayın karısına kahve ikram ettirdiğini, daha sonra da falına bakıp kadına ‘’Kocana söyle olmayacak bir işe kalkışmış, vaz geçsin bu işten’’ dediğini hatırlıyorum. Daha sonra kadın ‘’Sare Hala kocamın başkan seçilmeyeceğini bilmişti’’ demiş, oysa Anneler o fala bakarken ‘’söyle kocana adaylıktan çekilsin’’ demek istemişti. Böyle de bir kurnazlığı vardı.

Vesvesesi ise dillere destan, özellikle de  torunlarına karşı. Bizim kaçırılacağımızı, kaybolacağımızı, boğulacağımızı, ezileceğimizi, ya da başımıza kim bilir neler geleceğini düşündüğü için bizi olmadık hikayelerle korkutmaya çalışırdı. Artık denizde boğulanlar mı arasın, çarşıyı basan köpekler mi,  arabaların ezdiği yabancıların kaçırdığı çocuklar mı, Allah ne verdiyse.

Birimiz biraz geç kalsak çatıya çıkıp görüş alanını genişletir, bir elini gözüne siper eder, bir elini beline koyar, oradan yol gözlemeye başlardı.

Vesvesesi konusunda hiç unutamadığım bir hikayesi şu; artık son zamanlarda yatağından çıkamıyor. Süt torunlarından biri olan Mustafa Marangoz da Anneler onu çok sevdiği için bizim evde çok zaman geçiriyor. Bir gün Anneler Mustafa’ya ‘’ Senin çişin gelmedi mi? Çabuk helaya git,  işe de gel’’ diye ısrar ediyor. Sonunda Mustafa Annelerin gönlü kırılmasın diye tuvalete gidiyor. Mustafa geri döndüğünde Anneler onu ‘’İçeride kim vardı?’’ diye  sorguya çekiyor.

Meğer  niyeti başka, hemen anlıyoruz tabii. O sırada dayımın oğlu Emre Telatar dahil çoğumuz Pazar’daki evdeyiz. Anneler Emre’nin nerede olduğunu merak etmiş, fakat kimseye de belli etmek istemiyor, acaba tuvalette midir diye kontrol ettiriyor.

İnanılmaz bir merakı vardı. Herkesi tanımak onun için çok önemli idi. Ellerini beline koyar evden çarşıya kadar yürüye yürüye giderdi. Bu yürüyüş adeta bütün Pazar için sosyal bir olaydı. Çünkü bizimki yolda gördüğü herkesle konuşurdu. Kimsin, kimlerdensin diye sora sora sonunda ortak bir tanıdığı bulana kadar uğraşırdı. O zamanlar İspir’den Pazar’a çalışmak üzere işçiler gelirmiş, elbette onlarla konuşunca ortak bir tanıdık bulamıyor, böylece onları ‘’yabancı’’ kategorisine sokuyor. Bizi de yalnız olarak çarşıya gitmeyelim diye ‘’çarşıda İspir’liler var’’ diye korkutuyor. Fakat Annelerin gözünde İspir’liler o kadar ‘’yabancı’’ ki, bize artık nasıl bir duygu vererek söylüyorsa, ben İspir’in gerçek bir kasaba olduğunu anladığım 9 yaşına kadar ‘’İspirli’’leri uzaydan gelen birileri zannetmiştim.

İnanılmaz çalışkan ve kapasiteli birisiydi, son döneminde yatağa düşene kadar inek baktı, her gün çarşıya gitti, bahçe yaptı.  Son günlerine kadar da o kurnazlığı ve sosyalliği devam etti.

Anneler ismi de sanırım Nermin çok küçükken anneanne diyeceğine Anneler dediği için üzerinde kalmış.

980879_1109048492452902_4416624573094898883_o
Anneler iş başında
12030445_1109048465786238_2110326405807996041_o
Anneler Pazar’daki evin eski halinin kapısı
12795034_1109048425786242_3124581994964004685_o
Annelerin gençliği
1274756_1109048525786232_1491843573620448866_o
Annelerin okuma yazma belgesi

936574_10153846037119661_5832143691615411037_n

 

 

Show Buttons
Hide Buttons