Hazır alınan asitli içecekleri tüketmeye mahkum değiliz, bizim mutfağımızda ayrandan şıraya, limonatadan pancar suyuna, bir sürü özgün içecek çeşidi var. Son zamanlarda unutulmaya yüz tutan bu otantik içeceklerimizin biri de şerbet.
Şerbet kabaca meyve içerikli tatlı bir içecek diye tanımlanabilir ve çeşitlerini saymakla bitmez. Bir çok meyveden, çiçekten şerbet yapılabilir, istenilen baharatlar eklenebilir. İçine şeker yerine bal katılabilir ki, asıl otantik şekli ballı olan şeklidir. Yani isteyen istediği şekilde şerbet yapabilir.
Şerbet deyince benim aklıma akla önce kırmızı geliyor, önce kızılcık geliyor, ‘’kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek’’ geliyor, yani atasözlerine bile esin olmuş kadim bir gelenek geliyor.
Dün manavda kızılcık, mürdüm eriği ve reyhan yan yana sıralamışlar, bu manzarayı görünce aklıma bir şerbet yapma sevdasıdır düştü. Ben de saklamaya uygun, yıl boyu kullanılabilecek şerbetler yapmayı denedim.
İlk yaptığım şerbet kızılcık şerbeti oldu. Önce kızılcıkların üzerine bir kilo kızılcığa, bir su bardağı şeker koyarak bir kaç saat beklettim. İyice dinlenen ve sularını salan kızılcıklara, iki adet kabuk tarçın, 10 adet kakule, 10 adet karanfil, bir parça kuru havlucan, bir parça kuru bir parça da taze zencefil koyarak, çok az su ile kaynattım.
Karışımı süzerek buz kalıplarına döküp dondurdum. Bu kalıpları istediğiniz zaman çıkarıp istediğiniz miktarda su ile açarak soğuk ya da sıcak olarak içebilirsiniz. Ben buz kalıbı şeklinde çıkarıp, limonlu soda içine atmayı düşünüyorum. Sodayı içerken yavaşça içine lezzet karışsın.
Bu şerbet ishale çok iyi gelecektir, sıcak içilirse soğuk algınlıklarına da çok iyi gelir.
Hazırlanışı çok baharatlı gibi görünse de değil, çünkü bu tarif kullanmadan önce sulandırmak üzere hazırlandı. Hemen içilecek gibi hazırlamak isterseniz baharatları çok daha az kullanmak daha uygun olur.
Daha az şekerli, hatta diabet hastaları için tamamen şekersiz de hazırlanabilir.
Erik şerbetini klasik bir şekilde yapmadım. Tarifini tamamen tesadüfi bir şekilde arkadaşım Gülçin Olcay’ın uydurduğu vanilyalı erik sosundan ilham aldım. Gülçin aslında televizyonda erik çatni (chutney) tarifini izlemiş. Bu tarifi yapmaya kalktığında ise basitçe kırmızı erikleri, çok az miktarda şeker ve biraz da vanilya ekstresi ekleyerek kaynatmış. Ortaya çıkan kıpkırmızı, içinde erik taneleri olan bu güzel sosu, yanında kızarmış hellim peyniri ile ikram etmiş.
Gülçin’in anlattığına göre daha sonradan esinlendiği orijinal tarifi bulmuş, aslında tarifin içinde vanilyadan başka her türlü baharat vardı, ama olsun bu tarif çok güzel oldu diyor.
Bu arada hellimlerin öyküsünü yazmadan geçemeyeceğim. Geçen yaz Gülçin’le sözüm ona denize girmek için Kıbrıs’a gitmiştik. Aman aman, meğer Kıbrıs’a gitmek için yılın en fırtınalı günlerini seçmişiz. Azimle denize girmeye çalıştık, ama soğuktan donduk. Biz de, denize giremeyince Girne’de gezelim bari diye yola düştük, ancak hava dükkanlardan dışarı çıkmaya da fırsat vermedi. İşte o mecburi alış veriş seansında Girne’den hellim peyniri de almıştım.
Dönüş yolunda, Trabzon aktarmasına giderken Sabiha Gökçen havaalanının polis X-ray’inde sırt çantamı unuttum. Çantamın eksik olduğunu ancak Trabzon’a inince fark ettim. Gülçin o akşam iş çıkışı, havaalanına gidip çantamı ve peynirlerimi son dakikada imha edilmekten kurtarmıştı. Ben de nasıl olsa yakında İstanbul’a geleceğim, çantayı boşuna gönderme, peynirleri de sen ye demiştim. Gülçin, gene bir sınıf arkadaşım olan Nuran’ı bir akşam evine çağırıp, erik soslu, hellimli ikramı yapmış. Sonra hem Gülçin’den hem de Nuran’dan bu hellimleri dinledim. Yani vanilyalı erikli sosla ikram edilen kızarmış hellim aramızda meşhur bir tariftir.
Mürdüm eriği şerbetini işte bu ‘’vanilyalı erik sosu’’ tarifinden esinlenerek yaptım. Gülçin kendi erik sosunu şu kocaman kırmızı eriklerle yapmıştı, ama ben şerbeti küçük mürdüm erikleri ile yaptım.
Eriklerin çekirdeklerini çıkartıp, eşit miktardaki şekerde beklettim. Sonra içine iki çubuk vanilya ekleyerek, çok az su ile kaynattım. Bu şerbeti dondurmadan saklamaya karar verdiğim için içine iki parça da limon tuzu kattım. Süzdükten sonra şişeleyip buzdolabına koydum. Ya soda ile sulandırıp soğuk, ya da su ilave edip ısıtarak içilebileceğini düşünüyorum.
Denedim ve klasik şerbetlere pek benzemeyen ama çok lezzetli bir şerbet yapmış olduğumu anladım. Şimdi buzdolabında ne kadar muhafaza edebileceğimi merak ediyorum. Bu şerbetin de kabızlığa iyi geleceğini sanıyorum.
Reyhan şerbetini ise Mustafa Bilgiç’ten öğrendiğim Adıyaman tarifini biraz değiştirerek hazırladım.
Asıl tarifte birkaç yaprak reyhan üzerine limon tuzu ve istediğin kadar şeker eklenerek üzerine kaynar su dökülüyor. Üzeri kapatılıp bir gün bekletildikten sonra içiliyor. Hazım için kullanılıyor.
Ben ise epeyce limon tuzu üzerine iki bağ reyhan koyup, sadece reyhanları kapatacak kadar sıcak su ekledim. Bir gün bekledikten sonra süzerek şişeledim. Oldukça konsantre olduğu için sadece sulandırılarak içilebilecek ekşi bir şerbet yapmış oldum.
Bu şerbetin tarifi için Mustafa’ya şerbeti yaparken kullandığım cam havan için Cansın’a teşekkürler.