Daily Archives: 17 Ekim 2016

DEDİĞİM DEDİK, ÇALDIĞIM DÜDÜK, BEN KENDİ AKLIMA UYGUN YAŞARIM, KİM BENİ ETKİ ALTINA ALACAKMIŞ ŞAŞARIM

İki üç yıl önce her zaman başıma problem çıkaran bir dişim yüzünden diş hekimi Hakan Uzun ile oldukça uzun bir terapi macerasına başlamıştım.

Zavallı adamcağız, daha önce de defalarca ameliyat edilmiş, ama yeniden iltihaplanmış kökü olan bir dişimi kurtarabilmek için aylarca uğraştı da uğraştı.

Beni defalarca ameliyat etti, bu seri ameliyatların bir çoğunda anestezi uzmanı  Selim Komar da katılarak, bana anestezi verdi. Anesteziyi ‘’dormicum’’ ile yaptı. Bu ilaç aslında insanı tamamen  bilinçsiz hale getirmiyormuş, o sırada sorulara filan cevap verebiliyormuşsun. Geçici bir ağrı hissi azalması, mutluluk hali yapıyor ve ameliyattan çıktıktan sonra hiçbir şey hatırlamıyormuşsun. Gerçekten de aynen dedikleri gibi, ameliyatlardan sonra,  o koltukta olan hiçbir şeyi hatırlamıyordum.

Ne kadar uğraştıysa da dişi kurtaramadı, sonunda diş implantı için çivi çakmaya sıra geldi. O gün, artık son kez  anestezi alacağım. Selim Bey’in gelmesini beklerken Hakan Beyle sohbet etmeye başladık. Ben Hakan’a  artık çok yorulduğumu ve emekli olmayı düşündüğümü söyledim. O da hemen itiraz etti ‘’hocam daha sizin için çok erken, sonra sıkılırsınız, birkaç ay, hatta bir yıl ücretsiz izin alıp dinlenin sonra kararınızı gözden geçirin’’ dedi. Ben de zaten birkaç aydan beri rapor ve izin kullandığımı ama  artık kararımı netleştirdiğimi, birkaç gün içinde emekli olacağımı anlattım. Biraz da beni hem zihnen hem de ruhen bu kadar bezdiren iş yerindeki kırgınlıklarımdan söz ettim elbette.

Hakan gene ‘’başkalarının etkisi ile öğrecilerini, hastalarını kendinden mahrum etme’’ gibi klasik ‘’vicdanıma ve egoma seslenme’’  diskurunu çekti. Ama ben ‘’hayır kesin kararımı verdim, biraz da kendim için yaşamak istiyorum’’ diye konuyu kapattım.

Neyse biraz sonra Selim geldi, Hakan Selim’e hemen ‘’hocam emekli oluyormuş’’ demesin mi? Bu kez Selim daha yüksek bir ses ve ısrar derecesi ile aşağı yukarı aynı sözlerle beni vaz geçirmeye gayret etti. Ben gene sakince kesin kararlıyım dedim.

Bundan sonra Selim bana ‘’anestezi’’ verdi, Hakan da ameliyat etti. Ben gene o koltukta neler olduğunu hatırlamıyorum.

Birkaç gün sonra da  kontrole gittiğimde Hakan gülmekten kırılıyordu. Meğer Selim bana ilacı verdikten sonra emekli olmaktan vaz geçmem için bilinç altıma girme çalışması yapmaya karar vermiş.  Fakat Hakan’ın söylediğine göre ben uyanık olduğum zamankinin on katı şiddetli bir reaksiyon vermişim. Ben itiraz ettikçe, Selim ısrar etmiş. Sonunda yüzüm gözüm kızarmış,  ‘’HAYIR HAYIR, OLACAĞIM,  KARARIM KESİN’’ diye  bağırmaya,  kendimi sağa sola atmaya  başlamışım.  O kadar ki; Hakan, Selim’e ‘’uğraşma artık, günahtır’’ demek zorunda hissetmiş.

Benim üniversite yıllarından beri arkadaşım olan Olcay Aktan  birkaç yıl önce bana, merak edip bir toplu hipnotizma seansına katıldığını, ancak bir türlü hipnotize edilemeyip psikiyatrı bezdirdiğini anlatmıştı. Hipnotize edilememe durumunu da etki altına alınamayan bir zihin yapısına sahip olmasına bağlamıştı.

Hakan’ın muayenehanesinden çıkar çıkmaz Olcay’ı aradım, sen gene canlı iken iradeni teslim etmemişsin, ya bana ne demeli, anestezi altında bile zihnime girilmesine engel oluyorum diye böbürlendim.

Bu halimize ikimiz de çok güldük. Etki altında kalmaya meyilli olmadığımız medeni hallerimizden belli değil mi zaten?

Ha bu arada emekli olduğum bir yılı geçti, herkesin iddia ettiğinin aksine çalışma hayatını hiç mi hiç özlemedim.

 

Show Buttons
Hide Buttons