Klasik arkeolojinin pek bilindik bazı açıklamaları bana oldukça zorlama gelir. Bir çok şeyi dini ritüellerle açıklamaya çalışıp, neredeyse gördükleri her kadın heykelini tanrıça ilan ederler.
Bir de tam bunun karşısında yer alan uzay teorisyenleri var ki; onlar da gördükleri her şekli uzaylıların vaktiyle dünyayı istila ettiklerinin delili olarak görüyor.
Uzay teorisyenleri için fikir yürütemeyeceğim, ama klasik arkeolojik açıklamalarda en azından benim karşı çıktığım oldukça önemli ayrıntılar var.
Mesela ‘’doğurganlık tanrıçası’’ diye düşünülen Neolitik Çağ şişman kadın heykellerinin doğurganlık tanrıçası filan olduklarına inanmıyorum. Bence bu şişman kadınların çok net bir tıbbi açıklaması var; neolitik çağda da şimdi olduğu gibi bir obezite salgını oldu, bütün olay bu.
Bu aykırı teorime dayanak olarak önce bir takım düşüncelerimi açıklamam gerekiyor.
- Bence insanlar sanat olsun diye değil olan bitenin kaydını tutmak veya o anda orada olmayan kişilere bir uyarı bırakmak ihtiyacı ile duvarlara resimler çizmeye başladılar. Daha sonra bu resimleri geliştirerek yazıyı icat ettiler. Ayrıca sanat yönleri geliştikçe de duvar kabartmaları ya da heykeller yaptılar.
Mesela Neolitik Çağ, duvar resimlerindeki av sahnelerini ele alalım. Ben diyorum ki bu resimleri yapmak için iki sebepleri olabilir. Ya ava çıkmadan evvel av taktiği geliştirip sen şuradan ben buradan yaklaşacağım, sizler şuradan hayvanın peşine koşacaksınız gibi plan yaparken bu resimler ortaya çıktı. Ya da başarılı bir avdan sonra, bu başarıyı ölümsüzleştirmek için, bu öküz böyle koşarken şu kadar kişi önünü esti, bu kişiler hayvanı öldürmek için şu silahları kullandılar, bu av sırasında bir de domuz görüp onu da avladık gibi bir resim çizdiler. Yani ya planlarından birbirlerini haberdar etmek için ya da bence daha akla yatkını yaşadıkları bir olayı ölümsüzleştirmek için çizdiler.
- Kayıt altına almak için o kişi veya olaya özel önem atfetmiş olmaları gerekir, öyle ya her gün tekrarladığınız bir şeyi bu kadar onurlandırmaya gerek duymazsınız. Çünkü farklı gördüğünüz şeyler daha çok dikkatinizi çeker. Mesela yıllarca aynı evin içinde yaşarsınız da bu evde sadece doğum günlerinde, bir hatırlı misafir geldiğinde resim çektirirsiniz, oysa bir hafta süren bir seyahatten belki de yüzlerce resimle geri dönersiniz. Yani kayıt altına almaya gayret ettiğiniz şey hayatınıza renk katandır, rutin olan değil.
- Neolitik Çağ, insanoğlunun tarıma başlayıp, yerleşik bir düzene geçtikleri çağ demektir. Ondan evvel Avcı Toplayıcı dönemde yaşayan insanlar belli alanlarda avlanıyor, mevsimsel olarak yer değiştiriyor, hayvanların, meyvelerin peşinde dolaşarak besleniyorlardı. Avcı toplayıcı sitemle yaşayan insanların beslenme aralıkları belli değildi, bazen bir avdan diğerine geçen sürede uzun sürelerle aç kalmaları mümkündü. Bu çağlarda DNA’ları uzun dönem açlığa adapte olabilen insanlar hayatta kaldılar.
- Bu adaptasyon; bu gün artık çok iyi bilinen epigenetik mekanizmalar ile gerçekleşti. Bu sayede anne karnındaki bebek kısıtlı kaynakları kullanarak hayatta kalabilme yeteneğini geliştirir, hayatı boyunca kısıtlı kaynaklarla yaşamaya adapte olur. Bu bebeklerin DNA’larında uzun sürelerle açlık çekme ve bu açlığa dayanabilmek için kalorileri en az şekilde harcama ve biriktirme bilgisi vardır. Ancak bu tür bir epigenetik düzenleme ile doğan bebekler, doğduktan sonra bol bol beslenirse kolayca obezite ve obezitenin getirdiği hastalıklara yakalanır. Çok kabaca anlatmaya çalıştığım bu konu hakkında merak eden varsa Barker öncülüğünde geliştirilen ‘’Hastalıkların Fetal Orijini Teorisini’’ okuyabilir.
- Bu bilgilere dayanarak Neolitik Çağda yerleşik düzene geçen ve artık düzenli bir şekilde atalarının alıştığından daha yüksek kalori alan insanların kitlesel halde obeziteye yakalanmaları bana çok akılcı bir yaklaşım gibi geliyor. Dünya üzerinde hangi bölgede insanlar tarıma başladılarsa orada şişman kadın heykelleri bulundu. Bunların hepsini klasik arkeologlar doğurganlık tanrıçası olarak değerlendirdiler. Bana göre bu kadar çok tanrıçaya ihtiyaçları olmamıştır. Şişman kadın değişik ve kayıt altında tutmaya değer bulunduğu için heykelleştirilmiştir.
- Şu anda içinde bulunduğumuz dönemde de hayatımızda bir çok değişiklikler oldu, kitle beslenmesinde daha da önemli değişiklikler oldu ve çeyrek yüzyıldan biraz uzun sürede dünya genelinde insanoğlunun bedeni, malnütrisyondan obeziteye evrildi. İnanmayan WHO(Dünya Sağlık Teşkilatı)’ nın istatistiklerine baksın.
- Ancak şu andaki Pandemi (Global salgın) de kadın, erkek, çocuk, ev hayvanı demeden herkes obez. Oysa Neolitik Çağda sadece kadınlar şişman resmediliyor. Bunun sebebi ne olabilir diye düşününce, o zamanlardaki salgın ile bu günkü salgın aynı şartlar altında meydana gelmedi. O dönemlerde insanlar hala diürnal ritm (günışığı döngüsü ile değişen hormon değişimleri) lerine göre yaşıyorlar, hastalıklara karşı kendi bünyeleri ile savaşıyorlar ve elbette ki katkısız, GDO’suz besleniyorlardı. Bütün bu şartlar eşit olduğuna göre neden sadece kadınlarda obezite oldu sorusunun cevabı da yukarıdaki av sahnelerinde gizli olabilir. Kadınlar evde alışık olduklarından daha hareketsiz ve düzenli beslenirken, erkekler hala ava çıkıp adrenalin patlaması yaşıyorlardı. Belki düzenli beslenme koşullarında kadınlar gebelikte aldıkları kiloları geri vermekte zorlanıyorlardı, belki benim aklıma gelmeyen başka bir izahı daha vardır. Bilemiyorum. Ama bildiğim insanoğlu dünyanın neresinde, ne zaman yerleşik düzene geçti ise orada şişman kadın (dolayısı ile şişman kadın heykeli) patlaması oldu.
- Epigenetik mekanizmalar işlemeye devam ettiler ve birkaç nesil sonra DNA’lar artık bu yağları biriktirmeye gerek yok bilgisine göre yeniden düzenlendiler. Daha sonraki dönemlerdeki kadın heykelleri şişman değil, oysa doğurganlıklarından bir şey kaybetmişe de benzemiyorlar. Bu yazıya Kültepe’den bir heykel ekledim,daha sonraları bu tanrıçalar daha da inceliyor.
Bu şişman kadın heykellerinin en ünlülerinden biri de 1961 yılında, Çatalhöyük’te Mellaart tarafından bulunan heykeldir. Bunu bilmeyeniniz yoktur sanırım. Aslında Neolitik Çağ Şişman Doğugan Ana heykellerinin en ünlüsü Willendorf Venüs’ü dür.
Şimdi kimse bana bu kadınların ‘’Sürrealist’’ olduğunu, ‘’Mükemmelleştirilmiş’’ olduklarını iddia etmesin.
Bu kadınlar hayali kadınlar değil. Bu kalça selülitleri selülitleri, bu sarkık memeler görmeyen bir gözün hayalinden çizdiği şeyler, hele de mükemmelleştirdiği şeyler değil. Aksine olanı tam olarak resmetmişler.
Mesela Çatalhöyük’te en son, daha geçen ay bulunan heykel (ne hikmetse bunun tanrıça olmadığını, ama bir çeşit dini ritüelde kullanıldığını iddia ettiler).
Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, görmeden bir karnın öyle sarkabileceğini kim tahmin edebilir ki?
Ben Pediatrik Endokrinolog’um, obezite hastalarına ben bakıyordum yani. Bundan 15 yıl öncesine kadar böyle bir karın olabileceğini tahmin edemezdim.