Geçtiğimiz günlerde, fakültedeki sınıf arkadaşlarımızdan birini daha kaybettik. İlginç olarak bu güne kadar vefat eden bütün arkadaşlarımızla ilgili çok belirgin anılarım varken bu arkadaşımızı, ancak resimlerini görünce hatırladım. Sadece ben değil sınıfımızdaki bir çok arkadaşımız da benim gibi siler arasından hatırladı. Demek ki öğrenciliğimizde pek girişken bir arkadaşımız değilmiş. Normalde bir sınıf arkadaşımızı kaybedince onunla ilgili anılar canlanır. Bu kez, bekli de çoğumuzun arkadaşımızla ilgili çok net anısı olmadığından toplu bir anımsama deliliği yaşadık.
Bir anda kaç puanla girmiştik, okuldaki numaramız, mezuniyet numaramız kaçtı diye onlarca mesaj gitti geldi. Benim hiçbir zaman sayılarla puanlarla aram iyi olmamıştır. Zor zar diploma numaramı, onu da reçetelere basılması mecburi olan damgada yazıldığı için hatırladım. Ama arkadaşların çoğu maşallah hem fakülteye giriş puanlarını hem de okul numaralarını hemen hatırladılar.
Neyse ki bu toplu histeri krizinden ortaya çıkan olumlu bir yan vardı. Demek ki kalan sağlarımızda henüz bir bunama belirtisi yok.
Tabii fakülteye giriş puanlarını hatırlayanlar, Türkiye derecelerini de hatırladılar. Bu arada şunu belirtmeliyim ki, bizim zamanımızda Hacettepe Tıp Fakültesi en yüksek puanla girilen Fakülte idi. Toplamda yaklaşık 300 kişi olan ( bu sayıya Trabzon, Kayseri, Eskişehir, Samsun tıp dahil) mevcudumuzun hepsi, üniversiteye giriş puanı sırlamasında, ilk 500 içerisindeydi.
Yani sınıflarımız üniversiteye giriş sınavında derece yapmış arkadaşlarla doluydu. Sınıfımızda bir çok Fen Lisesi mezunu, kolej mezunu arkadaşımız vardı. O zamanlar Fen liseleri bu kadar yaygın değildi. Bütün Türkiye’de sayılı Fen Lisesi vardı. Bu arkadaşların bizim gibi klasik lise mezunlarına göre bazı avantajları vardı. Mesela kolej mezunları lisan sınavını geçer ve hazırlık sınıfından muaf olurlardı. Fen lisesi mezunlarının ise en büyük avantajı birinci sınıftaki ilk komiteydi. Bu komitede Fizik, Biyoloji, Kimya ve Matematik dersleri vardı. Bu komite Fen lisesi mezunlarına çerez gibi gelirdi. Çünkü lisede aynı dersleri almışlardı.
Ben Trabzon Lisesi mezunuyum. Lisemiz Türkiye’nin en eski liselerinden biridir. Mezunu olmaktan belli bir ayrıcalık hissederim, ancak bizim zamanımızda tamamen klasik eğitim veriyordu, fakültede ise matematik dersleri modern matematik idi. Ben ortaokulda klasik matematik, lisede ise cebir geometri dersleri almıştım. Yani karşıma çıkan kümeler vs kavramlar, uzaydan gelmişçesine yabancı idi. Neyse ki, diğer dersleri başardım, matematikten de yarı yarıya doğru cevaplayarak B ( yani ortanın üstü) bir puan alarak o komiteyi geçtim. Fakülte hayatım boyunca, geçtiğimi öğrenince o kadar sevindiğim bir başka sınav hatırlamıyorum.
Bu komitenin sınavında arkadaşlardan biri bu komitenin sınavı ile ilgili bir anısını yazdı. Kendisinin üniversiteye girişte, Fen puanı ilk beşin içerisinde olduğu için, sınavda kağıdını açmış ve çevresindeki herkese kopya vermeye çalışmış. Arkasındaki arkadaş hiç bunun kağıdına bakmadığı için bozulmuş. Sınav sonrasında nasıl bir fırsat kaçırdığını anlatmak için ‘’ben fende ilk beşte girdim, neden kopya çekmedin’’ diye sorunca da, ‘’ben fende ilk üçte girdim’’ cevabı almış. Ancak o anda nasıl bir sınıfta olduğumun farkına vardım diye yazdı arkadaşımız. Nasıl bir farkındalık, kibir kırılması ve hizaya girme anı olduğunu anlayabiliyorum.
Bu komitede kendimi pek bir varoş hissetmiştim. Aklım sıra mezun olduğum okulu beğenmemiştim. Ancak hemen fikrim değişti, çünkü ikinci komite organik kimya dersinin son derece ağırlıklı olduğu, 3 derslik bir komiteydi, adı başka bir şeydi ama aramızda kısaca ‘organik’ derdik. İşte bu komitede organik kimyadan geçerli notu alamayan kişinin bütün komiteden geçmesi hayal gibiydi. Bu komite bir çok arkadaşımızın canını yaktı.
Bunlardan biri de benim en yakın arkadaşlarımdan biri olan Gülçin idi. Bu komite yüzünden başına gelmedik kalmadı. Sonunda mahkeme ile geçtiği halde bir yılını kaybetti ve bizden bir yıl geç mezun oldu, bizim mezuniyetimizden 2 ay sonra çıkan mecburi hizmete yakalandı. Yani aslında geçmiş olduğu bir komite yüzünden ihtisasına başlaması 3 yıl gecikti.
Bizim lisede son sınıfta oldukça kapsamlı bir organik kimya okumuştuk. Lise son sınıfa gideceğim zaman Nermin bana karbonun 4 bağı olduğunu unutma yeter demişti ve gerçekten de bu bilgi ile o yıl organik kimyadan çok başarılı olmuştum. Bu sefer de çoğu arkadaşa çok zor gelen komite bana çerez gibi gelmişti.
Aslında organik kimya benim için bir dersten çok daha ötesidir. Annem ben lise son sınıfa başladığım günlerde artık son günlerini geçirmek üzere Ankara’ya Hacettepe Hastanesine yatmaya gitmişti. O yıl 1973, 18 ekimde vefat etti. Liseye başlayıp bir hafta sonra, annemin son günlerinde refakat etmek için Ankara’ya gitmiştim. Annem son günlerinde bir tavana baktı geliyorum dedi, bir bize döndü, ağlamayın dedi. Bu iki tarafla konuştuğu günlerden birinde durup dururken bize dönüp ‘Ayşe kimyadan 10 aldı’ dedi.
Ben o yıl ancak kasım başında tekrar okula başlayabilmiştim. Beni, bu sefer farklı bir sınıftan başlattılar, sınıfta kimseyi tanımıyordum. Gülay Kalcı (şimdi Yeğinoğlu) benimle aynı sırada oturmak zorunda kalmıştı, kızcağızın bütün defterlerini alıp notlarını kendi defterlerime geçirmiştim.
Bütün bu hikayeler muhtemelen başka yazılarda uzun uzadıya yazacağım şeyler, ama şimdi bu hikayeyi anlatabilmek için kısaca değinmem gerekti.
Ben okula başladıktan birkaç gün sonra sınavlar başladı. O karmaşada sınıfta sadece ben organik kimyadan 10 aldım. Bütün yıl boyunca da 10 aldım. Her seferinde notlar okununca ben böğüre böğüre ağlayarak sınıftan çıktım. Lise son arkadaşlarım nedense beni hep notlar okununca ağlayan kız olarak hatırlar. Nedense 10 aldığım için ağladığımı unutmuşlar, akıllarında 8 bile alsa ağlayan kız diye kalmış.
Çünkü bir kere de psikoloji sınavında 10 beklerken 8 almıştım. Ama hocamız notumu okurken yüzüme öyle bir baktı ki, ne oluyor diye hocanın arkasından gittim. Meğer 4 sorudan birine 2 kere cevaplayıp, diğerini hiç cevaplamamışım. Bütün soruların cevaplarını biliyordum. Ama aynı soruyu 2 kez okuyup, 2 kez cevaplamışım. Üstelik cevaplar da bir sayfanın bir yüzünü dolduracak kadar uzun idi. İki kağıdı arkalı önlü doldurunca da 4 soruyu da cevapladım sanarak kağıdımı teslim etmişim. Hoca da acaba beni kandırmaya mı çalıştı diye çok tereddüt etmiş. Kafamın bu kadar dağınık olduğunu fark edince bir de o zaman koridorda böğürerek ağlamaya başlamıştım. Hocam beni nasıl öğretmenler odasına sokacağını, nasıl susturacağını bilememişti.
Yıllar boyunca her lise son arkadaşım beni görünce ne kıskanç kızdın, 8 alınca ağlardın diye beni azarladı. En sonunda birine patladım ve bu hikayeyi anlattım. Sınıfınıza geldiğimde annemin yeni öldüğünü biliyordunuz, hiç birinizin aklına dertli olduğum gelmedi mi, asıl siz kara kalpli imişsiniz diye çemkirdim. Adamcağız çayımı içemeden kalktı gitti. ilginç olarak evrene mi mesaj göndermiş oldum bilemeyeceğim, ama o günden sonra hiç kimse beni görüp de 8 alınca ağlardın demedi.
Her neyse işte bu zor günlerde bile organik kimyadan 10 alan ben elbette ki Fakültede organik komitesinden çok rahat geçtim. Lisemin kıymetini de o komitede daha iyi anladım.
Derken 12 Eylül geldi. Bu kez de gurubumuz 12 Eylül ve ardından gelen olayların anılarına boğuldu. Çünkü biz son senemize başladığımız günlerde bu ihtilal gerçekleşmişti.
Herkesin o günlerle ilgili anıları var, ancak nedense gurubumuzun iletişim ağında, hep ihtilal sonrası Sağlık Bakanlığında önemli bir görevi olan bir bürokratın adı geçti. Bu adam her nedense doktorlara kök söktürmeyi kendine birinci görev kabul etmişti. Eş kurası kabul etmez, eşleri ayrı yerlere mecburi hizmete gönderirdi. Her tayin icap ettiğinde hekimleri guruplar halinde sıraya dizerek odasına alır, ayakta bekletir, köpek muamelesi yapardı. Yanına varmak için bile yüksek torpil gerekirdi.
O bürokrat ile ilgili herkes gibi benim de hoş olmayan bir kaç anım var elbette. Ama adını anılarım içerisinde anmak istemedim. O karanlık günlere çok yakışan biriydi.
Teşekkürler Ayşe. İtiraf gibi liseli yıllarına eşlik eden birisi olarak bizleri anılarımıza taşıdığın için çok teşekkürler.
CKARBON” atomunu tuttum. Canlılığın olmazsa olmazı. Yüzümüze paylaşımı haykıran atom. Kendisinden başka 4 atom ile tokalaşan paylaşan atom.bize diyorki ” hayat varlık paylaşım ile mümkündür”
Sağlıklı günler dileklerimle.