Daily Archives: 19 Temmuz 2019

KADIN ŞOFÖR MÜ ASLA BÖYLE BİR ŞEY OLAMAZ, TRAFİK POLİSİ BİLE İÇİNE SİNDİREMEZ, ERKEKLERE KARŞI KALKIŞMA OLARAK GÖRÜRDÜ.

Türk erkeklerinin, kadınların araba kullanmalarıyla ilgili çözülmesi zor ön yargıları vardır. Kesinlikle kadından şoför olmaz, beceremez  diye düşünülür, aslında trafik canavarlarının çoğu erkekler arasından çıkar ama bu gerçek göz ardı edilir.

Ya artık yaşlandım, artık direksiyonda oturmaya hak kazandım, ya da yıllar içerisinde fikirler değişti, gençliğimde araba sahibi olmak, ya da araba kullanmak yüzünden çok azar işitmişliğim vardır.

Eskiden araba lastikleri daha farklı imal edilirdi, şimdiki lastiklerde lastik yarılsa bile sönmüyor ama eski lastiklere bir çivi batsa hemen lastik sönerdi. Benim ilk arabamın sağ arka lastiği hafta geçmez ki sönerdi. Her hafta gidip lastik yamalatmaktan bütün lastikçilerle tanışmıştım. Sonunda işinin ehli bir ustaya rast geldim,  adam lastikteki çivi parçasını bulup çıkartı da rahata kavuştum.

Bu tecrübe sırasında anladım ki erkeklerin kadınların araba kullanmasını istemedikleri kadar  istemedikleri bir şey varsa o da kadınların lastik değiştirmesiydi. Patlayan lastiği değiştirmek de erkek işiydi, bu işi kadına bırakmak  erkekliğe sığmıyordu. Lastiğimin söndüğü her sefer, daha ben ne olduğunu anlamadan, yardım bile istememe fırsat kalmadan, tanımadığım bir adam gelip lastiğimi değiştirdi.

Hatta bir seferinde hastaneden çıktığımda lastiğimim sönük olduğunu gördüm, yakında bir taksi durağı vardı.  Durağın şoförlerinden biri yanıma koşup, ‘hay Allah araba sizin miydi doktor hanım’ diyerek lastiğimi şişirmiş, sonra da bana çok yakındaki bir lastik tamircisine gitmemi önermişti. Ben de adama yardımlarından ötürü bir sürü dua edip, lastikçiye gittiğimde lastiğin tamamen sağlam olduğunu, kasten söndürülmüş olduğunu anlamıştım. Sonradan duraktaki şoförlerle konuşunca lastiğimi şişiren adamın, sırf park yerimi beğenmediği için, lastiğimin havasını bizzat kendisinin indirmiş olduğunu, daha sonra da benim kadın olduğumu görünce utanıp lastiğimi değiştirdiğini öğrenmiştim.

Eskiden trafik sigortalarını bizzat bankaya gidip yatırmak gerekiyordu. Bir gün bankada trafik sigortamı ödüyorum, banka memuru olan adam jip sahibi olmama o kadar içerledi  ‘’ Özenip alıyorsunuz, ama bakalım bu arabanın hakkını veriyor musun?’’ diyerek beni nasıl azarladı anlatmam.

Neden böyle söylediğini sordum. Bana evden işe gelip gitmek için jipe ne gerek var dedi. Ben ise, o araba ile Kaçkar Dağı senin, Nemrut, Erciyes Dağı benim dolaşmıştım. Adama o araba ile gittiğim bazı yaylaları saydım, hakkını vermiş miyim diye sordum. Hiç inanmadı ama homurdanarak işlemlerimi yaptı.  Son olarak ‘’ne yalan söyleyeyim kadınları direksiyon başında görünce cinlerim  tepeme çıkıyor’’ diye makbuzu önüme attı.

Hadi bu adam neyse, ama trafik polis olup da kadınların araç kullanmasını içine sindirememiş kaç memurla karşılaştım bilemezsiniz.

Elazığ’da mecburi hizmet yaparken, bazen canım çok sıkılırdı. Hem yeni aldığım arabayla biraz pratik yapmak, hem de biraz su özlemimi gidermek için, haftada en az bir sefer Hazar gölüne giderdim. Ben hiç DR plakalı araba kullanmadım, ama galiba o arabamda tıp amblemi vardı, ayni arabam ben bir doktorun arabasıyım diye bağırıyordu.

Yolda bir noktada trafik kontrolü vardı. Genellikle aynı polisler birkaç hafta aynı yerde görev yapıyorlardı. Ben de gelip geçerken elimle bir selam işareti yapardım. Bir gün biri beni durdurdu. Tabii o zaman oldukça acemiyim, acaba nerede hata yaptım diye suçlu suçlu durdum.  Tuhaf bir şekilde diğer polisler utanarak biraz uzaklaştılar, ama duyma mesafesinde bekliyorlar.

Ama ben bir hata yapmamıştım. Polis beni birkaç kez göle giderken fark etmiş, kafasından bir doktorun karısı olduğumu, göle birileriyle buluşmaya gittiğimi düşünmüş. Bir de kendi şansını denemeye karar vermiş.  

Camdan benimle konuşuyor ama, adamın vücut dilinden, bakışlarından rahatsız olduğum için camı tam açmıyorum. Sırnaşarak ‘ Seni sıkça görüyorum ama doktor beyi göremedim hiç, acaba her gün böyle süslenip püslenip adamın arabasıyla nereye gidiyorsun, biraz da birlikte sohbet edelim, bir çayımızı iç, biz de doktor beye buralarda gezdiğini söylemeyelim’ demesin mi?

Adama bet bir sesle ‘ Doktor bey benim, araba benim’ dedim. Başka bir şey söylemem gerek kalmadı. Bu cevap adamı mahvetti. Nasıl yani sen doktor musun, araba senin mi diye geveledi. Bana inanamayışın ve hayal kırıklığının resmini yapabilir misin  diye sorsalar, becerebilsem, adamın o andaki suratını çizerim. O derece yani.

Diğer polisler gerginliklerini üzerlerinden atıp, gülmeye başladılar. Ben ilk anda çok sinirlenmiştim, ama sonradan adamın suratı defalarca gözümün önüne geldi, her seferinde gülmekten karnım ağrıdı.

Trabzon’a ilk gittiğim yıllarda bir gün, arabayla evimin olduğu daracık sokağa giriyorum, bir trafik polisi tam sokağın ortasında trafiği engelleyecek şekilde dikiliyor. Bana bakıp, ellerini beline koydu, olduğu yerden kıpırdamıyor.

Ben de sokakta tamirat filan var herhalde onun için beni sokmuyor diye düşünüp, camı açıp ne olduğunu sordum. Adam yüzüme bakıp yoğun bir tiksinti ve ağır bir Trabzon aksanı ile ‘’Babalarınız, gocalarınız aldınıza bi araba çekiy, siz de goltuğa gurulup, gendınızı şoför sanaysınız’’ diye çemkirmesin mi?

Benim de tepemin tası  attı ve adama ‘Bana bak,  her şeyden önce bu  arabayı kendi kazandığım parayla aldım. İkincisi iki elim, iki gözüm, iki ayağım, bir de beynim var, bunlar arabayı kullanmama yetmez mi’ diye sordum.

Yüzüme bakmaya devam etti. Bir de trafik polisi olacaksın, bak yol ortasında durup trafiği engelliyorsun, kenara çekil dedim. Gözleri fal taşı gibi açık bana bakıp ‘ Arabayi  ellan/ ayaklan mi gullanıysın’ diye sormaz mı? Artık dayanamayıp ben de ‘Heee, tabida, ellan, ayaklan gullanıyrım, sen nelan gullanıysın ki?’ dedim.

Adam hemen kenara çekilip bana yol verdi.

Bir başka gün de, bir başka trafik polisi Trabzon’da Tabakhane köprüsünün Uzun Sokak çıkışında pusuda beklerken, ben  caminin arkasındaki sokaktan köprüye doğru çıkıp, Uzun sokak yönüne ilerledim. Trafik polisini görmüştüm ve hiçbir kuralı ihlal etmedim, ama polis nedense sinirlendi, arabasından plakamı  ve durmamı anons ederek peşime takıldı. Ancak öyle bir konvoyun içindeyim ki durmam mümkün değil, mecburen ilerliyorum. Polis de arkamdaki araçta resmen tamponuma yapışmış, bangır bangır kenara çekmemi istiyor. Ama Tabakhane yokuşunda kenar yok ki çekileyim.

Neyse ki, tam sağlık ocağının önündeyken trafik  tamamen durduğu için arabamdan inip polisin yanına gittim ve  ne olduğunu sordum. Bana ne cevap verse beğenirsiniz? ‘’Arabaya kurulmuşsun, bir de saçınla oynuyorsun, dünya umurunda değil’’. Gerçekten benim saçımla oynama gibi bir tikim vardır. Nasıl yani ben saçımla oynuyorum diye mi bağıra çağıra peşime düştün?

Adama ben hiçbir kuralı çiğnemedim, ama çiğnediysem ceza yaz, neden avaz avaz peşime düştün. Ama adamın derdi o değil saçınla oynuyorsun dünyayı gözün görmüyor diye sayıklıyor. Yok, ben seni gayet güzel görüyorum, anlamadığım saçımla oynuyorsam sana ne, saçla oynamak trafik kurallarına aykırı mı dedim. O sıra trafik açılmıştı, arabama binip gittim. Arkamdan gık etmedi.

İki yıl sonra kırmızı jipimi alırken bu arabayı da belli bir miktar paraya saydırdım. Araba satıcısı, bu eski arabamın işlemlerini yaptırmak için trafik şubeye gitti. İşe bak ki bu polise denk gelmiş, artık adamı ne kadar sinir ettiysem, ne plakamı ne de beni unutmuş, en çok da, nedense ‘hak ettiysem ceza yaz’ demem dokunmuş. İşlemleri yaptığı süre boyunca satıcıya söylenip durmuş.

Show Buttons
Hide Buttons