Daily Archives: 16 Ağustos 2021

KARADENİZ, SULAR, SELLER, YOLLAR, KÖPRÜLER ve YEREL PİROMAN İŞ BAŞINDA YAZISI

Karadeniz delidir, bir anı ötekine uymaz. Bir bakarsın bardağın içindeki su kadar durgun, bir bakarsın kudurmuş dalgalarla köpük,  köpük. Kudurduğu zamanlar önünde ne liman mendireği durabilir, ne de sahil yolları ne de binalar. Yolları dişleriyle ısırmış gibi söker götürür. Mesela şimdiki sahil yolundan önceki sahil yolunun bizim Pazar’daki evin 5 kilometre batısında bir koydaki 100,150 metrelik kısmının, sürekli deniz tarafından koparıldığını bilirim. Bu yoldan geçerken kim bilir kaç kez dalgaların yola kadar fışkırdığını görürdüm.

Yıl 1999, Şubat ayında bir gece kalmak üzere Ankara’ya gitmiştim. O gece bölgede aniden çıkan ve 2 saat süren bir tufan olmuştu, dönerken uçaktan gördüğüm manzaralar inanılmazdı. Giresun ve Trabzon arasındaki sahil yerleşimleri büyük hasar görmüş, hatta Trabzon limanının mendireğindeki kayalardan biri yerinden oynamıştı. Bu kaya limanın gemi girişine doğru kaydığı için uzun süreyle büyük gemiler limana giremediler.

Kadim zamanlardaki denizciler bu denizden  ölesiye korkardı.  Kaptanlar sefere çıkmadan önce sağ salim dönebilmek umuduyla çeşitli  ritüeller yapardı.  Trabzon’daki Ayasofya Kilisesinin doğu duvarı boyunca yüzlerce gemi, kayık, kadırga resmi ve çeşitli dillerde duvar yazıları vardır. Bu deniz öyle bir deniz ki, yüzyıllar boyunca gemi mürettebatı, denize açılmadan evvel sağ salim dönebilmeyi ya da başlarına bir ey gelirse en azından bu dünyada biz iz bırakmayı umarak bu duvarlara gemilerinin resimlerini ve dillerindeki duaları yazdılar. Gemilerini o denli ayrıntılı çizdiler ki sadece bu resimlere bakarak bu yüzyıllarda Karadeniz’e  açılan gemilerin 4 ana şekilde yapıldığını anlayabiliyoruz.

Bana kalırsa biz de korkmalıyız, ama gözlerimizi inşaat tekniklerimize duyduğumuz hayranlık kör etti, suyla oyun olmayacağını unuttuk, yeneriz sanıyoruz. (Bu cümleyi biz olarak yazma sebebim insanoğlu anlamında, yoksa birçok kişi tehlikenin farkındadır).

Modern hatalar yazmakla bitmez, Rize’de Trabzon’da birçok dolgu alan inşa edildi, üzerlerine adeta yani şehirler kuruldu, bu da yetmezmiş gibi sahil yolu olduğu gibi deniz dolgusu üzerine yapıldı. Mesela Trabzon stadyumu, Giresun Ordu havalimanı dolgu alan üzerine kuruldu. Şimdi yapılmakta olan Rize Artvin havalimanı da deniz doldurularak yapılıyor. Bütün bu inşaatları bir saatte yutmaya muktedir bir denizden söz ediyoruz. Bütün bunlar ne kadar akıllıca yatırımlardır, iyice düşünmek lazım.

Karadeniz; sadece bir durgun bir azgın sularıyla deli değildir, bir doğal afet (tufan) şeklindeki oluşumu ile de, yüzeyden 200 metre derinlerdeki zehirli varlığı ile de, insanı ile de delidir.

Yani nerden bakarsanız bakın delidir.

İşte bu deli denize dökülen sular da ondan aşağı kalmayacak şekilde delidirler. Çoğu yerde denize paralel dimdik dağlar bir set gibi denizin önünde sıralanırlar. Bu dağlar sayesinde denizlen gelen nemli hava yağmur olarak yağar ve dağları yemyeşil bir hale sokar, hatta ülkedeki yegane yağmur ormanları da bu bölgededir. Buna karşılık bu sert yamaçlarda toprak derinliği çok azdır ve bölge erezyona oldukça dayanıksızdır. Hemen bütün derelerin boyları  sadece bu dağların denize bakan yüzleri kadardır, yani oldukça kısadır,  derin vadilerden kanyonlardan geçerek denize ulaşırlar. Her biri senede en az bir kere hatta bazıları birkaç kez taşar, bu taşkınlar eğer ölümlü değilse haber değeri taşımadığı için duyulmazlar. Mesela son yıllarda adı çokça duyulan ve Çayeli ilçesinin içinden denize ulaşan Şairler deresi üzerinde bulunan Ağaran Şelalesi yılda birkaç kez taşar, görseli çok görkemli olduğundan son yıllarda paylaşılıp duruyor, ancak Çayeli için çok ciddi tehlike potansiyeli gözden kaçırılmamalı.

Sonuç olarak bu oldukça yüksekten çok kısa bir zamanda alçalan bu dereler, çok ciddi taşkın potansiyeli taşırlar, kolayca ele avuca sığmazlar, öyle duvarla filan ıslah edilemezler ve sel zamanında da durdurulamıyorlar. Üstelik hemen hemen her 500 metrede bir sel yatakları vardır, sadece yağmur yağdığında şelaleler şeklinde akarlar.

Bu durum bölgenin coğrafi bir gerçeği olduğu için, eski köyler ve yerleşimler genellikle hem derelerin hem de denizlerin kıyılarından uzakta yapılırdı. Eğer uçakla Trabzon’a giderken dikkat ederseniz, bölgede Anadolu’da olduğu gibi toplu yerleşim gösteren köyler yoktur. Evler genel olarak bir sırtı takip ederek tren gibi birbiri peşi sıra dizilmişlerdir. Kıyı yerleşimleri de genel olarak derin bir limanı ve kıyıda bir tepesi olan özel coğrafi bölgelerde,  başka kıyı kentlerine benzemez şekilde sırtını denize dönmüş bir halde gelişmiştir.

Tarihi yollar, dereden hayli yüksekte yamaçların eğimlerini takip eder. Köprüler ise vadinin iki yakasının birbirine yaklaştığı ve kıyıda köprü ayaklarını sağlamca tutacak kayaların olduğu yerlere ve su tahliyesini asla engellemeyecek, yüksek kemerli olarak inşa edilmiştir.

Sonuç olarak eskiden insanlar doğanın güçlerine saygı duyulması gerektiğini bizden daha iyi biliyorlardı.

Şimdi yapılan hataları saymakla bitmez, herkes HES’leri suçluyor, ama bu sadece yapılan yanlışlardan biri.

Bölgede bütün dere yatakları yollar, evler, camiler, resmi binalar, her çeşitten binalarla dolduruldu. Elbette bu binalar aşırı hallerde sel yatağının önünde set oluşturarak,  büyük felaketlere neden oluyorlar.

 Sorsan dereler ıslah edildi. Oysa suyun yatağını daraltan bütün duvarlar sel tehlikesini artırır, dereyi ıslah etmeyeceksin, sel yatağının dışına yerleşeceksin, işte o kadar.

Bu da yetmezmiş gibi sahil yolu yapıldı, böylece boylu boyunca her türlü akıntının önüne set dikilmiş oldu. Dere ağızlarına da ortalama menfezler koyuldu, bu menfezler bol su akımını kaldıramadıkları için hemen her sene birkaç kez şehir sokakları su altında kalıyor.

Yapılan her köprü de dere yatağını iki kenardan daraltarak sadece orta bölgede suyun akmasına izin verecek şekilde inşa edildi. Yani köprü uzunluğu derenin yatak genişliğinden kısa tutuluyor.

Bütün bunlar bir araya gelince ve iklim krizi sayesinde aşırı hava koşullarıyla daha sık karşılaşınca sonuç budur.

Şimdi orta Karadeniz’de olan selin aynısı, 1990 yılında doğu Karadeniz’de olmuştu. Yani bölge sadece kısıtlı, tek bir derenin taşkını sonucunda olan seller kadar, kilometreler boyunca akan her derenin taşkınlarına da açıktır. İşte 31 yıl ara ile, benim 60 yıllık hayatım süresinde bu tanık olduğum ikinci hipersel, 1-2 derenin taşmasında ise hiç söz etmiyorum.

Bu kadar sık sel olan bir bölgede hala dere yataklarını doldurarak iş yapmak nasıl bir iştir? Ben de işte bunu anlayamıyorum.

Önce yangınlar sonra sel derken beynimiz döndü.

Bu arada son 10 gün içinde Çanakkale’nin bir köyünde 8-9 yangın çıktı. Muhtemelen orman yangınları oradaki bir kişinin içinde bir şeyleri tetikledi ve içindeki ‘piroman’ meydana çıktı.

Show Buttons
Hide Buttons