Daily Archives: 27 Ocak 2022

KARMA BİZİM MEMLEKETTE NASIL İŞLİYOR?

Karma felsefesi, Hindistan’da ortaya çıkmış, son zamanlarda hemen bütün dünyaya yayılmış bir düşünce sistemidir. Kabaca; ‘eden bulur’ ya da ‘ne ekersen onu biçersin’ inancıdır. Bu ekme/biçme işi bu dünyada meydana gelir, eğer bu hayatta yeterince ödeme yapamadıysan, sonunda borç/alacak kalmayana kadar tekrar tekrar dünyaya gelip durursun.

Buna karşılık semai dinlerde bu dünya hayatında yaptığın işlerden öbür dünyada sorumlu tutulursun, ceza ve ödül ahirete intikal eder. Borçlarını ödeyebilmek için yeniden doğuş yok, bu da mantıklı; çünkü ödeme yapmaya geldiğin her yeni yaşamda yeni borçlar edinmeyeceğinin garantisi yok. Böylece döne döne dünya hayatına geri gelmeye gerek kalmaz.

Yıllar önce, okuma yazması bile olmayan bir kadının anlattığı bir olay, bana halk arasında Müslümanlık inancının içine sindirilmiş bir çeşit karma inanışı olduğunu anlamamı sağlamıştı.

Zaten ‘etme bulma dünyası’ diye özdeyişi olan bir milletten başka ne beklenirdi ki?

Kadın bir gün sokakta çok aç bir hayvan görmüş ve elinde ekmek varmış, ancak sadece kendi tüketecekleri kadar olduğu için aklından geçtiği halde köpeğe ekmek vermemiş, sonra da evine varmadan kaldırımda düşüp, bir hayli berelenmiş.

Kaldırımda açık bir rögar kapağı vardı, ama ona göre düşmesinin tek sebebi köpeğe ekmek vermemesiydi, (bana sorarsanız hata kaldırımı döşeyende, çok mu harici düşündüm?). Kadın ise tamamen faklı kafada, hafif suçların bu dünyada, daha ağır suçların ise diğer dünyada cezalandırılacağına gönülden inanıyordu. Bu da fena bir düşünce sayılmaz, düşüp bacağını morartıyorsun, böylece esas cezandan eksiltiyorsun.

Aslında hayatım boyunca bu düşüncenin izleriyle karşılaştım.

Mesela benim migrenim vardır, mecburi hizmetim sırasında baş ağrısı şekil değiştirmişti, tam altı hafta boyunca aralıksız başım ağrımıştı, öyle böyle bir ağrı değildi, hemen her gün hastaneye gidip damardan ilaç almak zorunda kalmıştım. Başımın ağrısı dayanılmaz hale geldiği zamanlarda beni görenlerin ödü patlıyordu. Bir arkadaşım da bu perişan halimi görüp bana çok özenmişti, söylediklerinden anladığıma göre bu dünyada ahiret cezalarımı çekiyordum, yani Allah’ın şanslı kullarından (dünyada ceza çekecek kadar az günahlı) biriydim.

Evli olmadığı halde hamile kalan bir arkadaşım vardı, o dönemler için bu durum pek de kabul edilebilir bir durum değildi. Teyzelerimden biri; sakın ola onu yargılama, sen de genç bir kızsın, dalga geçersen senin de başına gelebilir diye beni sıkı sıkı öğütlemişti. Yani, onu ayıplamayarak, başıma benzer bir şey gelme ihtimalini ortadan kaldıracaktım. Empati de neymiş? Ya da ben kimim ki onu yargılayayım? Bilemedim.

Yaşım ilerledikçe, öyle bazı olaylarla karşılaştım ki bazı insanlar için karma bu dünyada ve bu hayatta işliyor diye düşünüyorum.

Örnekler ise oldukça bol ve çeşitli; yine bir tanıdığımın başına gelen bir şey bana kuvvetle ‘karma işliyor’ duygusu yaşattı. Oysa her zaman olan olduğu gibidir, olaylara biz duygu atfederiz diye düşünürüm ya da öyle düşündüğümü zannederim.

Fakat daha farklı eden bulur hikayelerini anonim olarak anlatacağım. Bir hemşire arkadaşımı, senin çalışma saatlerin belli değil, kim bilir nöbette doktorlarla neler yapıyorsunuz diyerek terk eden ve yıllar sonra çalıştırmadığı karısını kendi evinde ve yatağında, bir polisle basan adam mesela.

Aşırı çapkın bir arkadaşımın, nihayet evlendiğinde kadının ondan daha çapkın çıkması mesela. Bu çocuk evlenmeden benim yatağa atamayacağım kız yoktur diyerek övünen ve gerçekten de her hafta farklı bir kızla gezen biriydi. İlginç olarak, kızlar terk edildikten sonra çok üzülür ve aylarca ardından koşarlardı. Günün birinde çok tatlı bir kızı çok üzmüştü, ben de bak ah alıyorsun sonunda elbet seni de aldatacaklar demiştim, beni boynuzlayacak kadının alnını karışlarım cevabını vermişti.

Nihayet evlendi, bir çocuğu oldu ve gerçekten de duruldu. Derken bir sürü olaylar olmuş, karısı bundan boşanabilmek için onu aldattığını açıklayarak ( hatta ispatlayarak) dava açmış. Bizimki, hakim bey, ben karımı seviyorum, bizi boşamayın, yuvam yıkılmasın diye yalvarmış. Hakim bile dayanamayıp, bizimkine ağzına geleni söylemiş.  

Sarp kapısı açılıp da bütün Rusya Federasyonu halkının, Doğu Karadeniz bölgesine akın ettiği o zamanlarda bir nesil kadın kendilerini ailesi için feda etti, burada seks işçisi olarak çalışıp memleketteki ailelerine baktılar. Bu kadınlardan biraz daha şanslı olanı kendine bir erkek bulup, çoğu ikinci eş (nadiren ilk eş) olarak yaşayarak, o adamdan bir de çocuk yapıp, bir dereceye kadar kendilerini de kurtarmış oldular. Bu yıllar bizim tarihe tanıklık ettiğimiz bir başka sosyal olgudur. Bu ikinci eş, metres, seks işçisi olarak ailelerini bakan kadınlar arasında Bolşoy balerininden tutun, tıp doktoruna, makine mühendisine kadar ne kadınlar vardı.

Her neyse bu farklı bir konu, ama bizim akrabalardan biri çok yüksek sesle kocası bir metres tutmuş diğer akrabalarla dalga geçiyordu. Kahkahalar atıyor, zalimce eğer siz kadın olsanız, kocanız başka karı aramazdı, adam da ne yapsın bakıyor evde bir gudubet, tabii gidip o güzelim kadınlar birlikte oluyor filan diyordu. Ayrıca aldatılan bu kadınlarda birazcık gurur olsa boşanacaklarını, kocalarının başka bir kadınla birlikte olduğunu bile bile nasıl olup da birlikte yaşadıklarını, gayet müstehcen ve kaba sözlerle anlatır dururdu.

Burada olayın devamını yazmama gerek yok herhalde.

Son duyduğum olay ise bu kadar basit değildi. Olay, çok tanınabilir ve acı verici olduğu için yazmıyorum, ama bu olay yaşandığı dönemlerde, kimsenin toplum içinde çizdiği resme göre yaşamadığını düşünmüş ve konuya dahil olan herkesle arkadaşlığımı sınırlamıştım.

Son duruma bakıp, eğer yukarıdaki teori doğru ise demek ki bazen daha büyük günahların cezası da bu dünyada çekilebiliyor diye düşündüm.

Show Buttons
Hide Buttons