Daily Archives: 20 Şubat 2023

KIRILDIK

Son günlerde tanıdığım, tanımadığım birçok kişi ‘nasıl bir zamanda gelmişiz dünyaya’ diye sorguluyor. Söyleyeyim; dünyanın bir ucunda olanı öbür ucundan derhal duyduğumuz bir zamanda geldik. Yani depremler her daim oluyordu, ama bu kadar hızlı duyamıyorduk, uzak diyarlarda olanları ise hiç duymuyorduk. Bu dünya jeolojik bakımdan sürekli değişim halindedir; üzerinde yaşadığımız gezegenin kabuğu parçaları yani tektonik tabakalar çarpışıyor, karalar yer ve şekil değiştiriyor. Biz de ta Orta Asyalardan gelip dünyanın en çok deprem üreten bölgelerinden birine yerleşmişiz. Bu durumda yapılacak tek bir şey var; yer kabuğuna, toprağa, suya, rüzgara, yağmura, kısaca tabiata uygun halde yaşamak.

Deprem için yapılacaklar belli; en önemlisi jeolojik olarak aktif fay hatları belli, hatta o kadar belli ki Google earth’ın haritasından bakılınca büyük hatlar, acemi gözlerle bile görülüyor. Yani ülkemizdeki fay hatlarını uzaydan bile gözlemek mümkün. Bu haritalara bakılınca bütün yolların fay vadilerinden geçirildiğini, fay hattı üzerinde birçok yerleşim yeri olduğunu da görüyorsun.

Depremle yaşamak için yapılacak en önemli şey fay hatlarını boş bırakmak, tarla, park yapmak. Dolgu alanları da aynı şekilde boş bırakmak.

İkinci şey ise, bu kadar çok depremle sarsılan ülkede inşaatları depreme dayanıklı şekilde yapmak.

Üçüncü şey de deprem ya da başka bir doğal afet olduğu zaman bütün olasılıklara hazırlıklı bir organizasyonu her an elde bulundurmak.

Ülkenin en büyük depremleri üretme kapasitesi olan bir bölgesinde üstelik kış günü olan bir depremde ne yazık ki sınıfta kaldık. Tek tutunma noktası, tek teselli, milletin dayanışma kapasitesi oldu.

Depremin kırdığı coğrafya, insanın insan olduğu, ilk medeniyetlerini kurduğu, bence kutsal kitaplardaki insanın cennette kovulup, dünyaya indiği, dünya insanlık tarihinin bilgi bankası olan yerler.

Kişisel tarihim açısından bakacak olursam; depremin olduğu bölge mecburi hizmetimi yaptığım, daha sonra da defalarca gittiğim, tarihinden büyülendiğim, çok sevdiğim bölgelerden biri. Ülkemizin en iyi bildiğim, iyi biliyor olmaktan gurur duyduğum, en güzel anılarımı yaşadığım bölge, gün gelip de düşününce hüzünleneceğim aklıma bile gelmemişti.

Kişisel anılar ise tamamen toz duman halinde bazen tuhaf bir ayrıntı aklıma gelip saatlerce zihnimi meşgul ediyor. Mesela 1987 yılında Nemrut Dağına bir gezi yaparken, içimizden birinin mecburi hizmet yeri olan Kahta’da mola vermiştik. O evde biz yayık ayranı sunmuşlardı, günlerce toprak küplerde kokulu elma ve acı biber koyarak olgunlaştırdıkları bir ayrandı, öyle bir şey bu yaşıma geldim hala içmedim. İşte bu ayranın tadı ve bize ikramda bulunana evdeki ailenin misafirperverliği zihnimi saatlerce kurcaladı. Mecburi hizmetteyken, Diyarbakır çarşısından hangi akla hizmet aldığımı bir türlü anlamadığım, köşeli, siyah renkli cam tabaklar aklıma geldi, onları sonradan ne yaptığımı bir türlü hatırlayamadım.  Elazığ’daki evde tuvaletteki sürekli su akıtan musluk aklıma geldi. Elazığ sanayi çarşısında excahange transfüzyon yapmak için dörtlü musluk yapabilecek usta arayışlarım aklıma geldi. Arkadaşlarımın özel aracı ile Kilis’e giderken, arka koltukta kızlarının her yerimi yapış yapış şekere bulaması aklıma geldi. Hatay’da neredeyse Suriye topraklarının içinde bulunan bir lokantada yediğimiz tuzlu tavuk aklıma geldi. O geziden döndüğümde evde yediğim semizotu salatası aklıma geldi. Bir başka Hatay seyahatinde, Suriye topraklarına girer girmez girdiğimiz tuvalet taşının, zemin döşemesinin altına yerleştirildiği aklıma geldi. Maraş’la ilgili olarak en fazla aklımı meşgul eden şey ise dondurmanın karbondioksit buzuna koyularak her yere gönderilmesi oldu nedense, zihnim çok değerliymiş gibi saatlerce bu bilgi kırıntısına tutundu. Bir de uzun yıllardan beri yurt dışında yaşayan kuzenime bu sene bu bölgeyi gezdirmek üzere nasıl anlattığımı hatırladım.

İnsan zihni kendini büyük acılardan korumak için çok ilginç taktikler uyguluyor. Benim son günlerde aklıma takılan konulardan biri de Samandağ’daki Titus Tünelinin ne durumda olduğu. Benim gibi düşünen birçok kişi olduğunu anlıyorum, zira bugün sosyal medyada Cendere köprüsünün sağlam kaldığına dair bir paylaşım gördüm.

Ben yeryüzündeki kollektif bilince çok inanırım; çok açık bir örnek vereyim, Anadolu’da köyleri gezin, köylülerin höyük dedikleri her tepe höyüktür. Adamlar Viranşehir demişler, İsmet İnönü bu kadar güzel yerin adı bundan sonra Doğanşehir olsun demiş; resmi evrakta öyle ama halka sorsan viran şehirdi, şimdi gene viran oldu. Bir cadde üzerinde çok derin bir çukur açıldı, caddenin adı ne dersiniz; Derin Çukur caddesi. Demek ki orada gerçekten derin bir çukur varmış, zamanla dolmuş ya da doldurulmuş.

Eski tarihçiler bu bölgelerin büyük, çok büyük depremlerini kayda geçmişler. Fay hatları biliniyor. Bölge insanının ortak bilincinde viran olan alanların izleri olduğu gibi duruyor. Bölge sadece ülkemiz için değil insanlık tarihinin geçmişi için de çok önemli bir bölgedir.

Ne yazık ki bölge çok ciddi bir deprem fırtınası yaşadı, şehirler yok oldu, coğrafyası değişti. Verilen resmi rakamlara göre şu anda bile can kaybı sayısı Kurtuluş Savaşındaki kayıpları aştı. Bundan sonra elbette yapılacak çok şey var. En çok da bu deprem sırasında kendiliğinden oluşan toplumsal uzlaşının devam etmesine ihtiyaç var.

Show Buttons
Hide Buttons