Daily Archives: 13 Nisan 2024

BAHAR, SEÇİM, EKONOMİ, EMRE, KAPADOKYA, YOLLAR, BAYRAM, BAHÇE/BAYRAM YEMEĞİ

Bu yıl çok tuhaf bir kış mevsimi yaşadık, hemen hemen hiç kar yağmadı, her sene bitirdiğimiz yakıtın yarı kadar bile yakıt kullanmadık, derken bir gün içerisinde yaz geldi. Kış ayları sonbahar gibi geçti, ilkbahar ise yaz gibi geldi. Durum böyle giderse yaz aylarında nasıl bir sıcak havaya maruz kalacağımızı düşünmek bile istemiyorum. Neyse ki bu kış kar olmasa da bir hayli yağmur yağdı, önümüzdeki günlerde de yağması bekleniyor. Geçen sene olduğu gibi bu sene yeraltı suyumuzun azalmasını pek beklemiyorum. Köydeki su ve elektrik meselelerinden dolayı muhtarla bayağı arkadaş olduk, haliyle seçimde benden oy istedi, köye yeni bir su kuyusu açtırdığından ve önümüzdeki yaz aylarında su şebekesini yeniletme sözü verdiğinden ötürü oyumu ona vereceğimi söylemiştim. Minicik köyümüzde kıran kırana bir muhtarlık seçimi yapıldı, adaylardan hediyeler bile geldi, neyse ki eski muhtar (benim de desteklediğim) kazandı. Böylece hayatımda neredeyse ilk kez oy verdiğim adam seçimden birinci çıktı. Gerçek şu ki benim ruhum muhalif, hiçbir seçimde iktidar olacak partiyi tutturamadım, oysa ne tanıdıklarım var, her seçimde bingo attıkları oy tutuyor.

İsviçre’de yaşayan kuzenim (Emre) de bir takım işlerini halletmek için bu arada oyumu da vereyim diyerek, seçim tarihine denk getirip Türkiye’ye geldi. Plana göre ben de onlarla Ankara’da buluşup, önce Kapadokya’ya sonra da tekrar Ankara’ya dönüp Çanakkale’ye gelecektim, son olarak da onları İstanbul’a havaalanına götürecektim, öyle de yaptık. Çanakkale- Ankara uçuşunun münasebetsiz saatleri bizi yorsa da planımızı olduğu gibi uyguladık. Hazır Kapadokya’ya gitmişken, önce ne zamandır görmek istediğim Nevşehir’deki Gümüşler manastırına gittik. Bu manastır neredeyse Ürdün’deki Petra harabelerini andırıyor ve Kapadokya’nın mini bir özeti gibi. Kayaya derinlemesine oyulmuş manastır içinden yeraltı şehrine ulaşılıyor, kilise, sulama kanalı, uzaktan ses iletme sistemleri gibi ilginç özellikleri var, ancak rehberlik sistemi yok ve broşürler de pek yeterli değil. Buna rağmen, Türkiye’de görmek için sıraladığım 3 ören yerinden biri olduğu için ve görünce de beni hayal kırıklığına uğratmadığı için, ayrıca Emre de çok etkilendiği için gittiğime çok memnun oldum.

Bundan sonra ise Göreme’de çok güzel bir yerde kaldık, Göreme açık hava müzesi, Zelve, Derbent vadisi, Ankara’ya dönüş yolunda da Ihlara vadisi yaparak kısa ve öz bir Kapadokya turu yapmış olduk. Ben Emre’lere sabah mutlaka balona binin dediysem de grip gibi oldukları için uyumayı tercih ettiler. Akşamları güzel lokantalar bulup, lezzetli yemekler yedik. İlk gece İran’dan gelmiş yıllardır Türkiye’de yaşayan yezidi bir garsonla bayağı muhabbet ettim. İkinci akşam yemeğimizde ise Emre’nin anne tarafından yeğenlerinden biri Ankara’dan kalkıp geldi, onunla birlikte gene güzel bir yemek yedik. Tabii turistik bir yerde otel ve yemek fiyatları, ekonomimizin ne durumda olduğunu bir kez daha yüzümüze tokat gibi çarptı.

Sonra da Çanakkale’de Emre’ye çok özel bir mozaik müze-atölyesi gezdirdim. Bu atölyede sanatçı Homeros destanlarında geçen birçok kişinin mozaikten portrelerini yapmış ve onlar üzerinden konukları ile destanları yorumluyor. Tabii bu sunumun Emre’yi ne kadar etkileyeceğini bildiğim için, onu götürmeye çok hevesim vardı, düşündüğüm gibi çok etkilendi, bir çok kaynak bulup arkadaşıma gönderdi. Bence Çanakkale’de en çok görülmeye değen yerler listesinin ön sıralarında gelen bir interaktif mini müze burası.

Tabii köyümüzden çıkıp büyük bir alana yayılan orman yangının bıraktığı hasarı da göstermeyi ihmal etmedim.

Bir gün de,  Troas Aleksandia antik kentinin limanına, Apollon Symitsonian tapınağına ve Babakale’ye gittik. Böylece hem şehrin Truva’dan, Büyük İskender’e ve Osmanlı’ya uzanan görkemli tarihi, hem de boğazından, ormanlarından, adalarından, koylarının manzaralarından geçerek muhteşem coğrafyası hakkında kısa bir özet geçmiş olduk. Günü Geyikli’de oturan arkadaşlarımın evinde denizden yeni çıkmış dev bir lüferi yiyerek sonlandırdık. Bu şehirde evden dışarı adım atıp turistik gezi yapmak mümkün.

Son olarak da onları Lapseki, Gelibolu köprüsünden geçirerek İstanbul’a havaalanına götürdüm.

Böylece Orta Anadolu’nun çorak topraklarından,  Çanakkale (yanmış yanmamış) ormanlarına, büyük Tuz gölünden, Çanakkale’deki mini tuz gölüne kadar değişen bir görüntüler eşliğinde orman yollarından, köyün toprak yollarından, otoyollardan, derelerden, tepelerden, kış gününde yaz güneşlerinden geçerek kısa bir tatil yaşamış olduk.

Emre geçtiğimiz otoyolların, lokantaların, otellerin fiyatlarını avroya çevirdi ve fiyatlar o şekilde bile çok yüksek geldi. Bu uzun tatilde yakın Yunan adalarına giden arkadaşlarım orada yedikleri yemeklerin fiyatlarını karşılaştırınca da Türkiye çok pahalı. Allah sonumuz hayretsin.

Bu mini tatil sırasında bahçede ne var, ne yoksa her şey tohuma kalktı, yabani otlar da adam boyuna çıktı, bahçe bildiğiniz yağmur ormanlarına döndü. Polenden alerjim azdı, gözlerimi açmam bile beni zorluyor. Bu yorgunluğum biraz geçince bahçedeki otları biçeceğim. Sadece seneye de tohum atmasını istediğim bitkileri bırakacağım. Biçtiğim otları da yere yatırarak toprağın aşırı kurumasını engellemeye çalışacağım.

Bu arada geçen sene yaptığım yeşil gübreleme (bitkileri toprağa serme) işleminden ötürü bahçede kendiliğinden çıkan (bu yıl diktiklerim henüz çıkmamış olmasına karşılık) bakla ve sultani bezelye vermeye başladı. Brüksel lahanası, karnabahar, brokoli, pazı hemen her türlü kış sebzesi var. Soğanlar cücüklenmiş.

Ben de bu durumda elbette tamamen bahçeden topladıklarımla yeşil yemekler yapıyorum.

Eğer havalar bu şekilde sıcak giderse yaz sebzelerinden pek bir verim beklemiyorum.

Show Buttons
Hide Buttons