Category Archives: Hastalardan seçmeler

OLMAZ OLMAZ DEMEYİN, OLMAZ OLMAZ

Gece en az 20 yıl öncesindeki bir hasta rüyama girdi. KTÜ’deki ilk yıllarımdı. Sabah saatlerinde gece acile gelip de hastaneye yatan hastalarımızı tartıştığımız bir toplantı yapardık. Böylece saat 11deki konsültan vizitine kadar asistan arkadaşlarımız gereken tetkikleri yapmak için fırsat bulurdu.

Bir nöbette menenjitli 10 yaş civarında bir erkek çocuk yatırmışlardı. Hasta ilgimi çekti çünkü alınan beyin omurilik sıvısında aşırı derecede iltihap hücresi vardı. Bir başka dikkat çeken şey de; 2 gün önce çocuğun kafasından yaralandığını söylemeleriydi. Bu kafa yarası da çok dikkat çekiciydi; hastamız, arkadaşlarıyla, zıpkınla balık tutmaya gitmiş, nasıl olduysa zıpkın çocuğun başına batmış, hastaneye götürülmüş, önemli bir şey bulunamamış, pansuman yapılıp eve gönderilmiş. Gerçekten bizim arkadaşlar da kafada bir yara izi bulamamışlar, ancak aile bu hikayede ısrarlı olduğu için dosyaya kayıt etmişlerdi.

O zamanlar henüz MR yokru, BT ise sadece menenjitli vakalarda rutin bir uygulama değildi.

Bu hastanın yüzünde belirgin bir yara izi olmamasına rağmen,  iltihap hücreleri aşırı derecede olmasından kuşkulanmış ve BT çekilmesini istemiştim. İnanılır gibi değil ama 15 santim uzunluğunda en kalın yeri 2 santimden geniş, iğ şeklinde kurşun materyal (zıpkın ucu imiş) çocuğun kafatasının içinde her iki beyin lobunun tam ortasındaki kör alanda boylu boyunca uzanıyordu.

Kocaman kurşun parçası çocuğun burun deliğinden girmiş, burun tavanını parçalayarak boylu boyunca beynin ortasındaki boşluktan, her iki beyin lobunu yanlara doğru ayırarak içeri girmiş, böylece dışarıdan görünen bir yarası olmadan istesen yerleştiremeyeceğin kadar düzgün bir şekilde kafaya saplanmış.

Tabii vücut yabancı cismi olduğu yerde tutmaz, atmak için hemen iltihap oluşturur. Çocukta da olan buydu, eğer BT çektirmemiş olsaydık, yabancı cismi beyin cerrahları ameliyatla çıkartmasaydı, bu menenjiti asla tedavi edemezdik ve çocuğu kaybederdik.

Bu hasta aklıma gelince başka bir sürü yabancı cisim daha hatırladım. Mesela daha asistanken hafta sonu acilde çalışırken ergen yaşta bir erkek çocuk tükenmez kalem kapağı yutma şikayeti ile getirildi. Hastanın muayenesi ve akciğer filmi tamamen normaldi. Aileye dışkıda yabancı cisim takibi önerdim, hiç ihtimal vermemekle birlikte (çocuk hiç öksürmemişti, nefes borusuna kaçırdığını düşünmüyordu) gene de öksürük ya da ateş gibi bir şey olursa hiç beklemeden getirmelerini söylemiştim. Tesadüf bu ya o ay adolesan polikliniğinde çalışıyordum ve 2 gün geçmeden aynı çocuk, ateşli bir halde karşımdaydı, ve hala hiçbir solunum şikayeti belirtmiyordu. Tabii ki muayenede solunum sesleri bozulmuş, filmde ise sağ alt akciğer lobu tamamen kapalıydı. Aileye durumu daha önce izah etmiş olduğum için, bronkoskopiye hemen müsaade ettiler.

Bu hastayı da hiç unutmadım; koskoca tükenmez kalem kapağı çocuğun tam da ana soluk borusunun iki akciğere ayrıldığı noktaya yerleşmişti. Sağ ana bronşu tamamen tıkamıştı, kapağın ucu da diğer ana bronşu yarım olarak tıkıyordu. Bu kadar büyük bir yabancı cismin akciğere kaçabileceğini böylece öğrenmiş oldum ve daha sonra yıllar içinde bu şekilde 2 vakaya daha şahit oldum.

Tedaviye rağmen düzelmeyen lober ya da lobuler pnomoni saptadınız, akciğerin diğer alanları temiz görünüyorsa ve hastanın hikayesi de ani başlangıçlıysa mutlaka bronkoskopi yaptırın. En çok da sağ alt lopta görülüyor. Bu sözlerim genç meslektaşlarıma öğüt olsun. Akciğerde tükenmez kalem ucu, kolonya şişesinin tıpası, bütün fındık, ay çekirdeği kabuğu, ambalaj kağıdı ve daha neler bulunduğuna şahit oldum, bilseniz.

Bir başka yabancı cisim hikayesi de küçük kız çocuklarında vajina içerisinde tuvalet kağıdı topağı bulunmasıdır. Hastayı bana genellikle erken ergenlik kuşkusuyla getirirlerdi, ancak ergenliğe dair tek şikayet vajinal kanama olurdu. Onu da ciddi sorgulayınca kanamadan ziyade iltihap olduğu anlaşılırdı. Bu vakadan da bir çok gördüm, yalnız bir kere oldukça ufak bir kızın vajeninden saç tokası çıkmıştı. Bu vakada istismar yönünde bir bulguya da rastlayamamıştık.

Birkaç hastada da dış kulak yolunda kulak çubuğu pamuğu, birinde ölü bir böcek, bir diğerinde ambalaj kağıdı buldum. Elbette bu vakalarda yabancı cisimler, aşırı büyük kulak kirinin arasından eğer ararsanız, çıkıyorlar.

Yemek ve sindirim borusundaki çengelli iğne, toplu iğne, kemik, para, misket, oyuncak parçalarını saymıyorum bile. Zaten bunların çoğunu çocuk cerrahları takip ediyordu.

Bütün bu yabancı cisimlerin en önemli özelliği, eğer metal değilse normal röntgende herhangi bir şey görülmemesi. Dolayısıyla burada hikaye almanın önemi ortaya çıkıyor.

Ve herhangi bir şey bulamasanız da aileye her ihtimali anlatmanız ve gözlem yapmasını istemeniz gerekiyor.

İlk anlattığım hastada aileye eğer akciğerine kaçtıysa neler olacağını çok ayrıntılı anlatmıştım. Sonradan aile bana eğer bizi bu kadar net uyarmamış olsaydınız, ateşlendiği zaman artık hafta içi olduğu için kendi doktoruna giderdik ve bu kalem kapağı hikayesini (muhtemelen yuttu diye) doktora söylemeyi aklımıza bile getirmezdik demişlerdi. Çünkü aile de çocuk da kapağı yuttuğunu düşünüyordu, midesi falan delinir mi endişesiyle gelmişlerdi. Kalem kapağının akciğerine kaçmış olabileceğini söylediğimde içlerinden benimle alay etmişler.

Çok açık bir şekilde eğer öksürmeye başlarsa, ateşlenirse mutlaka doktora gidin ve akciğerine yabancı cisim kaçırdığından kuşkulandığınızı anlatın diye defalarca tembihlemiştim. Hatta bronkoskopi (akciğer endoskopisi)  seçeneğinden bile söz etmişim. Çok kısa bir süre sonra çocuk ateşlenince doktor hanımın bir bildiği vardı ki bizi bu kadar ısrarla uyardı diye düşünmüşler, Hacettepe’ye bronkoskopi için gelmişler.

Bizim meslekte, her boyayı boyayacaksın; hafiyelik de yapacaksın, öğretmenlik de ve daha bir çok şey.

TABİİ HERŞEYİ DOZUNDA YAPACAKSIN.

HASTA HASTAYI ÇAĞIRIR ve İLAÇLARI, DETERJANLARI KESİNLİKLE KENDİ KUTULARINDA MUHAFAZA EDİN

İzolasyon günlerinde bazı ilginç hastalarını yazan ve bunları sosyal medyada paylaşan bir meslektaşım var, her bir hastası bana birçok şey hatırlatıyor. Mesela ilk hastası bir östrojen (kadınlık hormonu) zehirlenmesi vakasıydı. Bana anımsattıkları şunlar…

Henüz asistanlığımın ikinci yılındayım, o yılın yarısı (benim durumumda 8 ayı)  servislerde kıdemli asistan olarak geçer, geride kalan aylarda da kardiyoloji, nefroloji gibi departmanlarda çalışılır. Benim ilk departmanım endokrindi, o ay hocam Nurşen Yordam beni çok beğenmiş ve tekrar yanına istemişti, zaten bundan sonra uzman olana kadar neredeyse sürekli endokrindeydim,  bir departmanda en uzun süre ile çalışan asistan rekoru bende değil biliyorum, ama eğer Nural son yılının tamamını göğüs hastalıklarında geçirmemiş olmasaydı, rekor bende olabilirdi.

Benim endokrindeki ilk ayımda bütün meslek hayatım boyunca gördüğüm 3 östrojen zehirlenmesi vakasının hepsini peş peşe görmüştüm. Hastaların her biri meme büyümesi ile gelen 4-5 yaşlarında erkek çocuklardı. Bazı yaş guruplarında mesela yeni doğan ya da ergenlik döneminde yahut yaşı ne olursa olsun şişman erkek çocuklarda meme gelişimi oldukça sık rastladığımız bir şeydir, ancak bu yaş gurubunda meme büyümesi her iki cinste de önemli bir hastalığın bulgusu olabilir.

Ben de oldukça acemi bir hekimim, ancak Allah tarafından ilahi bir yardım alarak, doğru hikaye almayı başardım da çocuğa bir sürü gereksiz tetkik yapmadık.

Östrojen zehirlenmesi, kişinin dışarıdan yüksek miktarda kadınlık hormonu alması sonucunda gelişir. Bu yaş çocuğu mesela yanlışlıkla annesinin doğum kontrol haplarını içerek zehirlenebilir.

Hormon yüksek dozda ve aniden alınmış olduğu için çok kısa sürede ortaya çıkan ve çabuk büyüdüğü için de bayağı ağrılı meme büyümesi olur. Bu ilk vakada tuhaf olan çocuğun memelerinin yavaş yavaş büyümesiydi. Anneye doğum kontrol hapı kullanıyor musun, çocuk onlardan içmiş olabilir mi diye sorunca, bir kutu hapı kaybettiğini hatırladı. Sonra o paketi içinde çok az miktarda kalmış bir şekilde çocuğun oyuncakları arasında buldular. Meğer çocuk annesini hapları içerken görmüş, o da annesi gibi teker teker kullanmaya başlamış. Hal böyle olunca da memeleri yavaşça büyümüştü.

Bu vakanın üzerinden daha bir hafta bile geçmeden ikinci vaka gelmişti, bu kez hikaye daha tipikti, ancak anne kesinlikle doğum kontrol hapı kullanmadığını iddia ediyordu. Daha sonra kadınla teke tek konuşunca, eşinden gizli hap kullandığını hatta, eşi anlamasın diye haplarını çocuğun bonibon kutusunda sakladığını öğrenmiştik.

İnanmayacaksınız ya da hekimseniz kolayca inanacaksınız, bütün meslek hayatım boyunca gördüğüm 3 östrojen zehirlenmesinin üçüncüsünü de o ayın içinde görmüştüm.

Şimdi bu vakalardan ne ders çıkarmalıyız.

En önemli ders, kesinlikle ilaçları bitene kadar kendi kutuları içinde saklayın. Bunun dışında deterjan, çamaşır suyu gibi maddeleri asla kutusundan başka bir şeyde saklamayın. Çok tehlikelidir.

Çocuklar gariptir, en güzel yemeği yemezler de gider çamaşır sularını içer, olmadık şeyleri yerler.  

Mesela bir acil nöbetimde birbirinden farklı 2 aile çamaşır suyu içmiş birer çocuk getirmişti. Çamaşır suyu içmiş çocuk kadar korkutucu bir şey yoktur. Bütün yemek borusu yanar, aylarca, yıllarca hastanede yatan, defalarca ameliyat olan çocuklar bilirim. Hatta bu çocuklardan birini ailesi terk etmişti ve çocuk hastaneden başka bir ev bilmiyordu, sonunda büyüyünce çocuğu posta olarak hastanede işe almışlardı.

(Burada hekim arkadaşlara bir kuraldan daha söz edeyim, ilaç zehirlenmesinden kuşkulandığınız ve ilaç içme hikayesi alamadığınız durumlarda, aileden, evdeki bütün ilaçları getirmesini isteyin. Sonra da üşenmeden kutuların içindeki ilaçları sayın, kutunun alındığı tarihle, hatanın günlük ilaç kullanma miktarı ile kutunun içindeki miktarı karşılaştırın. Bu şekilde bir hayli hastaya tanı koyduk.)

Şimdi burada hekim arkadaşlara çok tanıdık gelen ikinci kuraldan söz edeceğim; hasta hastayı çeker.

Henüz son sınıf öğrencisiyim, acilde çalışıyorum, bir nöbette 6 aylık hamile, karnı ağrıyan bir hasta geldi. Bu hastayı tanıyordum, çünkü kayınpederi çok tanınmış bir hocamız, eşi de doktor arkadaşımızdı. Kızcağıza apandisit tanısı koyulup, acil ameliyata alındı.

Aradan birkaç saat geçtikten sonra acile 6 aylık hamile, karnı ağrıyan bir başka kadın daha gelmesin mi? O hasta da apandisit olmuştu. Biz hepimiz şaşkınlık içindeyken, cerrahinin başasistanı bize ne şaşırıyorsunuz ki ‘’hasta hastayı çeker’’ demişti. Bu sözü ilk ondan duydum ama daha sonra çok kullandım.

Mesela ben endokrinci olmama rağmen bütün meslek hayatımda sadece 6 tane feokromasitoma (bir çeşit böbrek üstü bezi tümörü) vakası gördüm, çünkü özellikle çocukluk yaş gurubunda oldukça nadir görülen bir tümör çeşididir.

İnanmayacaksınız ama, henüz Hacettepe’de asistanken, pek tabii gene endokrinde çalışırken, ilk 2 hasta, 2 gün ara ile başvurdu. Üçüncü ve dördüncü hastalar arasında 2 hafta, beşinci ve altıncı hastalar arasında da 2 ay filan zaman vardır.

Yani gerçekten hasta hastayı çeker. Bulaşıcı hastalıkları elbette birbiri peşi sıra görmek doğaldır. Bazı zehirlenmeler (mantar, atropin, organik fosfor) de mevsimsel olarak artar. Mesela yeni tanı diabet hastaları aynı ay içinde koma ile gelirler. Ya da suda boğulmalar, güneş çarpmaları peş peşe gelir. Bunlar beklenen şeyler, ancak hastanın hastayı çektiğine dair o kadar çok örnek yaşadım ki, bir çoğunu hatırlayamıyorum bile, hatırladıklarımdan bazılarını daha yazmaya çalışayım.

Ataksia telanjiektazi denilen oldukça nadir bir genetik hastalık vardır. KTÜ’de çalışırken eğer bir çocuğa tanı koyarsam bilirdim ki yakında bir başkası daha gelecek. Bir ara bu o kadar sıkça başıma geldi ki, çocukların dosyalarını çıkartıp, nereden geldiklerine baktım. Daha sonra geldikleri köyleri harita üzerinde tespit edince, oldukça yakın köyler olduğunu keşfettim. Böylece Akçaabat ilçesinde bu genetik hastalığın sıkça görüldüğü (çünkü akraba evliliği sık) bir bölge keşfettim. Böylece o bölgede akraba evliliklerinin tehlikeleri konusunda eğitim toplantısı filan yaptım, ama tabii bir işe yaramadı.

(Yeri gelmişken ek bir kural daha vereyim, her çocuk doktoru aynı zamanda halk sağlıkçıdır, koruyucu hekimliğe canı gönülden inanır. Aşılara hayrandır. Çünkü aşıların ne kadar çok hayat kurtardığını gözleriyle görmüş, bütün benliğiyle yaşamıştır.)

Başka bir hasta hastayı çeker sözü örneği olarak da renal tubuler hastalıları verebilirim. Mesela bir renal tubuler asidoz tanısı koydunuz, 1,2 hafta içinde en azından bir Gitelman sendromu tanısı kaymanız kaçınılmaz gibi bir şeydir.

En nadir hastalıklardan birinden bütün hayatınız boyunca diyelim 2 kez gördünüz, muhtemelen birbirine oldukça yakın tarihlerde, aynı ayda, aynı haftada, hatta aynı nöbette görmüş olma olasılığınız bayağı yüksektir. Mesela ben endokrinci olduğum için bir çok diabet hastası, bir çok diabet koması gördüm elbette. Ancak bütün bu süre boyunca, diabet olduğunu bildiği halde, yeni karıştığı çevresinden, hasta olduğunu saklamak için insülin yapmayıp komaya giren sadece 2 hastam oldu. Elbette ki, ikisi de aynı ay içerisindeydi. Biri yatılı okula başlamış, diğeri ise yeni evlenmişti. İnsülin yapmayıp komaya girmişlerdi.

Diabetli hastaların gizlice fazladan insülin yaptıklarını oldukça sık gördüm, ancak insülin yapmayı bırakmaları çok daha nadirdir. Bırakma durumunda genellikle hastanın uyumsuzluğu söz konusudur. Böyle etraf görmesin diye insülin bırakan başka hastam olmadı.

Aynı nöbette her ikisi de tükenmez kalem ucunu soluk borusuna kaçırmış iki çocuk, ağır hidrosefalisi olan iki bebek, ne bileyim ateşli havale geçiren bir çocuğun işlerini bitirmeden, bir başkasının kapıdan içeri girmesi gibi sayamayacağım kadar çok hasta bir birini çekti.

Hatta bu sefer kıdemli asistanken, bir hafta sonu nöbetinde aynı çocuk hem cumartesi öğleden sonra, hem de pazar sabahı kafa derisini yarıp acile gelmiş ve 8 saat arayla çocuğun kafasına birkaç dikiş atmak gerekmişti. Hayır, hemen aklınıza geldiği gibi istismara uğrayan bir çocuk değildi, sadece azimliydi, başladığı yaramazlığı yarım bırakmak istememişti. Annesi ise üzüntüden, suçluluktan sinir krizi geçiriyordu. Kadını azimli bir çocuğun var, başına ne gelirse gelsin merakını tatmin etmek istiyor, isteklerinin peşinden gidiyor diyerek rahatlatmıştım.

Bu da bir başka çocuk hekimi kuralıdır. Çocuk doktoru olarak anneleri rahatlatmanın, öz güvenlerini sarsmamanın ne kadar değerli olduğunu biliriz. Annenin sakin ve kendine güveni olanını severiz, çocuğun sağlığı ve esenliği için panik halinde bir anne istemeyiz.

GINDIRLANIP GİDİYK VE BÜYÜĞÜ DELİ KÜÇÜĞÜ DELİ BEŞİKTEKİ BAŞINI SALLIYOR, BU SENE EN ÇOK AKLIMA GELEN SÖZLER BUNLAR. GINDIRLANIRKEN BİR DE DOKTORLUK HİKAYEM VAR.

Mecburi hizmet için Elazığ’a gittiğim dönemde, tanıştığım herkes bana yöresel ağızdan bir şeyler anlatmıştı. Mesela birine nasılsın diye sorduğunda ‘gındırlaniyk ha’ ya da ‘gındırlanıp gidiyk’ (yuvarlanıp gidiyoruz) şeklinde bir cevap almanız çok normal diye uyarılmıştım. Her ne kadar hiç kimseden bu cevabı almasam da söz hiç aklımdan çıkmadı.

Bu yıl genel ruh halimi soranlara ‘gındırlaniyk’ cevabı vermeyecek baba yiğit varsa çıksın karşıma.

Ne gariptir ki bütün ülke toprakları da gerçek anlamda gındırlani. Neredeyse bütün fay hatları faaliyete geçti. İran sınır bölgesinden Yunan adalarına sallanıp duruyoruz.

Büyüğü deli, küçüğü deli, beşikteki başını sallar sözü de hemen her ay yeni bir fay hattı aktive olunca aklıma gelen bir söz.

Allah sonumuzu hayırlara ulaştırsın.

Bu yıl emekli olmamın üzerinden 5 yıl geçti. Artık kolay kolay mesleki bir bilgi paylaşmam diye düşünüyordum, ancak geçen ay başımdan geçen bir olayı yazmam gerektiğini düşündüm. Dedim ya gındırlanik, bu kez eskilere gındırlanıp biraz hocalık öğüdü vereyim dedim.

Funda’yı, Çanakkale’de, bir arkadaşım sayesinde tanıdım. Geçen ay bana telefon açarak, bir hemşire arkadaşının 5 yaşındaki kızının vajinal akıntısı ile ilgili danıştı. Vajinal bir akıntı olunca insanların aklına hemen ‘erken ergenlik’ geldiği ve Çanakkale’de çocuk endokrin doktoru olmadığı için, bana ulaşmışlar.

Telefonda çocuğun akıntısının vasfını sorgulayınca adet kanaması değil de içine kan karışık iltihap olduğunu anladım. Yani çocukta ağır bir vajenit (vajen enfeksiyonu) vardı.

Herhangi bir diğer ergenlik belirtisi olmadan adet görmesi oldukça nadir görülen bir durumdur, genellikle kanamadan önce meme gelişimi, ya da kıllanma gibi belirtiler olur. Erken ergenlik durumunda da, ergenlik belirtilerinin sırası genellikle normal ergenlik gibi olur.

Adet kanamasında genellikle akıntı kırmızı kan şeklinde olmasına rağmen, bazen kahverengi sürüntü şeklinde hatta pıhtılı olabilir. Kokusu da kan kokusuna benzemekle birlikte taze kandan biraz daha ağır bir kokudur, bu kokuyu annenin çok iyi tanıması ve tarif etmesi beklenir.

Akıntının pis kokulu ve iltihaplı olması vajenit belirtisidir, bazen bu akıntı sadece çamaşır içine sürüntü şeklinde bazen de bol miktardadır.Sonuç olarak bana telefonda danışılan çocuğun durumu vajenitle uyumluydu. Vajenit bu yaştaki çocuğun henüz vajen pHsı asitleşmemiş olduğundan kolayca gelişir, daha da önemlisi çocuğun bu bölgesindeki anatomik yapılar birbirine çok yakın olduğu için hemen idrar yolları enfeksiyonuna dönüşür.

Bir türlü düzelmeyen  idrar yolu enfeksiyonu olan kız çocuklarında, özellikle de üreyen organizma idrar yollarında enfeksiyon yapması beklenen e coli gibi bir organizma değil de, ciltte enfeksiyon yapması beklenen staf, strep gibi bir mikropsa hemen akla vajenit gelmelidir.

Vejentit genellikle aktif seks hayatı olan yetişkin kadın hasatalığıdır. Bu yaştaki bir çocukta vajen iltihabı olmasının birkaç sebebi olur.

Bu durumda, maalesef, bu kadar küçük bir çocukta bile cinsel taciz akılda bulundurulması gereken ilk şey. Ancak bu durumun sorgulanması telefon ile yapılamayacak kadar nazik bir konu olduğundan hiç sormadım.

Elbette bunun dışında rekto vajinal fistül gibi çok ciddi anatomik sebepler bile olabilir ama bu durumda da daha kronik/ tekrarlayan enfeksiyonlar ya da akut fistüle sebep olabilecek travma ameliyat gibi şiddetli bir hikaye, dışkı kaçırma vb olurdu.

Ancak bu çocuğun hikayesi birkaç gün önce aniden başlamıştı, bu durumda, kıl kurdunu ilk planda düşünmek gerekir. Kıl kurtları anüste kaşıntıya sebep olurlar, kaşınırken, anüsteki bakteriler vajene doğru taşınıp, kolayca enfeksiyon gelişebilir. Buradaki en önemli belirti de kaşıntı ve bazen de dışkı üzerinde ya da anüs çevresinde görülen kıl kurtlarıdır.

Son yıllarda, bu yaşlarda, özellikle de bu kadar yoğun vajenit durumunda en sık sebep olarak vajen içerisinde yabancı cisim görmeye başlamıştım. Bir seferinde bir çocuktan saç tokası çıktığını bile hatırlıyorum ancak vajendeki yabancı cisim genellikle tuvalet kağıdı parçası oluyor. Çocuk temizlik yapmaya çalışırken, kağıt ıslanıp, bir topak oluşturuyor ve bu topak da hymen ( kızlık zarı) açıklığından sığacak büyüklükte olup, içeri itilebiliyor. Vajen içerisinde kalan bu kağıt parçası kolayca enfeksiyon oluşturuyor. Buna benzer en az 15/20 vaka gördüğüm için telefonda hemen büyük olasılıkla vajen içerisinde tuvalet kağıdı parçası olduğunu ve çocuk cerrahları tarafından yabancı cisim çıkartılmadan enfeksiyonun düzelmeyeceğini anlattım.

Telefonda yarım dakikada izah ettiğim durumdan kurtulmak aile için 20 gün süren bir macera halini almış.

Kadıncağız, benimle konuşulduktan sonra, çocuğunu alıp, çocuk cerrahına gitmiş, onlar kadın doğumcuya, kadın doğumcular, çocuk doktoruna göndermişler. Çocuk doktoru da bir idrar kültürü alıp çocuğu eve göndermiş. Herhangi bir iyileşme olmayınca, annenin aklına benim sözlerim gelmiş ve çocuğunu İstanbul’a götürmüş. Orada, vajenden kağıt topağını çıkartan doktor bu kadar basit bir şey için mi buraya kadar geldiniz diye şaşırıp kalmış.

Daha sonra aile kontrol için tekrar gittiklerinde bir de çocuğun psikolojisini bozuldu diye (aslında anneninki bozuldu) bir de psikoloğa gitmişler.

Burada da bütün bu hikayeye rağmen evvel emirde çocuğa cinsel taciz yapıldığı düşünülerek ona göre davranılmış.

Sonuç ne mi? Ey tuvalet kağıdı sen nelere kadirsin.

Bu kadar basit bir olayın büyük bir macera, aile ve çocuk için psikolojik travma haline gelmesinde yani olayın genelinde bilgi ve deneyim noksanlığı gördüğüm için yazmayı uygun buldum.

ÇOCUKLARA KARŞI İŞLENEN CİNSEL SUÇLAR ÜZERİNE; BİRAZ MESLEKİ, BİRAZ AHLAKİ DÜŞÜNCELER, ŞAHİT OLDUĞUM BİR KAÇ ÖRNEK, SUÇLANAN KURBANLAR VE BİR ÖNLEM ÖNERİSİ.

 

Son günlerde özellikle çok küçük çocuklara yönelik cinsel saldırganlıklarla ilgili, çok acı örneklerle sarsıldık. Bu olaylar  son dönemlerde artmış gibi görünüyor (bir istatistik bilmediğim için iddia edemem) ama yeni başlamadığı kesin.

Önce bu konulardaki genel düşüncelerimi sonra da meslek hayatımda karşılaştığım ve bir türlü aklıma sığdıramadığım bir çok acı olaydan birkaçını paylaşmak istiyorum.

Continue reading… →

BİR ASİSTAN (NALAN ÜÇÜNCÜ), BİR HEMŞİRE (AYŞE GÜVERCİN), BİR BEN, BİR DE TANI KOYARKEN HİKAYE ALMANIN ÖNEMİNİ VURGULAYAN BİR HASTAMIZ.

Süt çocuğu servisinin konsultanı iken, iki haftalık bir rapor almak zorunda kalmıştım. Bu iki hafta boyunca yerime bir başka arkadaşım bakmıştı. İşe başladığım zaman hastaların hepsi yeni hastaydı. Yeni bir servisi devir aldığım zaman, asistanlarımın zamanlarının ne kadar kıymetli olduğunu bildiğim için vizitin normalden uzun sürmesini istemezdim. Genellikle asistanlarla bir saatlik bir servisi tanıma viziti yapar, sonra gerekli gördüğüm hastaların üzerinde biraz daha zaman harcardım.

Continue reading… →

DALKAVUĞUN DOSTLUĞU KURDUN KUZUYA DOSTLUĞU GİBİDİR. GEREKSİZCE ÖVÜLMEYİ ŞİDDETLE REDDEDİYORUM.

Sanırım 1990‘lı yıllardı. Ergenlik yaşında bir kız çocuk dizlerinden birinde tekrarlayan artrit şikayeti ile yatırıldı. Daha önce dizi şişince ortopediye gitmiş, antibiyotik tedavisi, ameliyatla enfeksiyonu boşaltma tedavilerinden fayda görmeyince bize tetkik amaçlı göndermişler.

Hastaya  tek eklemi ilgilendiren bir romatoid artrit tanısı koydum. Kızın babası bizim dershanelerde temizlik işçisi olarak çalışan bir adamdı. Ben o sıralar oldukça genç bir öğretim üyesiydim, hasta sahibinin beni pek gözü tutmadığı için tedavimi reddetti ve çocuğun sevkini istedi ve  Hacettepe’ye götürdü.  Ayşın  Bakkaloğlu Hoca, hasta ile özel olarak ilgilenmiş ve tanımı doğrulayarak tedavi başlamış, yılda bir bize gelirsin diğer kontrollerini Ayşenur yapabilir diyerek hastayı geri göndermiş.

Continue reading… →

Show Buttons
Hide Buttons