Monthly Archives: Mayıs 2022

GÖĞE BAKAN KOCAKARI; HAZİRAN 2022

Bu yıl Haziran ayı; hicri takvime göre Zilkade ayı ile çakışıyor (31 Mayıs Zilkade/ 30 Haziran Zilhicce). Ay döngüsüne göz atacak olursak; 14 Haziran günü yay burcunda dolunay, 29 Haziran günü ise yengeç burcunda yeniay gerçekleşecek.  Yaz gün dönümü ise 21 Haziran, yani kuzey yarıkürede yılın en uzun günü, en kısa gecesi yaşanacak. Bundan sonra artık göksel yaz mevsimi başlıyor, günler yavaşça kısalacak.

Havanın açık olduğu günlerde, gün doğumuna yakın saatlerde gezegenler görünecek (Merkür ufka yakın ve zayıf görünürken, Venüs parlak). Bu ay belirgin bir yıldız kayması günü yok.

Maalesef bu yıl Haziran ayı hava tahminleri çok dengesiz. Hava aşırı sıcaklar ve fırtınalar arasında değişiyor, bir an diğerine uymuyor. Gece gündüz sıcaklıkları hala oldukça fazla, bu durum denizdeki müsilaj belasını biraz geciktirse de, bitkiler açısından pek uygun değil.

Haziran ayında halk arasında beklenen bazı fırtınalar vardır; 02  HAZİRAN       Fırtına, 03    HAZİRAN       Filiz Koparan Fırtınası (3 gün) (Yaklaşık 8 şiddetinde fırtına), 10    HAZİRAN       Ülker Doğumu Fırtınası (3 gün) (Ülker takım yıldızının boğa burcunda görülmesi), 22    HAZİRAN       Fırtına, 23    HAZİRAN       Gün dönümü Fırtınası (Güneşin dünyaya en uzak olduğu dönem/Yaz), 27    HAZİRAN       Kızıl Erik Fırtınası (2 gün) (Avrupa eriği sınıfında çiçek açma dönemi).

Haziran ayında bahçelerde yapılacak çok iş, geçirilecek çok zaman vardır. Bizim köyde bu yıl havalar çok geç ısındığı için, fide dikimi de oldukça geç başladı. Haziran ortasına kadar henüz büyümekte olan fideleri de dikmek mümkün. Ayrıca dikimi yapılan fidelerin yabani otlardan temizlenmesi, büyüyen fidelerin alt dallarının budanması, solan yaprakların kopartılması gibi işlemler var. Yağmur yağmazsa bu aydan itibaren fidanların sulanması da gerekiyor.

Bezelye, bakla gibi kışın dikilen bazı sebzelerin hasat zamanıdır. Çilek, kiraz gibi bazı ilk yaz meyveleri çıkmaya başlar.

Balık av mevsimi değildir, olta balıkçılığı zamanıdır; mercan, mersin, orkinos, orfoz, sardalya gibi balıklar yenilebilir.

Okulların tatil olduğu ve bir çok kişinin yazlıklara göçtüğü mevsimdir, deniz suyu sıcaklığı herkesin denize girebileceği kadar yüksektir.

YAZLIK SEBZE BAHÇESİ HAZIRLIKLARI, DİKİMİ, BU YIL İLK KEZ DENEDİĞİMİZ MALÇ YÖNTEMİ

Sebze bahçesini evin arkasında bahçenin oldukça düz olduğu tek alanda yapıyoruz. Bu kısım sanırım 400 metrekare filan gibidir, ortasında köye doğru giden beton bir yol var. Bu yolun bir tarafına bir kaç meyve ağacı dikmiştik, yolun diğer tarafında ise yolun kenarı boyunca birkaç asma dikili, arkada kalan 150 metrekare gibi bir alanı ise sebzeler için hazırlıyoruz. Geçen yıla kadar bu kısım Nermin’in ilgilendiği alandı. Geçen yaz bu alanın en ucuna kök sebze bahçesi yaptırdım, yabani ot mücadelesini ben yaptım, asmalarla da ben ilgilendim. Üzümlerden ve havuçlardan aldığım cesaretle kışın meyve fidanlarının altına bakla, pırasa, karnabahar, soğan gibi kış sebzeleri diktim. Köstebeğin sarımsaklarıma verdiği zarar haricinde bir hayli başarılı olduğum için bu sene yaz bahçesiyle de kendim ilgilenmeye karar verdim.

Sebze bahçesinin toprağını hazırlamak bir önceki sene bostanı tamamen kaldırdığın zamanda başlıyor. Sonbaharda bu bölgeyi iyice çapalayıp, kış boyunca toprağın havalanmasını sağlamak gerekiyor. Kışın bu alanı boş bıraktım, sadece bahçeden çıkan otları ufak yığınlar halinde kurutup, yaktım.

Bu kış çok yağmur yağdığı için bahçenin her alanında olduğu gibi bu alanda da oldukça fazla yabani ot çıkmıştı. Ramazandan önce bu alanı yeniden  makine ile çapalattırdım. Otlar ve küller iyice toprağa karıştı. Toprak bir kez daha havalandı. Damla sulamanın boruları kontrol edildi, hasarlı olanlar tamir edildi. Ramazanda tekrar çapa yapıldı, toprak iyice ufalandı, küreklerle sebzelerin dikileceği tarhlar yükseltildi, tarhların tepe noktalarından geçecek şekilde sulama boruları serildi. Bundan sonra iş başa düştü; tarhların üzerine gübre, leonardit ve gülleci bulamacı döktüm.

Bu yıl bahçeyi daha geniş tuttuk, tarhların arasında en az üçer metre mesafe var. Bu genişliğin avantajları olacak diye düşünüyorum, bitkiler birbirlerinin gölgesinde kalmayacak, aynı sebzenin farklı cinslerinin birbiri ile tozlaşmasını engellemiş olacağız, dejavantajı ise daha büyük bir alanda yabani ot mücadelesi yapmak gerekecek. Bu yaz yabani otlarla o kadar uzun süre harcamak istemiyorum, ilk kez malç yöntemi deneyeceğiz. Sebze tarhlarını siyah naylonlarla kapatacağız, güneş ışığından mahrum kalan yabani otlar bitmeyecek, toprak bütün gücüyle sebzeleri besleyecek, su kaybı ( buharlaşma) daha az olacak, deneyip göreceğiz. Gidip bir top siyah naylon aldım, tarhların boylarına ve sayısına göre kestim.

Bu arada havalar oldukça soğuk gittiği için dikme işlemini iyice geciktirdik. Normalde bizim köyde 23 Nisan ile Hıdrellez arasında dikimler başlayabilir ama bu yıl Mayıs ortasında dikime başladık. Hatta bazı fideler muhtemelen Haziran başını bekleyecek.

Hem Çanakkale’den hem de Lapseki’den domates, biber, patlıcan, kabak, salatalık yerli çeşitlerden bir sürü fide aldık. Böyle yazınca pek az çeşit varmış gibi görünüyor, ama mesela kıl biber, köy biberi, çarliston biber, dolmalık biber, kapya biber, acı biber gibi çeşitleri var. Keza patlıcan, domates her birinden birkaç çeşit var. Tabii bir sürü de Nermin’in tohumdan hazırladığı fideler var. Ayrıca bahçenin çeşitli yerlerinde bal kabağı, domates, kavun gibi fideler belirmeye başladı. Bahçenin çeşitli yerlerinde kendiliğinden çıkan fideleri eğer yerleri uygun ise orada bakmaya çalışıyoruz, değilse kendi hallerine bırakıyoruz. Bu yıl çeri domates dikmedik, çünkü zaten bu kendiliğinden çıkan domateslerin çoğu çeri domates. Son olarak komşu kadının bütün tohumları atalık olduğundan birkaç perese (burada fideye perese diyorlar) de ondan kapabilirsem çok iyi olacak.

Bu yıl ilk defa naylon serdiğimiz için bir hayli acemilik çektik, gerçekten en kolay nasıl yapabileceğimizi düşünmek için bayağı zihinsel mesai harcadım. Damla sulama boruları 30 cm aralıklarla küçük delikleri olan borular, bu tali borular, su deposundan gelen bir ana boruya musluklu bir cıvata ile bağlanıyorlar. Böylece siz isterseniz bütün borulara su veriyorsunuz, isterseniz bazı boruları kapatıp o sıralara su vermeyebiliyorsunuz. Boruların delikleri minicik olduğu için damla damla su akıyor. Bu sistem İsrail’de bir Kibbutzda ( bir nevi komünist rejimle idare edilen çiftlikler, Yahudiler önce Filistin’den para ile toprak satın alarak bu çiftlikleri kurmuş ve zamanla ülkeyi ele geçirmişler) keşfedilmiş, vaktiyle bu kibutzu gezmiştim.

Malçlama yöntemi ise sebzeleri diktiğiniz toprağı talaş, naylon gibi bir malzeme ile kaplama yöntemidir. Bu yöntemle hem bitkinin kökleri daha sıcak tutulur, hem su buharlaşması azaltılır, hem de yabani otların önüne geçilir. Nermin bu yöntemi bilmediği ve hiçbir konuda konfor alanının dışına çıkmadığı için bir türlü yapamamıştık, bu sene işi ben ele alınca yapmaya karar verdim.

İlk sırayı dikerken biraz acemilik çeksek de kolayca başardık. Sadece dikim işlemi biraz daha uzun sürdü hepsi o kadar. Umarım bu yöntem söylendiği kadar işe yarar, sırf yabani ot çıkmasını engellese o kadar bile yeter. Bu yöntem anlaşılan bizim köyde ilk kez kullanılıyor, komşular başımıza dikildiler ne yaptığımızı öğrenmek istediler. Umarım sevgili bahçem göze gelmez.

Tabii sebzeler dikilirken dikkat ettiğimiz bazı noktalar oluyor. Mesela domates gibi toprağı çok sömüren sebzeleri her sene farklı yere dikiyoruz. Bu seneye kadar domatesler seraya yakın tarhlara dikildiler, bu yıl seradan en uzak alana onları diktik. Aslında diğer sebzelerin yerlerini de mümkün oldu kadar değiştiriyoruz. Bir başka dikkat ettiğimiz nokta ise her sebze tarhına ara sıra birkaç adet fesleğen, reyhan gibi kokulu bir ot dikmek, bu sayede hem güzel kokulu bitkileri üretmiş oluyoruz hem de arıları sebzelere çekip, güzel koku sevmeyen bazı haşaratı uzaklaştırmayı umuyoruz. Bir başka önemli şey de hiçbir zaman acı biberi diğerlerinin yakınına dikmemek gerekiyor, yoksa tatlı biberleri de acılaştırıyor. Aynı sebzenin farklı türlerini de yan yana dikmemek gerekiyor, tozlaşıp tamamen farklı bir tür ortaya çıkartabiliyorlar.

Bu yıl yeniden denediğimiz bir tür de benim lotus dediğim, daha önce başarılı olamadığımız enginar fideleri oldu. Nermin onları tohumdan yetiştirdi, ama bence toprağa birbirine çok yakın olacak şekilde dikti. Enginar nasıl olsa ancak iki yılda büyüyen bir bitki, Nermin’in diktiği bütün enginarlar canlı kalırsa seneye seyreltmek için bazılarını taşımak gerekecek gibi görünüyor. Bunlar da başarısız olursa bir daha denemeyeceğim.

Bu arada evde ciddi bir gübre kriz yaşadım. İki yıldan beri bir gübre bulmakta sorun yaşıyorum, döne döne gübre arıyorum, çevredeki bütün gübre yığınlarını ezberledim . Kimi veririm deyip kendi kullanıyor, kimi ağırlığınca para istiyor. Çanakkale pazarına fideleri almak için bizim kızlar gitmişlerdi, Sarıcaeli köyünden bir kadınla tanışmışlar, kadın kendi hayvanlarının gübresinden alabileceğimizi söylemiş. Köylerinde üniversitenin bir kampüsü var, oraya yakın bir yere yığdım, istediğiniz kadar alın, hatta yeter ki alın, para mara da istemem demiş.  Tabii gübre bulundu diye önce çok sevindim, fakat bizim kızlar kadının ne adını ne telefonunu almamışlar. Şimdi Sarıcaeli köyünden büyük göbekli kadını nasıl bulayım da gübreyi alayım hiçbir fikrim yok. Vallahi sinirimden ağlayasım geldi. Hayvan tersi için bu kadar zihinsel, fiziksel ve duygusal emek harcayacağım aklımın ucundan geçmezdi.

Bu aylarda bahçede işler oldukça fazla oluyor, elbette ağaçlara da bakım verildi, bahçede yaptığım ve yapmayı planladığım bazı projeler de var, ama onları artık sonbaharda yazarım, bu kadar üst üste bahçe yeter.

Bahçıvan
Ben

YAZLIK SEBZE BAHÇESİ HAZIRLIKLARI BİR ÖNCEKİ SENE TOHUM SEÇMEKLE BAŞLIYOR.

Bu yazıda yazlık sebze bahçesini nasıl hazırladığımızdan bahsetmek istiyorum. Yazlık sebze bahçesinin hazırlanmasına bir önceki yazdan başlanıyor.

İlk iş önümüzdeki sene için (sonraki yıllara da saklamak için bir yıl için gerekenden gereken miktardan iki, üç kat daha fazla) tohum elde etmek.

Tohumu elde etmenin birkaç yolu var; domates, biber, kabak gibi sebzelerin, tadı, kokusu, şekli güzel olan bir kaç tanesinin çekirdeklerini sebzeden ayırdıktan sonra kağıt üzerine alarak, çok güneş almayan ama nemli olmayan bir ortamda kurumalarını sağlıyoruz. Patlıcandan henüz tohum almadık, ama ilk çıkanlardan birkaç patlıcanı tohumluk olarak ayırıp, dalında iyice olgunlaşmasını bekleyip, belli bir olgunluğa gelince çekirdeğini ayırıyorlar.

Fasulye, börülce, bamya gibi bazı sebzelerde bitkiyi olduğu gibi tohumluk bırakıyoruz. Tohumluk ayrılan bitkilerin fasulyelerini toplamıyoruz ve olgunlaşmaya bırakıyoruz. Burada genellikle kimsenin aklına gelmeyen bir noktadan söz etmek istiyorum. Bitkiler kendi soylarını devam ettirmek için çiçek açıp, sebze veriyorlar, bizi beslemek için değil. Fasulye örneğinden devam edece olursam tohumluk ayırdığımız ve toplamadığımız bitkinin üzerinde artık yeni fasulye yetişmiyor, mevcut  fasulyeler olgunlaşmaya devam ediyor, oysa üzerindeki fasulyeleri (tohumlarını) topladığımız bitkiler, hızla yeni fasulye vermeye devam ediyor. Çiçekler de öyle, gülleri kestikçe yeniden açıyorlar, eğer dalında solmasına isin verirseniz, yeniden tomurcuk yapmıyorlar.

(Yani sebzeleri topladıkça yenilerinin çıkmasını sağlamış oluyorsunuz. Sebze bahçesinin evin hemen yanında olmasının en büyük faydası;  her gün ufak da olsa hasat yapabilmek. Bahçeyi haftada bir toplasanız, birçok sebze biraz kartlaşmış olacak ve diyelim ki toplamda 5 kilo fasulye toplayacaksınız, aynı bahçeyi haftada üç kere toplasanız, üç seferde de 3/4 kilo toplayabiliyorsunuz, hem de taptaze oluyorlar. Sonuç olarak sık hasat yapmak verimi artırıyor.)

Fasulye gibi bazı tohumlar çok belirgin iken birçok tohum benim gibi acemi biri için karışabiliyor.  Tohumu tanısanız bile cinsini karıştırabilirsiniz, çünkü mesela domatesin bir sürü cinsi var, en deneyimli çiftçiler bile karıştırabilir, yani mutlaka tohumun hangi cins olduğunu ve nereden geldiğini yazmak lazım.

Biz kendi ürettiğimiz tohumlara sadece mesela armut şeklinde kabak yazarken,  komşumuzun atalık tohumlardan ürettiği ve bize getirdiği kavun, karpuz gibi meyvelerden ürettiğimiz tohumları da mesela köyden ( yada Emine)  karpuz diye kayıt ediyoruz. Halileli domates, Bayramiç fasulye,  Sapanca kabak, Fundanın annesi acı biber, Ayşe’nin Marmaris’ten getirdiği kavun gibi hem ürünün türünü, geldiği yeri hem de bize hatırlatan bir özelliğini yazarak saklıyoruz. Ayrıca Belediyenin kendi tohum bankasında ürettiği, bazen de farklı sivil toplum kuruluşlarının ürettiği ve dağıttığı tohumlardan da alıyoruz. Bazen köy pazarındaki köylü kadınlardan, arkadaş tarlalarından da tohum aldığımız oluyor, onları da isim vererek saklamaya özen gösteriyoruz. Bir başka tohum aldığımız yer de Rize; alışık olduğumuz ve burada pek de bilinmeyen karalahana, ince saplı pazı, sultani bezelye gibi tohumları oradan getiriyoruz.

Ayrıca maydanoz, havuç gibi bazı bitkilerin tohumlarını hazır paketlerde alıyoruz. Emre’yi ziyaret için Lozan’a gittiğimizde oradan bile tohum aldık, anladık ki, onların tohumlarının genetiği ile oynanmamış, oradan getirdiğimiz tohumların hepsini ertesi yıl da üretebildik, bizdeki hazır tohumları ise her sene yeniden almak zorundasın.

Son 2 yıldan beri kompost yaptığımız alanlardan yeterince çeri domates çıktığı için onlardan tohum yapmıyoruz.

Kıvırcık marul, kişniş, dereotu, turp, karalahana gibi çok ince tohumlu bitkilerin kendiliğinden tohum dökmelerini bekliyoruz.

Kabak, kavun, karpuz, bezelye, havuç gibi bir sürü sebze direk tohumdan dikiliyor. Bunların tohumlarının bazıları çok küçük oluyor, elle savurunca bazen hepsi aynı yere birikiyor, dağılımın homojen olması için iyice mısır unu ile karıştırıp, o şekilde serpiyoruz.

Patates, soğan, sarımsak gibi bazı kök bitkiler biraz farklı; soğanların tohumları bir yılda ufacık soğancıklar haline geliyor, bunlardan alıp dikiliyor. Sarımsakların dişleri ayrılıp dikiliyor. Patatesler ise genellikle köklenince ufak parçalara ayırıp, o parçaları dikiyoruz, aslında minik patatesler şeklinde Nisan başında dikiliyor. Evde köklenen, sürgün veren bütün soğanları da toprağa oturtuyoruz.

Her bir bitkinin uygun dikim zamanı var, bu zamana uymak gerekiyor.

Bazı bitkilerde tohumlar direkt olarak dikilirken, birçok bitkide fide yetiştirmek gerekiyor. Mart ayı gelince yaz sebzelerinden fide üretimi zamanı gelmiş oluyor,  tohumları viyollere dikip seraya alıyoruz. Bunları sabırla sulayarak, hava sıcaklığına göre seranın pencerelerini açıp, kapatarak sera içi sıcaklığı ayarlıyoruz ve fidelerin büyümelerini bekliyoruz. Çanakkale ve Lapseki’de fide alabileceğimiz yerler belirledik, eksik fideleri de oralardan alıyoruz. Oralardan aldığımız fidelerin yerli tohum olmasına dikkat ediyoruz. Bu yıl Nermin renkli domates tohumlarını kaybettiği için bulursak sarı, yeşil, siyah domates fidesi de alacağım.

Bizim köyde havaların durumuna göre Hıdrellez civarında dikim işlemleri başlıyor ve Mayıs sonuna hatta Haziran başına kadar sürebiliyor. Bu yıl havalar Mayıs ayının ortasına kadar bir hayli serin gideceği için sebze dikim işini Hıdrellezden sonraki haftaya bıraktık, çünkü köyümüzün denizden yüksekliği 270 metre ve gece sıcaklıkları henüz 10 derecenin üzerine çıkmadı. Bu yıl sebze bahçesinde ilk kez malç yapacağız, dikimi yapınca yazmayı düşünüyorum.

Şimdilik sadece bal kabaklarını diktik, geçen yıl pek verimli değildiler, bu yıl onlar için de bir iyilik düşündüm.  Kabak çok fazla su ve gübre isteyen bir bitkidir, Rize’de gördüğüm kadarıyla bayır aşağı salınmaktan da pek hoşlanır. (Bizim köyde kanalizasyon var, ancak yetersiz olduğu için fosseptik kuyu yaptırdık, iyi ki yaptırmışız, birkaç yeni ev yapılınca kanalizasyon sizlere ömür hale geldi. Neyse bizim kuyu bahçenin kuytu bir köşesinde, bayağı gevşek taşlarla örüldüğü için, bahçenin o köşesinde toprağın diğer yerlere göre ciddi derecede nemli olduğunu ve çok daha fazla yabani ot geliştirdiğini fark ettim. Hem de yokuş bir alanda, güneşin en kızgın zamanında meşe gölgesinde kalıyor. Tamam, burası Rize’ye çok benziyor diye düşündüm, Rize’nin bal kabağı da çok güzel olur.) Ben de bu yıl tam bu bölgede kabaklar için yer kazdırdım.

Nermin çeşitli kabak türlerinden 10 tane fide yapmış, bunlardan 7 tanesi dikilecek kadar büyümüştü. Dört tane de Rize kabağı çekirdeği buldum.

Dikme işleminden önce kazılmış toprağı iyice ufaladım, gübre ile karıştırdım, can suyu verdim, ondan sonra fideleri dikip, üzerlerine de zararlılardan ve köstebekten koruyacağını umduğum gülleci bulamacı döktüm. Son olarak bu gün güneşten korumak için üzerlerini yaprakla örttük. Rize çekirdeklerini ise tohumdan diktim. Bundan sonra artık fidelerin biraz daha büyümesini bekleyerek altlarını toprakla yükselteceğim ve işi tabiat anaya bırakacağım. Fosseptik kuyusunun bereketine güvenmekle doğru mu yaptım yaz sonunda anlaşılacak.

Viyöllerdeki fideler
Rize kabağının ocağı
Suyunu, ilacını verip, yerini kaybetmemek için başına çubuk diktik
Fideden diktiğimiz kabaklardan biri
Fide kabaklar böyle bir sıra halinde dikildi ve üzerleri yaprakla kapatıldı

BAHÇE ARTIK KENDİ PEYZAJINI KENDİ YAPMAYA BAŞLADI; BAHÇE BANA, BEN BAHÇEYE İYİCE ALIŞTIK.

Buraya yerleşmeden önce Nermin, bir bahçenin kendine gelebilmesi için en az beş sene gerektiğini, bundan sonra artık bitkilerin iyice büyümesini bekleyeceğimizi söylemişti. Gerçekten de tam beş seneyi devirdik ve bahçe artık bayağı kendine geldi. Kendine gelmekle kalmadı, bayağı doğurganlaştı.

İlk geldiğim günden itibaren bahçede tıbbi ve aromatik bitkiler yetiştirme gayretine girdim. Bahçenin bu iş için en uygun olacağını düşündüğüm alanı ise evin önündeki bayır oldu. Bu alanı küçük taş duvarlarla pek de tekin olmayan bir şekilde taraçalandırdık ama gene de birçok kademe ciddi derecede dik, yani yürümek bayağı hüner istiyor. Bahçenin bu bölgesini Rize’nin çay bahçelerine benzeterek, aromatik bitkilerle donattım ve adını çaylık koydum. Neredeyse bütün tıbbi ve aromatik bitkilerim bu alanda bulunuyor.

Geçen yıl Çanakkale Belediyesinin açtığı aromatik bitkiler parkını gezince oldukça yeterli bir bahçe oluşturduğumu anladım, bendeki bitki türü o parktakinden geri kalmıyor, ancak elbette bitki sayısı parka göre çok az. Bu bahçe çok da özel bir bakım gerektirmiyor, sulama yapmıyorum, sadece ilkbaharda gerekenleri buduyorum, özel bakım isteyenlerin altını çapalayıp, gübreliyorum. Hepsi bu kadar. Tabii bir de yaşam alanlarını yabani otlardan temizliyorum. Bu kadar az bakıma rağmen tohum saçıyorlar. Bu tohumlar rüzgarla yayılıp, genellikle duvar diplerinde yeni bitkiler çıkmasına sebep oluyorlar. Bu yavrulardan yerini beğendiklerimi yerlerinde bırakıyorum, bazı taraçalarda duvar dibine bilerek dikmişiz gibi ikinci bir bitki sırası oluşturdular. Uygun yerde olmayanları ise saksılara alıyoruz, sonbahara kadar saksıda bakıp, sağlıklı olanları istediğimiz yerlere dikiyoruz.

En çok oğul veren bitki mercanköşk bitkisi, onu adaçayı ve adamotu takip ediyor. Biberiye normalde oldukça dayanıklı bir bitki olasına rağmen, nedense bu bahçeyi pek sevmediler, içlerinde kuruyanlar oldu, pek keyifli olmasa da yaşamaya devam edenler var. Lavantalar ise son iki yıl küllerinden yeniden doğuyorlar diyebilirim. İki kıştan beri Mart ayı oldukça soğuk geçtiği için bu ayda lavantalar tamamen kurumuş görünüyor, oysa canlılar, köküne yakın olacak şekilde budayıp, yeni filizlerin güneş görmesini sağlamak gerekiyor, yazın eski boylarını buluyorlar. Itır da her kış ortadan kalkıp, bu mevsimde yeniden canlanıyor. Buna karşılık kekikler kışı rahatça atlatıyorlar. Çaylığımda birkaç çeşit kekik var, pek doğurgan sayılmazlar, sadece kendileri büyüyüp daha geniş bir alan kaplıyorlar. Bir de örtücü bir kekik türü var, o bir hayli büyük bir yeri kapladıktan sonra artık en eski olan kısımlardan bir hayli yaşlandı. Bu yıl ona bir hayli bakım yaptım, hem de birkaç kök avluya da diktim, ama onlardan pek umutlu değilim. Zahter ve Çanakkale kekiği denilen beyaz çiçekli top kekik yetiştirmem mümkün olmadı. Neyse ki zeytinlikte her ikisinden de bolca var.

Bu sene çaylıkta en çok memnun olduğum bitki Mürver ağacı, galiba yeterince büyüdü, bu yıl üzerinde bol miktarda çiçek var, umarım meyvesi de olur. Bu ağacı ilk geldiğimiz sene dikmiştik, geçen yıla kadar sadece çiçek veriyordu, geçen yıl ilk kez çok az miktarda meyve verdi, bu yıl artık meyve vermesini bekliyorum. Çünkü bu meyveden şurup yapıyorum. Aşağıdaki köy yolunda bir tane var genellikle ondan toplarım, geçen sene ise yukarı köyün bir harabesinin içerisindeki ağacı topladım. Bu yıl artık harabelerde, yollarda sefil olmak istemiyorum.

Çaylıkta kıyasıya mücadele ettiğim ve kökünü kurutmaya çalıştığım bitki ise yabani sumak, çünkü çok arsız bir bitki ve zaten zeytinlik yolu yabani sumak dolu, çaylığımda sumak istemiyorum. Bir de çakal eriği (güvem) ile mücadele halindeyim, çünkü bizim çevredekiler erkek ağaç, meyve vermiyor.

Bu bahçeye eklemek istediğim ve şu ana kadar tohumundan büyütmeyi başaramadığım bitki ise kudret narı. Şimdi ise fideden büyütmeyi deneyeceğiz.

Bahçeye bir sürü çiçek de diktik, ancak bahçe oldukça büyük, bir araba dolusu getirip bolca diktiğimiz çiçekler azıcık kalıyor. Çözüm yabani çiçeklerde hem bakım istemiyorlar, hem de bahçeyi sarıp son derece göz alıcı bir görünüme kavuşturuyorlar. Mesela aynısefa çiçeğinden bir komşudan iki kök almıştım çoğu kez kendim tohumlarını dağıtarak neredeyse bütün bahçeye yaydım. Hem çok güzeller, hem uzun süre bahçeye renk katıyorlar, hem de şifalı bir çiçektir. Bu yıl yeni olarak, Gamzenin bahçesinden aldığım yabani menekşeler çapalanmayan bir yerde olduklarından tohumları kaybolmadı, galiba yerlerini de sevdiler bu yıl en coşkun çiçekler onlar, inanılmaz güzel görünüyorlar. Daha önceki yıllarda, kırlardan kökleriyle birlikte getirdiğim, anemonlar, çiğdemler az da olsa açtılar, gelecek ilkbaharda gene elimde kürek, kova ile gezip yabani çiçekleri bahçeye taşımaya niyetliyim, ancak bu kez bahçenin çapalanmayan alanlarına dikeceğim.

Geçen sene çaylık dediğim alanda birkaç kök gelincik bırakmıştım, bu sene çok bol miktarda gelincik var. Şu anda bahçenin diğer her parçasında sıkı bir yabani ot kontrolü sağlamaya çalışsam da çaylık, gelinciklerin solmasına ve tohum atmasına kadar bekleyecek. Böylece lavantalar başlarını gösterene kadar o kısım gelincik tarlası olarak göz dolduracak. Aralardaki istenmeyen otları tohumlarını atmadan seçerek almaya çalışacağım.

Dediğim gibi bahçe artık kendi peyzajını oluşturmaya başladı, sadece çiçekler, çalılar çoğalmıyor, kendiliğinden çıkan ağaçlar da var. Mesela çaylığın aşağı kısmına zakkum ağaçları dikmiştik. Zakkum da bu bölgede bayağı iyi yetişen bir ağaç, fakat nedense bizim bahçeyi sevmedi, her kış soluyorlar, dalları köklerine yakın kesiyorum, yazın yeniden yeşeriyorlar. Kendi diktiklerimiz bu kadar nazenin iken nasıl olduysa kendiliğinden beton yolun altında, neredeyse toprak bile olmayan bir yerde bir zakkum daha çıktı ve gayet güzel büyümeye başladı.

Bahçede gene yol olarak düşünüp, kayrak taşı döşettiğimiz bir yerde ana çınara yakın bir bölgede yeni bir çınar fidanı büyümeye başladı, iki senede boyu 3 metreye ulaştı. Ufak tefek meşe fidancıkları da var, ancak onlardan henüz büyüyen olmadı.

Bahçeyi ilk aldığımız zaman bir eğri bir badem ağacı vardı. Geçen yıl komşunun bahçesinde bir göçük oldu, bu göçük bizim bahçeye çok yakın olduğundan mecburen çok çirkin bir istinat duvarı (daha) yaptırdık. Bu duvarı yaptırırken bizim bademin bulunduğu yamacın hemen yanında bir yeraltı dereciği olduğunu fark ettik. Bu dere çok yavaşça yamacı kaydırıyormuş, meğer badem de o nedenle eğriymiş. Duvarla badem de sağlama alınmış oldu, eğrilen ana gövdeyi kestirdik, yanındaki daha genç ve düzgün dalı gövde niyetine bıraktık. Ancak bu ağaç artık ömrünü tamamlıyor gibi hissediyorum, iki yaz önce bahçeye bol miktarda badem döktü ve şu anda bahçede bir sürü yavrusu büyüyor, kendi ise iki yıldan beri doğru dürüst badem vermiyor. Geçen yıl tam çiçek açtıkları dönemde kar yağınca köydeki bütün bademler meyve vermemişti, ona yormuştum ama bu sene komşu tarladaki bademin bile üzeri dolu, sadece bizimki az meyve verdi. Bakalım takipteyim.

Bahçe paramparça dedim ya, bir de yarı açık avlumuz var; içi yoldan görünmesin diye avluya bir bahçe teli diktirdim, bu tele yaz kış yeşil bir sarmaşık sardırdım. Bu sarmaşığı sardığımız tele uygun olarak dikdörtgen bir biçim alacak şekilde (isteyen önünde Kızılkeçili hatırası resmi çektirebilir) budayıp duruyorum, bahçede geometrik şekli olan tek bitki bu.  Bu sarmaşık da köklerinden yeni bitkiler çıkartmış, onları da saksılara aldık, eğer sonbahara kadar canlı kalırlarsa yeni yaptırdığımız duvarı bu sarmaşıkla kapatma projem var. Bahçedeki bütün beton duvarları sarmaşıklarla kapatıp yeşil duvarlar haline getirme projem var, ancak o kadar çok duvar var ki bir türlü kapatmak mümkün olmadı, belli ki birkaç yıl daha sabırla çalışmak gerekecek.

Geçen yıl duvarlardan birinin altında ne olduğunu anlayamadığım, ancak çok güzel göründüğü için kendimiz diktik sandığım bir bitki çıkmıştı. Bu bitki hiç çiçek açmadan 2,5 metre kadar büyüdü, sonunda boyuna göre çok küçük, sarı çiçekler açtı, fakat çiçeklendikten kısa bir süre sonra yere doğru devrildi. Ben de bu ufacık çiçekler için seni bakmam deyip kökünden sökmeye çalıştım, meğer yabani yer elmasıymış ( önceden bahçenin çok farklı bir yerine yerelması dikmiş fakat başarısız olmuştuk).  Zaten çok severim, yabanisi çok daha lezzetli. Geçen sene birkaç yumruyu yerinde bırakmıştım, bakalım bu sene tekrar çıkacak mı? Çevrede benzer bir bitki göremiyorum, bildiğimiz yer elmalarına göre çok daha beyaz kabuklu ve çok daha keskin baharatlı, yani farklı bir bitki, acaba tohumu nereden ve nasıl bahçeye geldi?

Son olarak da yabani pazıdan bahsetmem gerek. Bahçenin bir köşesinde tohumunun nereden geldiğini bilmediğim yabani pazı var. Bahçenin o bölgesine pazı dikmeyerek tohumunun karışmasını önlemeye çalışıyorum. Geçen sene bir kök olan yabani pazı bu yıl birkaç kök yaptı, şimdi tohuma durdular. Onları çok önemsiyorum, çünkü çok lezzetliler ve sapları da pazı sapına benziyor, oysa burada diktiğimiz bütün pazılar kalın saplı farklı bir cins, o da kötü değil ama sanki faklı bir sebze, yazın Karadeniz’e gittiğim zaman unutmazsam pazı tohumu alacağım.

Bölgede endemik olan gülhatmi çiçekleri de asla diktiğimiz yerlerde olmuyor, canları nereyi çekmişse gidip orada büyüyorlar.

Bu memlekette bütün arazi sahipleri, iki arazi arasında doğal alanlar bırakıyorlar, bu alanlarda endemik bitkiler hayatlarını devam ettiriyor, hem de doğal bir çit oluşturuyorlar. Bu alışkanlıkla bizim bahçenin etrafında da iki tel arasında insansız toprak sahaları var. Bu alanlardan birinde pek de hoşuma gitmeyen bir bitki bizim bahçede de çıkmaya başladı, yok etmek için ne kadar uğraştıysam başaramadım, geçen yıl belediyenin bahçesini gezince bu bitkinin misk adaçayı olduğunu anladım. Şimdi kalan tek kök bitkiyi gözüm gibi bakıyorum.

Toprağına baktıkça bahçe giderek daha çok kendine yeter hale geliyor, kendi peyzajını kendi geliştiriyor.


Gamzenin bahçesinden yabani menekşe
Aynısefalar
Gelincikler
Mor ve beyaz salkımlar
Mürver
Sarmaşık ve kudret narı yavruları
Prometeusa özenen lavantalarım
Duvar dibindeki sıra tamamen kendiliğinden çıktı
Betondan kendiliğinden çıkan zakkum
Öndeki çınar fidanı, arkadakinin yavrusu, resimdeki bademler de kendiliğinden
Yabani pazılar tohuma durdu
Bütün bahçede geometrik budanan tek bitki, avluyu gözlerden saklıyor

KÖYDE BAHAR BAHÇE ZAMANLARI; EVİN BAHÇESİNDE YAPTIĞIM BAZI İŞLER; TOPRAK GÜÇLENDİRME, OT VE KÖSTEBEK MÜCADELESİ

Geçen yazılardan birinde zeytinlik ve meyve fidanlarının olduğu bahçelere bakım yaptığımızdan söz etmiştim. Bu yazıda evi çevreleyen bahçede neler yaptığımızı anlatmak istiyorum. Rize kökenli olduğumuz için dümdüz tarlalar dururken, gelip bir dere vadisinin yamacını içine alan bir arazi satın aldık. Arazi böyle arızalı olunca yollar, istinat duvarları, ev, merdivenler, avlu filan derken bahçe iyice ufalandı, şimdi büyüklü küçüklü parçalardan meydana geliyor ve ancak bahçenin evin arkasında kalan küçük bir bölümü düzgün, yanları ve önü ise bayır.

Bahçedeki düz kısımda sebzelik ve birkaç meyve ağacı var, bunun dışında bahçede karmaşık bir düzene sahibiz; çiçekler, tıbbi ve aromatik bitkiler, yabani orman meyveleri,  süs ağaçları, kardeş kardeş yaşıyorlar, hatta bir köşede çevredeki ormanın parçası olan meşeler ve çınar var.

Geldiğimiz zaman düzlük olan kısım inşaat artıkları ağır iş makineleri ile bastırılmıştı, taş gibiydi ve inşaat artıklarıyla doluydu. Ön taraftaki bayır olan kısım ise resmen çöl kumu gibi görünüyordu, üzerinde tek bir ot bile yoktu. Meğer bahçeyi komşunun tavukları didiklediği için ot yokmuş, bahçeyi telle çevirdikten sonra bir yaban otu ormanı halini aldı; bazı alanlar gene otsuzken bazı yerleri insan boyundan büyük içine girilemeyecek kadar sık otlar bürüdü. Baldıran otundan, ısırgandan tut, çeşit çeşit dikenden çık, işe yaramaz ne ararsan vardı. Sözüm ona pek akıllı davranıp, bahçeye koyun sürüsü soktuk, fakat hayvanlar bile yemeden bahçeden kaçtılar, o derece umutsuz vakaydı.

Nereden bakarsan bak; toprak bir şeye benzemiyordu, ancak üzerinde çalışarak, birkaç senede bayağı toparladık.

Toprağı zenginleştirmek için yaptığımız bazı akıllıca işlerden söz etmek istiyorum. Yaptığımız en önemli şeylerden biri doğal yollardan meydana gelen humusu biriktirip istediğimiz alanlara sermek. Bunu yapmak için yabani otları henüz tohumlanmasına fırsat tanımadan olabildiğince kökleriyle birlikte toplayıp ve bunları bahçenin kuytu bir alanına yığıyorum. Bizim bahçede bu kuytu alan çınarın altı, meşeler de buraya oldukça yakın, böylece ot yığınlarına kurumuş meşe ve çınar yaprakları karışıyor ve bir yılda çok güzel humuslu bir toprak meydana geliyor.

Bir sarnıcımız var, yağmur suları evin çatısındaki, avludaki, bahçedeki kanallar sayesinde sarnıçta toplanıyor. Bu kanalların çoğunun üzeri açık olduğu için küçük toplanma havuzcuklarında bir hayli birikim oluyor, birikenler tarlanın yüzeyinden sıyrıldığı için oldukça verimli bir topraktır. Bu toprağı da gübre niyetine değerlendiriyorum, gerçekten de solucan gübresi kadar faydalı oluyor.

Doğal yollardan meydana gelen humus dışında kendi yaptığımız kompostu da kullanıyorum. İçinde yağ olmayan mutfak artıklarından ve küllerden  kompost yapıyoruz. Kompost yapmak için bir kutu yaptırmıştık, ancak onu kullanmak oldukça zor oldu, sonunda kırıldı ve atmak zorunda kaldık. Şimdi çok daha kolay bir yöntem bulduk, eski araba lastiklerini hafifçe kazdığımız toprağın üzerine yerleştiriyoruz. Yemek hazırlarken ortaya çıkan artıkları içine döküyoruz. Üzerlerine zaman zaman kaloriferde yaktığımız peletlerin ve yaktığım kağıt atıkların küllerini döküyoruz. Bir lastik dolunca diğer lastiğe geçiyoruz. Elimizin altında birkaç lastik oluyor, çünkü mevsime göre değişse de atıkların kompost halini alması 3 ya da 4 ayı buluyor. Biz ise en az 6 ay bekletip, lastiği yerinden kaldırıyoruz. İçinden çok güzel bir toprak çıkıyor. Bu toprağı da sebzelikte kullanmayı tercih ediyoruz.

Kompost yapmanın bir başka getirisi de kompostları hazırladığımız yerlerde çıkan domates fideleri, özellikle çeri domateslerini artık ekmemeye başladık, çünkü kendiliğinden çıkanlar bize yetiyor. Tahmin ettiğiniz gibi lastikleri sebze ekmeyeceğimiz ve her hava koşulunda çamurlanmadan ulaşabileceğimiz ve domates çıkarsa kolayca sulayabileceğimiz yerlere yani arka bahçede yol kenarlarına koyuyoruz. Sıcak mevsimlerde sinek yapmaması için üzerlerini toprakla örtmek gerekiyor, çünkü yazın kül bulmak zor.

Gübre olarak yanık inek gübresi ve hazır aldığımız solucan gübresini kullanıyoruz.  Aşırı miktarda yabani ot getirdiği için koyun gübresi kullanmaktan vaz geçtik. Şu anda elimde birkaç çuval at gübresi de var, ancak onların bir mevsim daha bekleteceğim, iyice güneşte yanmalarını istiyorum, yoksa bahçeyi yabani ottan kurtarmak çok zor oluyor. Daha önceki hayatımda hiç aklıma gelemeyen işler yapıyorum, at gübrelerini bir at çiftliğine gidip bizzat kendim toparlayıp aldım ve eve getirdim. Şimdi atları olan bir arkadaşım yakın bir köye yerleşiyor, şimdiden atların gübrelerine talip oldum.

Bir başka toprak güçlendirme yöntemi de azotu bol olan bakla gibi bitkileri dikip, hasattan sonra bu bitkileri toprağa karıştırmak. Hem bütün kış boyunca kullanacağınız baklanız oluyor, hem de toprağınız bedavadan azot alıyor. Bu sene baklaları meyve fidanlarının altına diktim, ağaçlara şeker gübresi koymadan fidanları bakmanın iyi bir yolu olduğunu düşünüyorum.

Ot mücadelesi bayağı enerji ve zaman alıyor, ancak bu yabani ot yığınlarından bir başka şekilde daha yararlanıyoruz. Meyve fidanlarının altını çapaladıktan sonra ağacın köküne ot yığıyoruz. Bu ot yığını ağacın kökünü hem yaz sıcağından koruyor, hem de nemli kalmasını sağlıyor. Böylece yağmursuz geçen yaz günlerinde 2 haftada bir sadece bir kova suyu bu otların üzerine dökerek fidanın yeterince sulanmasını sağlamış oluyoruz.

Yabani otlara dair son bir söz daha söylemek gerekirse, bu memlekette ne yaparsan yap bu otların bir kısmı hiç çürümüyor, oldukları gibi fosilleşiyorlar. Sonbahar biterken bu otları tekrar toplayıp yığınlar halinde yakmak gerekiyor. Yakma işini yaz sebzelerini kaldırdıktan sonra bahçede ağaç olmayan tek yerde yapıyorum. Gene de yangın çıkartmamak için dikkatli olup, rüzgarsız günlerde ufak ateşler yakıyorum. Toprak yüzeyinin yanması da kül bıraktığı için yumuşacık bir alan haline geliyor.

Bahçede bir hayli köstebek var (namussuzlar gözün gibi baktığın sebzelere muzır, bir sürü yaban otu var onları yese ya). Nasıl mücadele etmem gerektiğini sorunca aldığım yanıtlar¸ eşek tersinden kokmuş balığa kadar değişti. Sonuç olarak hayvanın burnunun çok hassas olduğunu ve kötü kokudan kaçtığını anladım. Son olarak komşum inine mazot bulanmış çaput sokmamı söyledi. En çok aklıma yatan öneri bu oldu, çünkü o bu yöntemle kendi bahçesindeki köstebekleri benim bahçeme sürdü. Benim bahçenin diğer tarafında zarar görecek bir sebzelik yok, gidip orada yaşasınlar. Biz de bulabildiğimiz bütün köstebek deliklerinin içine mazotlu bez parçaları tıkıştırdık. Sonra da içimi acaba bunlar motor takıp daha hızlı çalışırlar mı diye bir endişe kaplamadı değil.

Bahçede yaptığımız bu güzel işlerden sonra, toprak bir hayli kendine geldi, artık kendi peyzajını bile kendi oluşturmaya başladı.

Kompost toprağı

Arka bahçe yolun kenarında kompost lastikleri
Arka bahçenin üst kat balkonundan görünüşü, solda meyve fidanları, kış bahçesi, yolun sağında yaz sebze bahçesi
İç avlu
Ön bahçeden bir görüntü
Show Buttons
Hide Buttons