Monthly Archives: Kasım 2023

GÖĞE BAKAN KOCA KARI 2023 ARALIK

Rebiülahir ayından, ayın  13ünde Cemazielevvel ayına geçiş yapacağız. Çünkü Hicri takvim bir ay takvimidir ve 12 Aralıkta Yay burcunda bir yeniay gerçekleşecek, bu ayın dolunayı ise 27’sinde ve yengeç burcunda olacak. Eğer hava açık olursa 14/15 Aralık gecesi en iyi olarak gözlenebilecek, aslında neredeyse bütün bir ay sürecek olan geminid meteor yağmuru var.

Halk arasında Zemheri yani karakış olarak bilinen 2,5 aylık sürecin en soğuk 40 günü de (erbain) Aralık ayının 22’sinden Ocak sonuna kadar devam eder.

Bu ayın en önemli göksel olayı ise elbet yılın en uzun gecelerini (şeb-i yelda) yaşayacağımız ay olmasıdır. Bütün inanışlarda 21-25 Aralık zamanı en uzun gecelerin sona erip, saniyelerle de olsa günün uzamaya başlamasının bayramı yapılır. Paganik inanışa göre Yule bayramı olarak kutlanan bu zaman dilimi, daha sonra Minthra’nın ve ondan sonra da Minthraizme yaygın olarak inanan coğrafyalarda tutunmaya çalışan Hristiyanlıkta İsa peygamberin doğumu ile ilişkilendirilmiştir. Aslında boğa/aslan sembolizmi ile Pers coğrafyasında da mitolojik anlamını bulan bu dönemde asıl kutlanan şey aydınlığın karanlığı artık geri itmesidir. Orta Asya’da bu dönem Nardugan bayramı olarak da kutlanır.

Aralık ayında halk arasında tanımlanmış birçok fırtına söz konusudur, ancak bu yıl normal bir kış geçirmeyeceğimiz şimdiden belli olduğu için bu fırtınaları yazmayacağım. Kar yağmasını ne yer altı sularının, barajların, derelerin dolmasını diliyorum.

Bu aylarda bahçelerde yapılacak çok fazla şey yok, kışlık meyve sebzeleri zamanında tüketmekte fayda vardır. Aralık ayı balık ayıdır, başta hamsi olmak üzere, istavrit, palamut, kefal, torik, uskumru çok güzel olur.

DOĞAL MANTARLI RİSOTTO

Bu mevsim mantar mevsimi, pazarlarda bol bol doğal mantar bulunuyor. Dün Lapseki pazarına gidip köylülerden 2 çeşit mantar aldık. Bu gün de mantarlardan hem bir risotto yaptım hem de bir kısmını fırınladım. Geçen senelerde birkaç mantar tanıma kursuna gitmiştim, en zehirli olanları tanıyorum.

Aldığımız mantarlardan biri kanlıca mantarı idi, çok kirli oldukları için onların yıkanması gerekiyor, diğer mantarı ise temiz olduğu için sadece sildim.

FIRINDA MANTAR

İÇİNDEKİLER

Mantar (2 cins)

Sarımsak

2 kaşık un

Tuz

Zeytinyağı

YAPILIŞI

Temiz mantarları diğer malzemelerle karıştırıp 200 derecede 20 dakika fırınladım.

MANTARLI RİSOTTO

İÇİNDEKİLER

1  bardak Karacabey pirinci (başka bol nişastalı pirinç çeşitleri de olabilir)

2-3 adet kuru kuzugöbeği ve sarı kız mantarı

Yarım kilo kadar doğal mantar (karışık)

2 yaprak pazı

1 kuru soğan

Bir avuç dolmalık fıstık

Az miktarda havuç

Tereyağı, zeytinyağı

Tuz

1 paket krema

1 avuç İzmir tulumu rendesi

YAPILIŞI

Pirinci önce sıcak suda bekletip, sonra iyice yıkayıp nişastasını akıttım.

Kuru mantarları 1 bardak kaynar suya koyup mantar suyu hazırladım.

Yağsız tavada mantarları soteledim.

Pilav tenceresinde az miktarda zeytinyağı ve tereyağı karışımında soğanı, pazıyı, havucu ve fıstıkları soteledim. Daha sonra bu karışım içine pirinçleri ekleyip, kavurdum. Elbette her malzemenin tuzunu azar azar ekledim. Pirinç şeffaflaşmaya başlayınca mantar suyunu ve sotelenmiş mantarları ekledim. Pirinç mantar suyunu çektikten sonra pilavın içine kepçe, kepçe sıcak su ekleyerek lapa kıvamında pişirdim.

Son olarak da peyniri ve kremayı ekleyerek risottoyu tamamladım. Servis için üzerine fırınlanmış mantar ekledim.

İlk defa bu kadar az malzemeli risotto yaptım ama çok lezzetli oldu. Risotto yaparken en çok dikkat edilecek nokta sonradan krema ekleneceği için baştan çok fazla yağ koymamak, sonradan peynir ekleneceği için tuzu da çok dikkatli koymak.

HESİODOSA ÖZENDİM, İŞLER GÜNLER YAZISI YAZMAYA KARAR VERDİM

Hesiodos, MÖ 700lerde yaşamış, adı Homeros ile birlikte anılan en önemli Yunan şairlerinden biridir; iki önemli eserinden biri bir çeşit yaradılış destanı olan Teogonia, diğeri ise tarımdan hayattan önemli bilgiler aktardığı İşler ve Günler destanlarıdır. Aslında bu dönem destanlar dönemidir, ancak geleneksel olarak destanlar sözlü kültür ürünleridir, oysa Hesiodos bu şiirsel anlatılarını yazıya dökmüştür, dolayısıyla Yunan şiirinin de babası olarak tanınır.

Bu ansiklopedik bilgiden sonra köyden işler ve günler yazıma başlayayım. Her şeyden önce geçen haftalarda yangından kurtulan zeytinleri toplayıp, birazını yemeklik olarak tuzladık, çok az bir miktar da yağ çıktı. Bu sene buna da şükür diyorum, yarın belediyenin düzenlediği ‘agrohomoepati’ kursuna katılacağım. Umarım yangında zarar gören ağaçlar için ne yapılması gerektiğini de anlatırlar. Bu konu ile ilgili bir yazı yamayı düşünüyorum.

Yangın demişken bir parantez açıp, köyün yakınlarından geçen yüksek gerilim hatlarını, direklerini, tellerini tamamen yenilediler. Buna hem çok kızdım, hem de çok sevindim. Kızdım; çünkü ormanımızı yakmadan da bu yenileme işlemini yapabilirlerdi, aslında yıllar önce yapmış olmaları gerekirdi, sevindim; çünkü en azından önümüzdeki senelerde elektrik tellerinden ormanımızın yanma olasılığı azaldı.

Bu parantezi kapatacak olursam, bu mevsim zeytinleri toplamak kadar önemli başka işler de var. Bahçeyi kış mevsimine hazırlamak, kışın toprağın havalanması için çapalamak gerekiyor, bahçede çapa işlerini tamamladık. Kışlık sebzeler, yaz sebzelerinden biraz daha farklı hemen her birinin farklı zamanda dikilmesi gerekiyor, ben de bazı kış sebzelerini diktim, diğerleri için uygun zamanı bekliyorum.

Bu arada toprağı güçlendirmek için, bahçedeki bütün sebzeleri hasattan sonra çürümeleri için tekrar bahçeye seriyorum. Bu yıl, havalar yakın zamana kadar oldukça sıcaktı, son haftalarda da yağmurlar başlayınca bahçede patatesten, bezelyeye, fasulyeden, domatese kadar çıkmayan sebze kalmadı diyebilirim. Tabii bunlar soğukta donacaklar ama toprağı güçlendirecekler.

Bu yıl bahçeye lahana çeşitleri, pazı, pırasa, marul, ıspanak, bakla, soğan ve sarımsak diktim, bezelye de dikeceğim ama zamanı değil. İlk defa maydanoz konusunda başarılı oldum, daha önce bir türlü maydanoz büyütememiştim. Bahçıvanıma sordum, altında delik olan büyükçe bir saksıya yarıdan çoğu inek gübresi olan toprak koyup, maydanoz tohumlarını attım ve bolca da suladım. Şimdi 4-5 yıl kadar bu maydanoz sana yeter diyor, artık bakacağız, şimdilik gayet güzel görünüyor.

Günler artık iyice kısaldı, hava da oldukça kapalı, tam olarak benim kapıma kurt dayansa, senin burada ne işin var diyemem, eve buyur edip kestane ikram ederim dediğim havalar. Bu havalarda ben hemen kendime online bir sürü eğitimler ayarlıyorum. Bu sıralar mistik takılıyorum, mitler, rüyalar ve tasavvuf başlıca sohbet konularım. Dayanamadım; gene açık öğretime yazıldım, bu sefer 2 yıllık da değil 4 yıllık, Türk dili ve edebiyatı okumaya başladım, bakalım bitirecek kadar azimli olabilecek miyim? Galiba ölene kadar okumaya devam edeceğim. Yeni şeyler öğrenmek, ya da bildiklerimi sistematik şekilde tekrarlamak, çok hoşuma gidiyor. Eğer bıkarsam bırakırım rahatlığı da var. Sonuç olarak gittikçe gençleşmiyoruz, beyin çalıştırmak lazım.

Dün oldukça tuhaf bir gün yaşadım, küçük şehirde yaşamanın avantajı ile birkaç saatte bütün işlerimi hallettim, büyük şehir olsa belki bütün günde bitiremezdim. Dün Cemal Ünlü adında çok yönlü bir sanatçı (tiyatro oyuncusu, yazar, taş plak kolleksiyoneri) sunumu vardı, onu dinlemek için evden çıktım. Daha anayola ulaşmadan dişimin kaplaması düştü (geçen hafta beni rahatsız etmeye başlayan 2 kaplamayı söktürmüştüm, ağzımda geçici kaplama var), hemen dişçiye telefon ettim, gel yapıştıralım dediler. Yolumun üzerinde bir benzin istasyonunda tanıdık bir börekçi var, ona uğrayıp börek aldım (çünkü sunumdan önce bir arkadaşımın evinde kahve içmeye gidecektim), oradan çıkarken yürüyüşümde gariplik fark ettim, sanki terlikle yürüyordum, oysa bu yıl ilk kez bot giymiştim. Meğer bütün yaz dolapta bekleyen bot kurumuş, giyince de  tabanı ayrılmış, üstelik de hem burun kısmından hem de topuktan ayrılmış, sadece ortadan tutuyor. Eve dönüp değiştirecek zaman yok, diş hekimi beni bekliyor. Mecburen geçici bir çözüm ürettim. Bir ayakkabı bağı alıp, tabanı alttan sararak bağlamayı planladım, sonuç olarak bu akşamı atlatmak lazım.

Böyle üstümde ne var ne yok ayrıldı diye kahkahalar atarak bu şehre geldiğim günden beri arabamı park ettiğim otoparka ulaştım. Küçük şehir avantajları; arabamı park ettiğim otoparkın bitişik sokağında ayakkabı bağını aldım, resmen dükkanın içindeki merdivenden çıkıp diş hekiminin muayenehanesine vardım. Oradan bir koşu önce bir arkadaşıma kahve içmeye gittim, sonra da Kepezdeki sunuma yetiştim. Büyük şehirde olsam saatler sürecek işler.

Cemal Ünlü’nün oldukça organik gelişen sohbeti eşliğinde, cumhuriyetin ilk kadın ses sanatçılarının taş plak kayıtlarını dinledik. Şarkıların çoğunu tanısam da hiç bilmediklerim de vardı, sanatçıların çoğunun adını bile duymamıştım; Nazmiye Sedat isimli bir sanatçının sesi çok dikkatimi çekti. İsmini aklımda tutamamıştım, konuşma bitince sordum. Meğer Cemal beyin 4000 adet taş plağı varmış, bu sanatçıyı o da çok ayrı yere koyarmış, kadının sesini diğerlerinden ayırt ettiğim için çok mutlu oldu, bana mail adresini verdi, kadının diğer kayıtlarını da gönderdi. Hayatımda ilk defa birisi bana müzik kulağımın çok iyi olduğunu söyledi. Bunun gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmadığını bilsem de bunu duymak egoma çok iyi geldi.

Bu aralar gene eski hastalarımdan, yeni arkadaşlarımın kendilerinin ya da aile fertlerinin hastalıklarından çok danışanım oluyor. Bu tür danışmalar artık günün makul saatlerinde yapıldığından hiç rahatsız olmuyorum, aksine birazcık olsun yardımcı olmak hoşuma gidiyor. Geçtiğimiz günlerde neredeyse tanıdığım bütün yaşlılarım beni arayıp durdular. Bu gün öğretmenler günü olduğundan eski öğrencilerimden bir hayli arayan oldu. Çok uzun zamandan beri hiç haber almadığım, henüz öğrenci iken MS tanısı koyduğum, yaşadığını bile bilmediğim çok eski bir tanıdıktan haber alıp mutlu oldum.

Nihayet argohomeopati kursuna katıldım.  Homeopatik yöntemler kullanılarak zirai ilaç kullanmadan bitkileri sağlıklı büyütme yöntemi diyebilirim. Üzerinde biraz daha çalışmadan yazmayacağım. Zaten birçok yöntemi kullanıyormuşum onu da anlamış oldum.

HEM YAGİR HEM YAGMİR, NE ANLAMAK LAZIM GELİR?

Yıllar önce Sarp kapısı açıldığında Azerbaycan’dan birçok kişi ile tanışma fırsatı bulmuştuk. Bu arada bir, iki nesilde Türkçe’nin nasıl da birbirinden farklılaştığına birinci elden tanık olduk. Sayıları Rusça söylüyorlar, arabadan düşüyorlar, etin sümüklüsünü seviyorlardı. En çok hoşuma giden şeylerden biri de onların hoşuma gelir demesiydi. Biz yağmur yağıyor deriz ya, biri bana ‘siz hem yağmir, hem yağir dersiz, ne anlamak lazım gelir’ demişti.

Son günlerde bu hem yağmir, hem yağir lafı nedense çok sıkça aklıma geliyor.

Normalde bizim köyde eylül ayının ortasından haziran ayının ortasına kadar yağmurlar yağar, kışın da en az 3-5 kez 30 hatta 60 santim yüksekliğinde kar yağar, günlerce de kar kalkmazdı. Bir yıldan daha uzun süreden beri neredeyse hiç yağmur yağmadı, 2022 ilkbaharından şu ana kadar sadece geçtiğimiz mayıs ayında birkaç kez yağdı, hepsi bu kadar. Kar ise hiç yağmadı.

Evin önünde minik bir dere var, normalde yılda sadece 1,5-2 ay kadar kururdu, o da elini dere yatağına sürdüğünde toprak ıslak olurdu. Geçtiğimiz sene ise sadece mayıs ayında derede,  3-4 hafta kadar azıcık su vardı. Toprak yazın susuz kalınca resmen fay hatları gibi çatladı, öyle derin ve geniş yarıklar oluştu  ki bir Karadeniz insanı olarak şaşırıp kaldım.

Bizim köyün suyu orman içinde bir yer altı kaynağından geliyor, normalde musluklardan akan su hemen hiç kesilmez, sadece temmuz ayının sonundan eylül ayına kadar, sabah, akşam hayvanların sulandığı 1,2 saat su kesik olurdu. Bu saatlerde de köyün su içilen ve kaynağı farklı olan çeşmelerinde su akardı. Bu sene köyde bol bol bulunan çoban çeşmelerinin hemen hepsi aylardır kupkuru. Bir de köyün çevrede çok beğenilen bir içme suyu vardır, o suyun kaynağı farklıdır, o çeşme akıyor, o da köy dışından kimsenin almasına izin verilmiyor.

Geçtiğimiz sene kurak geçince yer altı suları iyice azaldı, bizim köyün şebeke suyunu sağlayan kaynak da muhtarın söylemesine göre üçte bire inmiş. Muhtar köyün kaynağını korumak için, günün büyük kısmında deponun vanasını kapatıyor, haziran ayından beri sadece akşam ve sabah saatlerinde su veriyor. Böylece hayvanlar ve tarım için köyün şebeke suyu kullanılamıyor. Muhtara suyu kesmesini ben söyledim, yoksa bizim köylü su kullanımı konusunda laf söz dinlemez. Böylece bizim köy zorla da olsa su tasarrufu yapıyor. Ben evde mesela sifon çekmeyi filan kısıtladım.

Bu su kıtlığına bir de orman yangınları eklendi. Barajlar bir de yangın söndürmek için kullanıldı. Şimdi Çanakkale şehrinin içme suyunu sağlayan barajın suyu iyice azaldı, bir takım tedbirler getirildi, araba yıkamak filan yasaklandı. Gerçekten ciddi su kıtlığı var.

Ama nihayet yağmur yağmaya da başladı, ama çok garip yağıyor. Eskiden hava tahminlerinde %60 yağmur ihtimali verdiler mi mutlaka yağardı, şimdi % 80 ihtimal bile bir damla yağmayabiliyor. Şöyle yağacak, böyle yağacak denilen yağmur sadece çiseleyip bitebiliyor, yahut sadece 1 dakika yağabiliyor. Toprak o kadar kuru ki üzerine düşen her damlayı emiyor, günlerdir yağmasına karşılık dereler bomboş. Şimdi şu saatte yağmur yağmasını beklerken böyle bir su yazısı yazmaktan başka bir şey gelmedi elimden.

Dün akşamüzeri 2 saatlik lodoslu bir yağmurda neredeyse sele karıştık. Cam balkonun camlarının aralarından balkona su sızmış, mutfak balkonunun kapısı açıktı, kapının 2 cm’lik eşiğinden aşıp mutfağı su basmış. Evin dış kapısı da güneye bakıyor, oraya da lodoslu havalarda su giriyor diye camlı kapı ile kapatmıştık, oradan da su girdi. Bütün gün zaten öyle bir lodos fırtınası vardı ki, boğaz ve ada feribot seferleri iptal edildi. Boğazın içindeki köy iskeleleri koptu, plajlar, kordon caddeleri su altında kaldı. Bu ay içerisinde bu ikinci lodos fırtınası. Bu kadar kötü esince, şimşek filan da olunca mutlaka elektrikler de gidiyor. Tabii gene aynı filmi izledik. Bu gün yine yürüyüşe çıktım, inanılır gibi değil ama neredeyse bütün suyu toprak emmiş, gene dereler bomboştu, çoban çeşmelerinden bir kaçı damlamaya başlamıştı.

Uzun lafın kısası yağmır, yağmır, yağınca da çoşir, taşir.

Toprakla uğraşınca hava koşulları hayatımı daha doğrudan etkilemeye başladı. Bu yıl hem aşırı kuraklık ve sıcak, hem de orman yangınları, bu yangınlardan sızan gazlar, bütün ürünlerde hasar yaptı. Hemen hiçbir şeyde verim yok. Bizim zeytinlik zaten yandı. Sonuç olarak sadece hünnap bol bol verdi diyebilirim.

Böyle kurak geçen yazın tek faydası, yabani ot bile bitmediği için bahçede fazla yorulmadım.

Elbette küsüp bırakmıyorum. Kış bahçesine dikim işlerini büyük ölçüde tamamladım. Aslında tam zeytin toplama zamanı. Yağmur yağmadan zeytin toplanmıyor, çünkü dala sıkıca yapışık oluyor. Bu sene zeytini olgunlaştıracak yağmur çok gecikti ve yağmurla birlikte çok rüzgâr esti. Olan zeytin de döküldü. Sonuç olarak zaten yeni yanmış bir ağaçtan ne bekleyebilirim ki. Neyse ki organik tarım yapan bir arkadaş, bana bitkiler için kullanılan, hemeopatik yöntemler olduğunu ve yanmış ağaçlarda ne kullanılması gerektiğini çalışıp, bana öneride bulunacağını söyledi. Bu sene sadece ağaçların kendiliğinden toparlanmasını beklemeyeceğim, hem derince budama yaptırıp, hem de bu yöntemi kullanmayı düşünüyorum.

Tabii ki bizim yapacağımız hiçbir şey şöyle güzel birkaç kar yağışının yerini tutamaz. Arkadaşımın hazırladığı yöntem nedir, işe yarayacak mı bakacağız artık.

ÇANAKKALE YÖRESEL YEMEKLERİNDEN ÇINTAR (MELKİ) FIRINLAMA VE PATLICAN KAZIMA, HER İKİ TARİF DE VEGAN YAPILABİLİR

Önce göce ya da öççe denilen bir tür bulgurdan söz etmem gerekiyor. Nasıl yapıldığını tam olarak bilmiyorum, ama ana fikir bulguru çeşitli malzemelerle kaynatıp tekrar kurutmak. Sütle kaynatılanına sütlü göce diyorlar. Galiba her türünde soğan da işin içine katılıyor, muhtemelen salça da koyuluyor. Sütlü olanları daha açık renkli oluyor, diğerleri turuncu renkli oluyor. Bu malzemeyi bazen yemeğin ana gövdesi olarak kullanıyorlar, bazen de bulgura karıştırıyorlar. Mantı içi olarak bile kullanıyorlar.

PATLICAN KAZIMA

Bunun şekil olarak karnıyarığa benzeyen formunu da yemiştim, ama bu anlatacağım şekli dilimlenerek sunuluyor.

İÇİNDEKİLER

1 adet patlıcan

1 adet kapya biber

1 orta boy soğan

1 kaşık biber salçası

1 su bardağı göce (ben bir su bardağı bulgura biraz göce ekleyerek yaptım)

Zeytinyağı, isteyen tereyağı

Tuz

YAPILIŞI

Sebzeler sotelenip iyice yumuşatılıyor, sulu bir halde iken içine bulgurlu malzeme ekleniyor. Oldukça sulu bir meyhane pilavı pişiriliyor. Daha sonra tepsiye yayıp, üzeri bastırılarak fırınlanıyor. Dilimlenerek servis yapılıyor. Sıcak ve soğuk olarak yemek mümkün.

MELKİ, ÇINTAR, KANLICA MANTARI

Bu mevsim tam da mantar zamanı. Kanlıca mantarı oldukça kirli bir çeşit olduğu için, diğer mantarların aksine yıkamak gerekiyor. Hatta bu yemeği ilk yediğimde mantarı önce haşlayıp sonra fırınlamışlardı, ama bence haşlamaya hiç gerek yok.

İÇİNDEKİLER

Kanlıca mantarı

Tuz

Un (glütensiz isteyen mısır unu ile yapabilir)

Yağ

YAPILIŞI

Temizce yıkanmış ve parçalara ayrılmış mantar, una bulanır. Üzerine tuz serpilip, biraz yağ eklenerek 180 derecede 20 dakika fırınlanır. İsteyen sarımsak, acı biber gibi eklemeler yapabilir.

Show Buttons
Hide Buttons