MALZEMELER;
1 bardak siyez bulguru (normal bulgur da olabilir)
1 adet soğan
1 adet patates
1 adet kapya biber
1 adet havuç
1 çay bardağı karışık sebze kurusu
1 kaşık zeytinyağı, istenirse biraz tereyağı
Tuz, su
YAPILIŞI;
Kuru sebzeler, bir kase içerinde sıcak suya koyularak yumuşamaları sağlanır. Siyez bulguru üzerinden su geçirilerek yıkanır.
Patates, kapya biber ve havuç küçük küpler halinde, soğan ise yemeklik olacak şekilde doğranır.
Bütün yaş sebzeler yağda sotelenir. Soğan ve patates piştikten sonra tencereye bulgur koyulur. Bulgur da diğer sebzelerle birlikte yağda çevrilir. Bundan sonra kuru sebzeler içinde bulundukları suyla birlikte bulgura katılır. Bulguru şişirecek kadar su eklenir.
Su kaynadıktan sonra ateş kısılır, 20 dakika kısık ateşte piştikten sonra ateş kapatılır. Tencerenin ağzı yarım saat kadar kapalı tutularak pilavın demlenmesi beklenir.
Julyen doğranmış kuru soğan, küp küp kesilmiş yeşil domates ve sarımsak bir miktar tuz eklenerek zeytinyağında sotelenir. Soğanlar şeffaflaşınca üzerine bamyalar eklenip, kısık ateşte kendi suyunda biraz daha pişirilir.
Bamyalar da yumuşayınca, sebze soyma bıçağıyla incecik şeritler halinde getirilmiş havuç, toz zerdeçal ve yarım limon dilimler halinde eklenir. Kalan yarım limonun da suyu yemeğe sıkılır.
Yemeği tam olarak pişirebilmek için gereken yarım bardak su eklenir ve kısık ateşte pişmeye bırakılır.
Servis tabağına alınca bir limon dilimlenerek üzerine koyulur.
1 adet yeşil domates (sonbaharda buzluğa koyabilirsiniz, hatta bu çorbada bir adet yeşil domates turşusu da kullanabilirsiniz)
2 adet pazı yaprağı ( ya da tercih ettiğiniz ıspanak, şevketi bostan gibi yeşil bir yaprak)
1 bardak süt
Zeytinyağı
Tereyağı
Kuru ve yaş nane
Tuz
1 kaşık tarhana
YAPILIŞI;
Bir kaşık tarhana, sıcak suyun içerisinde eritilir.
Soğan, ince doğranmış yeşil domates, doğranmış yeşil yaprak, nane yaprakları ve bezelyeler bir bardak suyun içerisinde iyice haşlanır. El blendrından geçirilerek pürüzsüz hale getirilir.
Bu sebze püresine bir miktar tuz atılır, tarhanalı su ve süt eklenerek tarhanalar pişene kadar kaynatılır.
Çorba hazır, üzerine sarmısaklı kuru naneli yağ dağlanarak servis edilir.
ÇEŞİTLEMELER;
İstediğiniz yeşil mevsim sebzesini ekleyerek çeşitlemelerde bulunmak mümkün.
Diyet yapanlar üzerine yağ eklemeyebilir.
Glütensiz versiyon için glütensiz tarhana ya da sadece glütensiz un koyulabilir.
Çorbanın kıvamını tutturmak için un ya da tarhana yerine kırmızı ya da sarı mercimek koymak da mümkündür. Ancak o zaman lezzeti çok daha değişik oluyor.
Vejetaryen ve vegan versiyonlar elde etmek için sadece bitkisel yağ ve süt kullanmak yeterlidir.
2 tane orta boy kırmızı kabuklu turp (salataya koyulanlardan)
1 tane yer elması (isteğe bağlı)
1 tane kırmızı Kapya biber
1 tane orta boy havuç
1 diş sarımsak
Yukarıdaki kış sebzelerinin toplamı kadar bal kabağı
1 bardak süt (krema önermiyorum)
1 kaşık tereyağı (isteğe bağlı)
Birkaç dal taze kişniş (isteğe bağlı), ya da taze biberiye
Tuz, toz zencefil, tatlı kırmızı toz biber, ya da toz zerdeçal
YAPILIŞI;
Soğan, havuç, turp, yer elması, kapya biber ve bal kabağı çabuk haşlanması için küçük küçük doğranır. Balkabağı miktarı diğer bütün sebzelerin toplam miktarına eşit veya biraz daha fazla olması önerilir. Bütün sebzeler ve bir diş sarımsak, iki bardak su içerisinde, bir çimdik tuzla birlikte haşlanır. İyice yumuşayan sebzeler el blendrı ile pürüzsüz hale gelen kadar ezilir.
Çorba püresi bir süre soğutulduktan sonra süt, yağ ve toz zencefil eklenir.
(Toz zencefil yerine taze zencefil kullanmak isteyenler, baş parmak boğumu kadar taze zencefili, diğer sebzelerle birlikte haşlayabilir.)
Çorbanın kıvamını ayarlayacak kadar sıcak su eklenir.
Tuzuna bakarak gerek görülürse biraz daha tuz eklenebilir.
Süt ekledikten sonra rengi değişen çorbanın kırmızı görünmesini isteyenler tatlı toz biber, sarı görünmesini isteyenler toz zencefil ile çorbaya renk kazandırabilir.
İnce kıyılmış taze kişniş ile servis edilir. Kişniş herkes tarafından sevilmediği için sofraya ayrı şekilde servis edilmelidir.
Evde hiç kimse kişniş sevmiyorsa yerine maydanoz kullanmayın, çünkü tadı çorbaya yakışmıyor. Taze biberiye de çorbanıza çok yakışacaktır.
ÇEŞİTLEMELER;
Diyet yapanlar için çorbaya süt koyulduğu için hiç yağ koyulmasa da çok güzel oluyor. Tuz miktarı da denetlenerek her türlü diyet için uygun bir çorba haline getirilebilir.
Aslında tamamen sebzelerin lifleri ile kıvam alan bir çorba olduğu için glütensiz beslenmeye uygundur.
Laktoz intoleransı olanlar, laktozsuz süt kullanabilirler.
Çorbaya süt yerine, hindistan cevizi sütü, tereyağı yerine susam yağı kullanarak tamamen vegan formunu yapmak mümkün. Daha fazla Asya lezzetleri taşıyan bu form, ilk tariften daha da lezzetli.
Yer elması ve turp koymak istemeyenler, daha klasik ve daha tatlı bir çorba elde edecekler. Bu durumda çorbaya katılan zencefil miktarı biraz daha artırılabilir.
1,5 bardak yasmin pirinç, ama istediğiniz herhangi bir pirinç de olabilir.
Bir yemek kaşığı tereyağı, bir yemek kaşığı zeytinyağı; yağ miktarı da alışkanlıklarınıza göre değişebilir.
Bir tutam safran
2 tane defne yaprağı
2 tane kabuk tarçın
5-6 adet karanfil
5-6 adet tane yeni bahar
2 yemek kaşığı dolusu kuru nane
bir portakalın kabuğunun rendesi
tuz, su
HAZIRLANMA;
Pirinç eğer buz dolabında saklanıyorsa, oda ısısına gelene kadar bekletilir (Soğuk pirinç pişirilince kırılır).
Pirincin bir bardağı ayrı, yarım bardağı ayrı olacak şekilde 20 dakika kadar, içine tuz atılmış kaynar suda bekletilir. Bundan sonra iki pirinç birbirine karıştırılmadan yıkanıp, nişastalı suyu atılır.
İki bardak su uygun bir kaba koyularak içine bir çay kaşığı zeytin yağı ve bir tutam safran atılır. Bu safranlı suya, sıcak suda beklettiğiniz yarım bardak pirinci ekleyerek, pirinçler iyice yumuşayana kadar haşlanır. Safranla iyice sararmış olan pirinçler süzülür. Hem safranla haşlanmış pirinçler, hem de safranlı su saklanır.
Suda bekleyen bir bardak pirinç ise sıvı yağ ( koyulmasa da olabilir, ama pilava parlaklık sağlayacak) ve tereyağı ile bir pilav tenceresinde iyice kavrulur. Pirinçler şeffaf hale gelince içine tuz, tarçın, defne yaprağı, yenibahar, karanfil ve naneler eklenerek bir kez karıştırılır.
Baharatlar pilava iyice karışınca, önce ne kadar çıktıysa safranlı su eklenir, daha sonra da pilavın suyu 2 bardağa tamamlanır. Pilavı pişirmek için ekleyeceğiniz suyun kaynar, su olması gerektiğini yazmaya gerek yok sanırım.
On dakika kadar sonra, pilav pişmiş sayılır. Bundan sonra ateşi iyice kısarak demlenmeye bırakmak gerekir. Demlenmeye bırakmadan pilavın üzerine, safranla haşlanmış pirinç de eklenir.
Yirmi dakika çok kısık ateşte pilavın iyice demlenmesi beklenir. Bundan sonra tencerenin kapağını açıp, pilavın altı üstüne gelecek şekilde iyice karıştırılır. Üzerine ince bir rende ile portakal kabuğu rendelenir.
Bu pilav Hindistan’da Biruni pilavı olarak bilinir. Ancak onların tarifinde yenibahar ve portakal kabuğu yok. Safran da direkt olarak pilavın suyuna katılıyor. Safranlı pirinci ayrıca haşlayıp pilavın üzerine serpmek İran’da yapılan bir uygulamadır. Safranı İran’daki gibi uygulamak pirinçlerin iki farklı tonda sarı olmasını sağladı. Portakal kabuğu da hem görünüme renk kattı, hem de lezzetti gerçekten bir seviye yukarı taşıdı.
Yarım saat içerisinde sıcak sıcak servis edilmelidir.
Ben nereden bileyim, ne de olsa şehir kızıyım, meğer bahçede yapılması gereken ne çok iş varmış.
Geçen yıl, Nisan sonunda taşındığımız zaman, çevremizdeki çam ormanlarının dışında da, köydeki bütün bahçeler, tarlalar, asfaltların kenarları yemyeşil iken, bizim bahçemiz sapsarı üzerinde tek bir ot tanesi bile bulunmayan kupkuru bir yerdi. Bir saat pencere açık kalsa masaların üzerinde Sahra çölünün kumlarına benzeyen, sarı kalın bir toz, toprakla kaplanıyordu.
Tülin Basa benim ana tarafımdan ata kuzenlerimden biri. Aslında tam olarak annemin halasının torunu. Kulağa biraz uzak bir akrabalık gibi gelebilir, ama bizim için yakındır. Ayrıca Tülin’le aramızda akrabalık bağı dışında ruhsal bir bağımız da vardır. Ne zaman benimle ilgili bir rüya görse çıkar, ya da ben onunla ilgili bir sıkıntıya düşsem mutlaka bir anlamı vardır.
Yıllarca bizim hastanede fahri klinik genetikçi olarak çalıştım desem yalan olmaz. Özellikle de Prof. Dr. Yakup Aslan (yeni doğan hocası) benim genetik tanılarıma çok güvenir, çoklu anomalisi olan her bebek için benden konsültasyon isterdi.
Geçen hafta sonu gene Erzurum’daydım. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi benim kardeş Fakültem, 2000’li yılların başında bir yıl boyunca rotasyon yapmıştım. Her Pazar günü Erzurum’a gidip, Cuma günü Trabzon’a geri dönüyordum. Bu, 3-4 saatlik yolu giderken, Zigana ve Kop dağları dahil, birkaç ciddi dağ sırası geçer, iklim, mevsim ve coğrafya değişiklikleri yaşarsınız. Sıfır rakımdan başladığınız yolu , 1900 metre yükseklikte kurulu bir kentte tamamlarsınız.
KTÜ Tıp Fakültesi Farabi Hastanesinde 25 yıl çalıştım, çalışmaya başladığım günden beri hastane binasını sürekli bir tamir ve tadilat halindeydi. Bu tadilatlar sırasında orijinal mimarisi bir hayli değişti, hatta yeni bir hastane, yeni amfiler, bir de acil binası yapılıp eklendi. Şimdi doğal olarak her gün gitmek zorunda olduğunuz yerlerin dışında bir yere gitmek gerekirse bulmak bir hayli zor oluyor.