Yıllar önce Malatya İnönü Üniversitesi’nde çalışan Dr Ayşehan Akıncı ve Erzurum Atatürk Üniversitesinde çalışan Dr Zerrin Orbak ile baş başa verip pediarik endokrinle ilgili, bilimsel bir toplantı düzenlemeye karar vermiştik. Bu toplantı aslında bazı vakalarımız konusunda birbirimizin fikrini alma ihtiyacı ile ortaya çıkmıştı. Çünkü o sıralar Ankara’nın doğusunda pediatrik endokrinolog olarak çalışan sadece 3 hekim vardı. O üç hekim de bizdik, her birimiz ayrı illerde çalıştığımız için, herhangi bir hasta konusunda karar veremesek konsültasyon isteyeceğimiz kimseyi bulamıyorduk.
Son zamanlarda yeniay ve dolunay günlerinde hayvansal protein almamaya, en azından vejetaryen beslenmeye dikkat ediyorum.
Hafta sonu Elazığ’dan dönerken havaalanında bir paket badem almıştım. Son zamanlarda nedense sıkça badem sütü hakkında konuşmuştum. Daha önce hazır badem sütü almış, ancak çok tatlı bularak sevmemiştim. Bu sefer kendim badem sütü yapmaya karar verdim.
Bademleri bir gece önceden suda beklettim, sabah kabukları çıkardım.
Bir vanilya fasulyesinin tohumlarını bıçakla kazıdım.
Bir ölçü bademe 4 ölçü su olacak şekilde hızlı devirli blendra koydum, vanilya tohumlarını da ekledim.
Bademler iyice incelene kadar karıştırdım. Daha sonra ince bir tel süzgeçten geçirerek badem sütü elde ettim. Bu şekilde benim çok hoşuma gitti.
Aslında daha önceleri normal sütle yaptığım bir kahvaltı tarifini badem sütü ile yaptım.
Bir kaseye yarım elmayı incecik doğrayarak (rende de yapılabilir) üzerine biraz toz tarçın serptim.
Bir adet cevizin için elimle parçalayarak elmaların üzerine ekledim.
Bir kaşık organik yulaf lifi ve bir kaşık çia tohumunun üzerine bir bardak badem sütü koyarak, kısık ateşte kıvam alana kadar pişirdim.
Pişmiş karışımı sıcak sıcak kasedeki elmaların üzerine koydum. Son olarak da bir çay kaşığı bal ekleyerek kahvaltımı tatlandırdım.
Böylece hem vegan hem de bağırsak çalıştıran lezzetli bir kahvaltı hazırlamış oldum.
Nisan ayı Hicri takvime göre Recep ayının 4’üncü, Rumi takvime göre Mart ayının 19’uncu günü ile başlıyor. Hicri takvime göre 27 Nisanda Şaban ayı, 14 Nisanda Rumi takvime göre de Nisan ayı başlıyor.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan bu yıl Miraç Kandili ile aynı güne denk geliyor.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Mustafa Kemal Atatürk tarafından dünya çocuklarına armağan edilen bir bayramdır ve ilk olarak TBMM’nin açılışının birinci yılında kutlanmıştır.
Miraç Kandili ise Hz Muhammed’in Küdüs’deki Mescidi Aksadan göğe yükseldiği gecedir. Kuram-n’da Necm süresinin 13-18. Ayetlerinde Miraç’tan bahsedilmektedir. Yolculuk yapmak ya da gece yolculuğu anlamına gelen İsra kelimesi de eş anlamlı olarak kullanılır. Miraç kelimesinin anlamı ise yükseğe çıkmaktır.
Nisanın 10’unda başlayıp Mayısın 4’üne kadar süren Merkür retrosu var. Bu süre içinde Merkür, Boğa burcundan Koç burcuna geriliyor.
Ayın 15’inde Venüs Balık burcundaki Retro hareketi düzeliyor.
Glutensiz poğaça resmini paylaştıktan sonra bir çok kişiden tarif isteği aldım. Bu nedenle ilk glütensiz poğaça tarifimi yazmak istiyorum. Bu aslında bildiğim en basit poğaça reçetesinden esinlenmiş bir tarif;
Önümüzdeki ay taşınıyorum, artık yavaş yavaş toplanmaya başladım. Kütüphaneyi düzenlerken elime, bana yazılmış olan bir mektup geçti. Yazan aile bana bu mektubu emeklilik törenimde vermişlerdi. Hızla okumuş, çok duygulanmış ve hikayemizi de anlatarak, birkaç paragrafını törendeki insanlarla paylaşmıştım.
Bu benim yüreklendirmem ile evlat edinmiş bir ailenin teşekkür mektubu idi.
Atalarımız barış istiyorsan savaşa hazır ol demişler.
Ancak ben hayatım boyunca hangi alanda savaş verdiysem, sonunda kazansam da kaybeden oldum. O tırnaklarımla asılıp, cenk edip de, elde ettiğim her neyse, bırak faydasını görmek, aksine bana mutlaka zararı dokundu. Kendimi hayatın doğal akışına bırakarak kazandıklarım benim için çok daha uygun sonuçlar verdi.
Sabah kuşağında televizyonda yayınlanan kadınlara yönelik bir sürü program var. Bunlar genellikle bir sunucusu ve avukat ya da psikolog gibi bir danışmanı olan ve canlı seyirci ile yapılan programlar oluyor. Bir kaçak, kayıp veya cinayete kurban gittiği düşünülen bir ferdi olan aileler de problemlerini anlatıp dertlerine çare bulmaya çalışıyorlar. Bu programlarda ortaya o kadar karmaşık ilişkiler çıkıyor ki pek çok arkadaşım ‘’artık bu kadarı da gerçek olamaz, mutlaka bir senaristin hazırladığı, düzmece olaylar bunlar’’ diye düşünüyor.
Ben ise iki sebepten ötürü, bu akala hayale sığmaz olayların hepsinin gerçek olduğunu düşünüyorum. Birincisi bu kadar hayali geniş senarist nereden bulunacak? İkincisi de eğer insanlarla uğraşan bir iş yapıyorsanız, bu programların ne kadar gerçekçi olduğuna bizzat şahit oluyorsunuz.