Şahmeran güney, orta ve doğu Anadolu‘da çok bilinen, bir çok versiyonu olan bir efsanedir. Şahmeran, meran yılanlarının başı olan belden aşağısı yılan, belden yukarısı kadın olan hibrit bir yaratıktır. Şahmeran efsanesi, belki de bazı versiyonlarında Lokman hekimle de ilişkilendirildiği için, beni çok etkiler, içinden bir çok ders çıkarırım.
Halk efsaneleri mutlaka içlerinde bir takım sembollerle gizlenmiş bilgiler taşırlar. Böyle bir bilgi taşımasalar zaten unutulur giderler, yüz yıllar boyunca hatırlanmazlar. Efsane geniş halk kitleleri tarafından söylenegeldikçe, anlatanın anladığına göre ayrıntılarda eklentiler, çıkartılar oluşur. Böylece zamanla, daha keyifli olan ayrıntılar ön plana çıkmaya başlar, efsanenin içindeki ezoterik (batıni, gizli) bilgiler giderek daha da simgelere gömülü hale gelir, üzerinde dikkatle düşünmedikçe gerçek dışı gibi görünen bir masala dönüşür.
Esasen Şahmeran gibi yarısı insan yarısı hayvan olan yaratıklar pek çok kadim uygarlığın efsanelerinde de yer almaktadır. Mesela antik Mısır uygarlığı tanrılarından hem Horus hem de Seth hayvan başlı tanrılardır. Hititlerde, Sümerlerde ve pek çok kadim uygarlıkta, pek çok insan-hayvan karışımı figür bulunmaktadır.
Tuhaf bir şekilde pek çok efsanede bu yarı hayvan yarı insan yaratıklar bir şekilde şifacılıkla ilişkilendiriliyor. Hatta dünyanın her yerindeki kadim şaman geleneğinde, şamanlar şifa ayinlerini yaparken bir hayvan donuna (şekline) girer ve hatta kendilerine hayvan isimleri alırlar yada alırlardı.
Yunan mitolojisine göre yarı insan yarı hayvan olan bu yaratıklara santorlar adı verilir. Bu santorlardan en ünlülerinden biri de Kiron (Chiron) adı verilen belden aşağısı at, belden yukarısı insan olan yaratıktır. Kiron diğer sentorlara, hatta Herkül gibi kahramanlara bile öğretmenlik yapmıştır. Bir gün kendi öğrencilerinden biri için yaptığı zehirli bir okla yaralanır ve herkesin yarasına şifa bulduğu halde kendi yarasını bir türlü iyileştiremez. Aslında ölümsüz olan Kiron, çare bulamadığı yarası yüzünden ölümlü olmayı tercih eder. Tanrılardan ateşi çaldığı için cezalandırılan Prometeus’a ölümsüzlüğünü verir ve böylece aydınlanmada önemli bir rol üstlenmiş olur. Mitolojide Kiron, yaralı bir şifacı olarak tanınır. Kendi yaralarına merhem olamayan, ancak çektiği acılardan edindiği tecrübelerle, diğer insanların kendisi ile aynı acılan hissetmemesi için onlara yardımcı olma, başkalarının yarasını iyileştirme temasını içerir.
Bizim Şahmeran efsanemizde de Kironun hikayesine benzer temalar vardır.
Efsanenin değişik versiyonları olmakla birlikte özetle, Şahmeran, meran yılanlarının şahı olarak yerin altındaki bir mağarada huzur içinde yaşarken, Camsab adlı bir genç arkadaşlarının oyununa gelerek ormanda kaybolur ve yanlışlıkla bu mağaraya girer. Camsab yıllarca bu mağarada kalır, Şahmeran’la aralarında müthiş bir aşk yaşanır.
Günün birinde Camsab ailesini ve köyünü özleyerek geri dönmek ister. Şahmeran gitmesini istemese de onu zorla tutamayacağını bilir. Meranları ve yerlerini kimseye söylememesi koşulu ile onu yer yüzüne gönderir. Şahmeranın bir isteği de asla Camsab’ın hamamda yıkanmamasıdır, çünkü birlikte geçirdikleri yıllarda Camsab’ın da bedeninin alt yarısı yılan gibi pullarla kaplanmıştır.
Günlerden bir gün ülkenin padişahı hastalanır ve derdine bir türlü derman bulunamaz. Vezir rüyasında derisi pullarla kaplı birinin padişahın derdine derman olacağını görür. Bütün ülke aranarak Camsab bulunur. Zorla konuşturularak Şahmeran’ın yeri öğrenilir. Yakalanan Şahmeran öldürülmeden önce Camsab’la konuşmak ister. Kendisinin öldürüldükten sonra etinin kaynatılmasını, suyunun vezire içirilip, etinin ise padişaha yedirilmesini ister. Suyu içen vezir ölür, eti yiyen padişah ise yaşar.
Sevdiği kadına ihanet etmiş ve onun ölümüne neden olmuş Camsab ise çektiği acıdan, kendini otacılığa vurur. Efsaneye göre Lokman Hekim olur.
Meran yılanları ise hala Şahmeranın dönmesini beklemektedir. Eğer onun öldüğünü bilirlerse yer yüzüne çıkıp insanları öldürmelerinden korkulduğu için Şahmeranın öldüğü onlara söylenmez.
Bu efsanede Kiron’unkine benzer temayı siz de yakaladınız mı? Kendi yaralarını saramayan şifacıyı?
İlk bakışta bir aşk hikayesi gibi görünen bu efsaneye sadece aşk hikayesi olarak bakarsanız bile, gene de bir kadın olarak Şahmeran’dan öğrenilecek çok şey var.
Şahmeran gündelik hayatta gördüğümüz terk edilen kadınların çoğunun aksine Camsab’a gitme kal demiyor. Üstelik günün birinde mutlaka kendine ihanet edeceğini bile bile onu gönderiyor. Hayatını idame etmek için sadece kendi öz gücüne güveniyor. Zaten Şahmeran sadece yarı yılan, yarı kadın bir yaratık değil, bütün bunların üzerine bir de boynuzları, yani kendi savaşını verebilecek mücadele gücü var.
Şahmeran Camsab’ın ihaneti yüzünden öleceğini anlayınca onunla konuşmadan ölmek istemiyor. Bu durumda ona ihanetinin hesabını soracağını ya da kendini kurtarması için yalvaracağını düşünüyorsunuz, ama öyle olmuyor. Ona padişahı nasıl kurtaracağını, veziri nasıl öldüreceğini anlatıyor. Yani şifa ve zehir bilgisini, kısaca tıp bilgisini aktarıyor.
Sadece bu dramatik sahne bile bana, Şahmeran’la Camsab’ın arasında olan ilişkinin, sıradan bir kadın erkek aşkı değil, bir mürşid-mürid (öğretmen-öğrenci) ilişkisi olduğunu, mağarada geçirilen zamanın da, Camsab’ın ‘’seyr-i süluk’’ zamanı olduğunu anlatıyor.
Hikayede Camsab’ın Lokman hekim haline gelmeden önce de bedeninin pullarla kaplanmaya başladığını yani yavaş yavaş bilgi ile donatılmaya başlandığını, ancak Şahmeran son dokunuşu yapmadan hekimlik yapamadığını anlıyoruz.
Bu arada yılanın evrensel bir ölümsüzlük, bilgi, gerçek hazine koruyucusu sembolü olduğu kadar, tıbbın da sembolü olduğunu hatırlayalım. Eskiden şifacılık gizli bir bilim olarak kabul ediliyor, bilgiler, sıradan halka verilmiyor, ancak seçilmiş kişilere el verme yöntemi ile aktarılıyordu.
Bir Anadolu insanı olarak bu efsaneden kolayca mistik bir dervişin eğitim sürecine dair hikayeyi seçebiliyorum. Şahmeran’ın şifacılık yeteneklerini öğreten, Camsab’ın ise öğrenen kişi olduğunu kolayca söyleyebiliyorum.
Yılan büyüdükçe deri değiştiren bir hayvan olduğundan ölüm/yeniden doğum döngüsünün de simgesidir, aslında bu özelliğinden dolayı tıp simgesi olmuştur.
Bu efsanede tıbbi bilgiler Şahmeran zamanında toprak altında iken, Şahmeranın simgesel ölümü ve Lokmanın simgesel doğumu ile gün yüzüne çıkıyor. Yani tıp bilimi okült (gizli) ve majik (büyüsel) olmaktan çıkıp, toplumun hizmetine sunulan lojik (mantıksal) ve objektif bir bilim haline geliyor.
Bu ana temadan başka, çıkarılacak bir çok ders daha var;
Yüzeysel bakış açısıyla Camsab’ın yılanlarla dolu bir mağaraya girmesi, kısıtlayıcı, zorlayıcı ve ürkütücü bir deneyim. Ancak bu ağır deneyim zaman içinde onun bilgelik yoluna ulaşmasına sebep oluyor. Bu yolda ilerlerken bütün insani zaaflarına ve çektiği acılara rağmen, hayattaki gerçek görevini buluyor. Yani ilk başlarda onun için olumsuz görülen koşullar ve mücadeleler sonunda olumlu sonuçlar getiriyor.
Meranlar bence insanlardan daha üstün bir bilinç düzeyini temsil ediyorlar. Yılan cemiyeti bir bütün olmayı, birlikte hareket etmeyi ve sadık kalmayı beceren bir cemiyet olarak gösteriliyor. Kendilerinden farklı olanı kabul edecek, hatta baş üstünde tutacak kadar da açık görüşlü ve misafirperverler. Oysa kendilerini bütün yaratıklardan üstün gören insanlar hikayenin ta en başından itibaren birbirlerinin kuyusunu kazıyor ve kendilerinden biraz farklılaşmış Camsab’ı bile aralarında tutamıyorlar.
Efsanedeki yılanların, insanların başının tepesinde Demokles’in kılıcı gibi durmaları fikrini çok beğendim. Keşke insanlar bu dünyanın kendilerine ait olmadığını anlayabilseler, doğa’yı kırıp dökerek kendilerine bir gelecek aramasalar. Bir başka çıkarım da tıpla ilgili pek çok bilginin hala karanlıklarda olduğu, onları yer yüzüne çıkarmak için çaba gerektiği şeklinde olabilir.
Bir de, ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamayan vezirin durumu var tabii. Adam böyle aydınlatıcı bir rüya görebildiğine göre boş bir kişi olmamalı, ancak böyle ermiş bir adam nasıl olur da işkence yapar? Hikayedeki bu adamı insan doğası ile bağdaştırabiliyorum, elindeki bütün değerleri devrin hükümdarına yaranmak için kullanıyor. Hiç de yabancı gelmedi, bu tipolojiden epeyce çok insan tanıyorum ( ne yazık ki). Bu hikayede neden öldüğünü ise pek anlayamadım, çünkü böyleleri hep suyun yüzünde kalmayı başarır. Belki de sıradan bir padişahı kurtarmak için bilge Şahmeran’ı öldürten kişi olduğu için cezayı hak etmiştir.
Bu hikayeyi Yeni Çağ felsefesi ile ilişkilendirecek olursanız, içindeki her bir olayı başka bir çakranın enerjisi ile bağdaştırabiliyorsunuz. Astroloji ile ilişkilendirirseniz (unutmayın ki efsanenin söylendiği topraklar, kadim astrolojinin doğduğu topraklardır) her bir olayı bir başka gezegenin enerjisi ile bağdaştırabiliyorsunuz.
Belki siz benim bulduklarımdan daha farklı ilişkiler bulursunuz.
Efsaneler insanoğlunun kollektif bilinç altı gibi çalıştığı için binlerce yıla dayanıyor. Her duyan kendi ihtiyacına göre dersler çıkarabiliyor
Yesim bu yAzinizida Cok begendi, ellerinize saglik, cok guzel olmus.