Category Archives: Genel

GÖĞE BAKAN KOCAKARI, 2016 ŞUBAT

Bu yıl Şubat 29 gün sürüyor. Rumi takvime göre 1431 yılı içerisindeyiz. Rumi takvim 13 gün geriden gittiği için ayın 14’ü Rumi takvime göre şubat ayının başlangıcı oluyor.

Hicri takvime göre ise 1-9 Şubat Rebiülahir, 9-29 şubat Cemaziyelevvel ayı içerisindedir. Bu arada 1437 yılında olduğumuzu da hatırlatmak isterim.

İlk cemre havaya 20 şubatta, ikinci cemre suya 27 şubatta düşecek. Yani iklimin ısınma hareketliliği şubat ayında başlıyor.

Şubat ayının 5. gecesi ay  balsamik fazda ve yay burcunda. Bu günü iyi dilekler, arınma, meditasyon, içe dönüş ve ibadetle mini bir inziva günü  geçirmek uygun olur.

Şubat ayının 8.  günü yeni ay, yani biz gökyüzüne baktığımızda  ayı göremeyeceğiz. Yeni ay 10 derece kova burcunda gerçekleşiyor. Bu gün elektronik bir cihaz almak, yenilikçi yada sizin için yeni bir şeyle uğraşmak, arkadaş toplulukları içine girmek, sosyal sorumluluk projelerine başlamak için uygun bir gün.

Şubat dolunayı ise ayın 22’ünde ve 22 derece aslanda.  Belki de o Pazar günü kendimizi hem bedenen hem de ruhen iyice şımartmak için uygun bir zaman olabilir.

Jüpiterin akrepteki retrosu bütün ay boyunca devam ediyor. Derin araştırmalara, düşüncelere, savaşlara girmemekte fayda var. İşler umulandan yavaş ilerleyebilir ya da beklendiği kadar iyi sonuç vermeyebilir.

 

BLACK MAGİC, SANTANA, HACETTEPE FİZYOLOJİ

Biz öğrenci iken Hacettepe kampüsünde  sürüler halinde dolaşan köpekler vardı. Bu köpeklerin yıl başında toplanıp  fizyoloji laboratuvarlarında kullanıldığına dair söylenceler de vardı.  Gerçekten bize fizyoloji laboratuvarında civciv, köpek, kurbağa deneyleri yaptırırlardı, artık hayvanları nereden bulduklarını bilemeyeceğim. O zamanlar şimdiki gibi hayvan yaşamına saygı, hayvan hakları gibi kavramlar yoktu.

Continue reading… →

KALANDAR ANA

Kalandar, Doğu Karadeniz bölgesinde Rumi takvime göre yıl başı olan 14 Ocak gününü hatta ocak ayını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Kalandar adetleri köyden köye kasabadan kasabaya değişir. Kalandar  yada ‘’asıl yılbaşı’’ denilen gün, ocak ayının on üçünü on dördüne bağlayan gecedir.  Bu gece yarısından sonra sabahın erken saatlerine kadar, komşular, akrabalar kapıları çalar. Kapı önüne şapka, torba ya da çuval gibi bir şey bırakıp kendisi gizlenir. Kapıyı açan bunların içine şeker, un, yumurta gibi bir şeyler koyar. Pencereler kapılar rızık melekleri içeri girsin diye açık bırakılır. Eve un ekmek gibi kumanya alınır. Türlü kıyafetler giyilip insanlar korkutulur. Bazen erkekler kadın kıyafeti giyerek herkesi güldürür. Elbette şehir hayatında bu gelenek de, ne yazık ki diğer gelenekler gibi gün geçtikçe unutulmaya yüz tutuyor.

Continue reading… →

BASA KUZENLER, BİRAZ AİLE TARİHİ, GERİSİ GENÇLİK.

Evvel zaman içinde annemin halalarından biri (Zeynep Hala) Basa sülalesinden  Ali Rıza Bey’e gelin gitmiş. Evlendiğinde  Ali Rıza bey çocukları olan dul bir adam imiş. Büyük haladan da iki oğlu olmuş, isimleri Suat ve Korkmaz koymuşlar. Bu iki erkek kardeş Melek ve Feraye isimli iki kız kardeş ile evlenmişler. Suat ve Melek’in Tülin ve Zeynep isimli iki kızı, Korkmaz ve Feraye’nin Sönmez isimli bir kızları olmuş. Daha sonra Korkmaz dayı İstiklal Marşını tamamlama gayretine girerek bir sürü erkek çocuk sahibi olmuş, onlara da Sancak, Mustafa Kemal, İstiklal ve Barış isimlerini uygun görmüş. Bu kuzenler aslen genetik olarak kardeş olduklarından (4 büyük ebeynleri de aynı) Ardeşen’de aynı evde kardeş gibi büyümüşler.

Continue reading… →

SOKAK ZEKASI

Sokağımızın köpeği yavruladı. Beş tane şirin mi şirin yavru bütün mahallenin yavuklusu haline geldi. Tam karşımdaki inşaatı bir türlü bitmeyen, ama içinde oturulan bir apartmanın bodrumunda yaşıyorlar. Apartmanı tek bir usta, tek başına yaptığı için 6,5 yıl önce buraya taşındığımda neredeyse tamamlanmış bir halde idi, ancak hala tamamlanamadı.  Taşındığımda  lahana tarlası olan yan arsada ise bir apartman başladı ve bitti.

Muhtemelen yaptığı apartmanın arsası da bu amcaya aittir. Yıllar önce apartmana önce  gelinini ve akrabalarını oturttu, şimdi hemen bütün apartman dolu, ama inşaatı henüz bitmedi. Onun için önünde sürekli inşaat malzemeleri duruyor. Köpeklerin yaşayabilecekleri, elverişli bir bodrumu da var.

İşte bu apartman sakinleri köpekleri de annelerini de sahiplendi, onlara nasıl bakıyorlar anlatamam. Ayrıca bütün mahalle de bu yaramazları çok sevdik, gece yarısı gelip onlara yiyecek getirenler bile oluyor.

Bu yavrular insanlardan hiç korkmuyorlar, ayrıca inanılmaz da zekiler. Bir kez gördükleri bir kişiyi bir daha unutmuyorlar. İlk kez yanlarına resim çekmek için gitmiştim. Yemek filan vermemiş olduğum halde ertesi gün derhal yanıma koşup, ayakkabımın üzerine çıktılar. Sanırım ayakkabıya çıkarak, bir şekilde bana karşı üstünlük, belki de bir çeşit ‘’eşit arkadaşlık’’ sağlıyorlar.

Bu yavruları ilk gördüğüm gün miniciktiler, henüz tamamen anne sütü alıyorlardı, ancak anneleri iyi beslensin diye anneye verilen, üzeri etli bir kemik parçası için bir kapıştılar ki görmeye mahsus. Anneleri ancak onlardan artanı yiyebildi. Bir gün onların anne memesi emerken resimlerini yayınladım, arkadaşlardan biri bunlara yarı katı mama da lazım diye yazmış. Bilemez tabii, bu yaramazlar sokak çocuğu, kemik yiyorlar, ne maması?

Bir gün arabama binecekken beşi birden ayağımın etrafını sardılar, birden dengemi kaybettim ve birinin hafifçe üzerine bastım. Bir ciyak kaçtılar, bir daha da yanıma yaklaşmadılar. Bunları herkes beslediği ve su verdiği için ben hiç yemek vermedim, uzaktan baktım.

Aradan bir hayli zaman geçti yavrular epeyce büyüdüler. Hatta memeden kesilince ikisini birileri aldı, üç yavru kaldı. Sahiplenilen iki yavru da siyahtı, şimdikilerden uzun olana çok benziyorlardı. Kalan yavrular benzemez yavrular, ikisi siyah ama biri çok tüylü ve kısa, diğeri uzun boylu kısa tüylü, sonuncusu ise boz renkli. Uzun boylu yavru bir ayda ufak tefek bir hanım olan annesinin boyuna yetişti neredeyse.

Bu arada oldukça yoğun bir kar yağdı, mahallemiz kar altında kaldı. Bizim ufaklıklar kardan filan hiç korkmadılar, çok güzel oynadılar. Kar yağınca babaları da geldi. Evlerine yerleşti.  Tabii sıcak yuvada kalıyor, bol bol yiyor, bir türlü gitmiyor. Yavrular önce çok sevindiler, babaları ile oynamaya çok hevesli idiler. Fakat babaları annenin yeniden çiftleşmeye hazır olduğunu düşündüğü için hayvanı rahat bırakmıyor, yavruları da başlarından savmak için onları korkutuyor. Yavrulara cidden kötü davranıyor, yavrular nihayet ona çok da yaklaşmamaları gerektiğini anladılar. Resmen babalarından kaçıyorlar, oda bunları giderek daha uzağa doğru sürüyor. Yavrular babalarından görüp, sadece 2 günde birbirleri ile de daha vahşi, bayağı hırlayarak dalaşmaya başladılar.

Bu gün karlar altında kalan arabamı temizlemek için elimde bir vileda çubuğu ile sokağa çıktım.

Erkek köpek, üç yavruya bayağı eziyet ediyordu, hatta yavrulardan uzun olanı ile burun buruna itişiyorlardı. Benim ufaklık hiç şansı olmamasına karşılık babası ile bayağı cebelleşiyordu. Diğerleri yardıma koştular ama babaları hepsi ile başa çıkıyor. Kim bilir belki de onlara kendini savunma dersleri veriyordur. Ancak bizim yavrular hallerinden hiç memnun değil, çünkü özellikle anneleri ile yavrular arasına giriyor. Anne ortada olunca yavrulara daha da kötü davranıyor.

Tam babaları ile dalaşırken benim dışarı çıktığımı gören yavrular, günlerdir hiç yanıma gelmemişken aniden babalarından kurtulup, bana doğru koşmaya başladılar, klasik hale gelen ayağımın üzerine çıkma numaraları ile beni kendilerine müttefik ettiler.

Meğer baba köpek tasmalı, sahipli bir köpekmiş ve yabancı insanlardan korkuyormuş, beni görünce geriye kaçtı. Ufaklıklar beni yanlarına çekince, babalarına dönüp, hırlayarak onu iyice uzaklaştırmayı başardılar.

Böyle bir sokak zekası gördünüz mü? Bu köpeklere kimse eğitim filan vermiyor, sadece kendi akılları ile zalim babayı uzaklaştırdılar. Nereden onun çocukları olduğunu biliyorsun diye sorarsanız 5 yavrudan 3’ü hık demiş burnundan düşmüş, sadece bol tüylü, ile boz olan biraz değişik. DNA analizi yapmaya gerek yok yani.

Dün gece bütün mahalleyi korudukları(!) için bu gün pek yorgun düştüler.

1559638_1065602990130786_6155221230507914352_n 10262211_1065602966797455_4939380807349277537_n 12311270_1048490581842027_8309977581342679928_n 12316456_1047194698638282_5302631772680544347_n 12400771_1065704733453945_7017369518573273356_n 12418099_1070457876311964_6099233480468635664_n 12507530_1070457906311961_5220844430394508320_n 12565476_1070458029645282_6026624457165251913_n

SUNUCULUĞU SARE HANIMDAN ÖĞRENDİM

Doksanların ikinci yarısıydı, o zamanlar Hatice Saraç ‘’Türk Kadınlar Birliği’’nin Trabzon Şube başkanı idi. Galiba genel kongre gibi bir şey yapılacaktı. Bütün şubelerin başkanları Trabzon’a gelecek ve birkaç gün süren bir toplantı olacaktı.

Hatice hanım elbette çok heyecanlı idi, Hamiyet Özen ile bana da belli bir tarih vererek, siz bu gecenin sunuculuğunu yapacaksınız diye görev verdi. Bizim olurdu olmazdı, nasıl yapalım dememize bırakmadı, siz yapamayacaksınız da kim yapacak diye kestirip attı.

Continue reading… →

ŞİMDİ FINDIK ZAMANI DOĞUM KONTROLÜ İLE UĞRAŞAMAM

Trabzon’a ilk geldiğim yıllarda nedense içimi bir dernekçilik ateşi sarmıştı. Bir çok sosyal derneğe üye olduğum gibi, UNICEF, Milli Pediatri gibi meslek derneklerinin Trabzon şubelerini kurdum.

Aslında mesleki derneklerin şubelerini kurmaktan amacım, KTÜ Pediatri olarak bir Milli Pediatri kongresini düzenleyecek olmamızdı. Sosyal derneklerden amacım ise uzun süredir ayrı kaldığım Trabzon’da yeniden bir sosyal çevre oluşturabilmekti. Trabzon’a döner dönmez, Lionstan, Türk Kadınlar birliğine, Tradost (doğa sporları derneğinden), Trabzonspor’a bir çok derneğe balıklama daldım.

Continue reading… →

RUH SAĞLIĞI BOZUK FARECİK

Tıp Fakültesinin beşinci sınıfında halk sağlığı stajının 5-6 haftasını bir sağlık ocağında hekimlik yaparak geçirirdik, bu haftalar boyunca iş günlerinde köyde kalmamız gerekiyordu. Halk Sağlığı Bölümü, o zamanlar rahmetli hocamız Nusret Fişek de sağdı, fakültenin en güçlü kürsülerinden biriydi.

Hem Çubuk’ta, hem de Eti Mesut’da iki örnek bölgesi vardı. Bu bölgelerde köylerde sağlık ocakları, merkezde ise bir hastane hizmet verirdi.

Biz Zehra, Afitap, Mukadder, Dilek ve ben olmak üzere 5 kişilik oldukça kalabalık bir kız gurubu idik. Bizi Eti Mesut bölgesinde, Ankara Merkezine oldukça yakın, önünden belediye otobüsü geçen, Macun köyüne verdiler. Ocağımızda soy ismini şimdi hatırlayamadığım, muhtemelen kırklı yaşlarında Muzaffer isimli bir doktor var, şimdi geriye bakıp düşününce cıvıl cıvıl beş kızın ocağına gelmesi onun için de hoş bir sürpriz olmuştur. Bizimle konuşmaya bayılırdı çünkü.

Continue reading… →

KAPLICA VE HAMAM ANILARI

Kaplıcaları ve Türk hamamlarını severim. Dolayısı ile buralarda epey anı biriktirdim.

Hayatımda ilk kez Ankara’da hamama gittim. Dönem 5’te, yani 5. Sınıfta,  2 aylık halk sağlığı stajımız vardı. Bu stajda 5-6 hafta boyunca hafta içi günlerde köyde yaşamamız ve köy sağlık ocağında hekimlik yapmamız gerekiyordu.

Biz Ankara’ya çok yakın Macun denilen bir köyde staj yaptık. Yanılmıyorsam ben, Dilek, Afitap, Zehra ve Mukadder olmak üzere 5 kişilik oldukça kalabalık bir guruptuk (Bu köyde ilginç bir fare deneyimimiz de olmuştu). Biz hepimiz elbette şehir çocuğuyuz, içimizde galiba bir tek kişi daha önce soba yakmış idi. Oysa bizim o köyde yaşamak için lojmanımızdaki kömür sobasını yakmamız gerekiyordu. Biz de sadece hayatta kalabileceğimiz kadar ısınabiliyorduk. Sular oldukça soğuk aktığı için ellerimizin ve yüzümüzün kısıtlı  alanını yıkıyorduk. Hafta sonlarında şehre döndüğümüzde ellerimizin bileklerden yukarısı, boynumuz, kulak arkalarımız bayağı is karası oluyordu.  O yıl Kıbrıs harbinden sonra Türkiye’ye uygulanan ambargonun beşinci yılı idi (1979-2980 kışı). Akar yakıt olmadığından hastaneden bile kalorifer yanmıyordu. Şansımıza da muhtemelen hayatımda gördüğüm en soğuk, en kara kıştı, Ankara sokaklarında erimeyen buzlar vardı. Dolayısı ile yurtta yıkanmak gibi bir seçeneğimiz de yoktu (O kış yatağa bile kilotlu yün çoraplarla giriyorduk).

Continue reading… →

Show Buttons
Hide Buttons