Madagaskar tarihi aslında kısaca dünya sömürgecilik tarihinden ibaret. Batılı insanın dünya üzerindeki çirkin açgözlülüğünden, sömürgecilikten, korsanlıktan o kadar çok çekmişler ki şimdi öyle dünyaya açılmak istemiyorlar, yok turist gelsin, yok ticaret yapalım gibi şeyler umurlarında değil. Beyaz adam uzak dursun yeter ki, ‘’ne Şam’ın şekeri ne arabın yüzü’’ diyerek ülkelerinin o görkemli yalnızlıklarına ve bunun sonucu 100 geride yaşamaya, sefalete rıza gösteriyorlar. Biraz Fransa ve Çin’le irtibatları var, mesela Türkiye’nin büyük elçiliği de sadece bir kaç yıl önce açılmış. Adanın özellikle güney tarafında oldukça acımasız değerli taş mafyaları varmış. Yani adamların dünya ile ilişkileri hep acı çekmek, baştan kaybetmiş olmak üzerine kurulu.
MADAGASKAR, REUNİON, MAURİTUS GEZİSİ; ÜÇ ADA, ÜÇ AYRI ÜLKE YA DA DAHA DOĞRUSU ÜÇ AYRI DÜNYA
Gene ayak tabanlarım gıdıklanıyor, bir an önce kendimi yollara atmam lazım. Aslında zaten aylardan, hatta yıllardan beridir kendimi ruhen bu geziye hazırlıyorum. Madagaskar için hazırlamak, bir çok geziye valiz hazırlamaktan daha oyalayıcı oldu. Normal bir gezide yanıma alacağımdan daha fazlası lazımdı. Mesela dürbün, avcı botları ve yağmurlukları, el feneri, çakı, güneş şapkası, sinek kovucular, su ısıtıcı, sıtma ilaçları filan da almak gerekiyordu.
ELAZIĞ’DAKİ ÖĞRENCİLERİMİN YÜZLERİNİ BULDUM FACEBOOK’TAN, ‘’BİLGİ BAHÇESİNDEN’’ BARAJLI EV RÜYASI VE PERESTİJ EDİLMİŞ EŞEK ÖYKÜSÜ
Son birkaç günden beri Elazığ Fırat Üniversitesinde geçirmiş olduğum mecburi hizmet günlerimi çok düşünmeye başlamıştım. Çünkü geçen hafta Elazığ Emniyet Müdürlüğü’nün önünde berbat bir patlama oldu, mecburi hizmet yaptığım 3 yıl boyunca bu binaya 500 metre uzaklıkta bulunan Atmışlar Sitesinde oturmuştum.
TUHAF BİR SEÇİCİ SAĞIRLIK HİKAYESİ, İNSAN ZİHNİ NASIL ŞEYTAN İÇİN ÇALIŞIYORA BİR ÖRNEK GİBİ
Bana sorarsanız çok açık sözlüyüm, her şeyi açık açık söylemek taraftarıyımdır. Hiç öyle imalı, üstü kapalı konuşmalar yapamam, olanı olduğu gibi dan dan söylerim. Buna rağmen kendimi bir türlü ifade etmeyi başaramadığım pek çok durum/insan oldu. Hayatım boyunca defalarca, benden mutlaka bir cevap bekleyen, ancak söylediklerimi duymayı ret eden, bir çok seçici sağırla karşılaştım. Seçici sağırların ortak özelliği kendi düşüncesine aykırı herhangi bir sözü duymayı ret etmeleri, buna karşılık kendi düşüncelerini karşısındakine zorla benimsetme ihtiyacı ile ısrarcı olmalarıdır.
KURUYAN GÖLLERDEN BİRİ DAHA; DÜNYANIN NAZAR BONCUĞU, GÖÇMEN KUŞLAR NEREYE KONACAK?
Konya Karapınar’da küçük, tuhaf ve çok ünlü bir göl vardı. Vardı diyorum çünkü artık kurudu. Belki çevresindeki yeraltı suları daha akılcı kullanılmaya başlar, yağmurlar yağar da göl geri gelir. Ya da halamın bıyıkları sakalları çıkar da eniştem olur.
Bu kadar küçük bir gölün bu kadar ünlü olmasının çok önemli birkaç nedeni vardı, bu özelliklerin toplamı onu benzersiz bir hale getiriyordu.
UYKUSUZ BİR GECE; TAŞKENT’E VE ÖZBEKİSTAN’A MACERALI BİR VEDA
Semerkant’dan uçakla Taşkent’e döndük. Günün kalan kısmında Taşkent’i gezip, bir gece daha kalıp, bir gün sonra da Türkiye’ye geri dönecektik. O günkü gezimizde rehberimiz bize biraz Taşkent tarihinden bahsetti, bu arada kentin tarihinde bir çok deprem olduğundan da söz etti.
Bu geziye Judith Orloff’un ‘’Altıncı His’’ isimli bir kitabını da yanımda götürmüş ve gezi boyunca fırsat buldukça okumuş, son sayfaları da Taşkent’e giderken uçakta bitirmiştim. Kitapta haberci rüyalardan ve bu tip rüyaları görmek için niyet etmek gerektiğinden de bahsediyordu.
ÜSTÜMÜZ GÖKYÜZÜ, ALTIMIZ KIZILKUM ÇÖLÜ, SAĞIMIZ AMU DERYA NEHRİ, İSTİKAMET BUHARA
Ertesi gün Harezm eyaletini terk ettik, kalbim Hiva’da kaldı, ama nasıl olsa önümüzde daha Buhara var, Semerkant var. Biz şimdilik Kızılkum Çölü üzerinde sağımıza Amu Derya Nehrini almış bir şekilde yol alıyoruz.
Özbekistan gerçekten de dünyanın orta yerinde, etrafı tamamen kara, hiçbir denize kıyısı yok. Özbek çöllerinin altı petrol dolu, ancak bütün komşularında da petrol var, doğal olarak onlar da kendi petrollerini satmaya çalışıyor böylece Özbekistan’ın petrollerini satmak üzere kendi ülkelerinden petrol taşıma yollarını geçirmeye yanaşmıyorlar. Hal böyle olunca da Özbekistan resmen petrol üzerinde oturuyor, ama satamadığı için ekonomisi çok zayıf.
ORTA ASYA KEŞİFLERİME BAŞLAMA NOKTASI, DÜNYANIN ORTA YERİNDE YALNIZ BİR ÜLKE; ÖZBEKİSTAN
Orta Asya gezilerine 2012 yılında Özbekistan ile başladım. Aslında Özbekistan Türkmenistan turu olacaktı, ancak Türkmenistan bize vize vermedi, biz de sadece Özbekistan’a gittik. Gitmeden önce beklentimi olabildiğince alçak tutmaya çalıştım. Öyle ya Hiva, Buhara, Semerkant, Taşkent gezilecekti. Herkesin hayalindeki masal diyarlarına gidecektim, gidip de hayal kırıklığına uğramak da vardı.
CEM SULTAN, SULTAN SÜLEYMAN, BİZ, RODOS, BOMBOŞ MARMARİS
Geçen hafta Gülçin ile Marmaris’e, oradan da feribotla Rodos’a gittik. Sultan Süleyman’ın yaptığı ilk seferden biri Rodos’un alınmasıdır. Çünkü Sultan Süleyman tahta çıktığında, dedesi Fatih Sultan Mehmed’in sürgünde ölen oğlu Cem Sultan’ın çocukları hala Rodos’ta yaşıyorlardı. O dönemin siyaset ve devlet anlayışına göre evvel emirde başına dert açabilecek olan erkek akrabalarını öldürmesi de devletin parçalanmasını engelleyecek bir davranış olarak kabul ediliyordu.
SAKARYA’NIN SPA’SI DA KIVRIM BÜKLÜM YOLLARI, NE ZAMAN BİHOŞ OLDUM DA HATIRLAMIYOM ADLARI
Hacettepe Tıp Fakültesi 1981 mezunu olmak, hayatımın en önemli imtiyazlarından biri olmalı diye düşünüyorum. Mesele sadece prestijli bir okuldan, iyi bir eğitim almış olmak değil, aynı zamanda ve özellikle her biri ayrı bir cevher olan sınıf arkadaşlarıma sahip olmaktan ötürü de ayrıcalıklı hissediyorum.
Hani tıbbiyeden ressam çıkar, müzisyen çıkar, şair çıkar, her şey çıkar, arada sırada doktor da çıkar diye bir söz vardır.
Bizim sınıftan herkes doktor çıktı bir kere, hem de çok iyi doktor çıktı, Türkiye’nin her yerinde, yurt dışında pek çok ülkede, çalıştıkları yerlerde fark yarattılar.